Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1064053 defa)

0 Üye ve 328 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Faydalı İlim Nedir? | Mısra
« Yanıtla #1350 : 18 Ağustos 2014, 13:34:20 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"En fazîletli sadaka bir müslümanın ilim öğrenmesi, sonra da onu müslüman kardeşine öğretmesidir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




18
Ağustos Pazartesi 2014

Hicrî: 22 Şevval 1435 - Rûmî: 05 Ağustos 1430

Faydalı İlim Nedir?

Faydalı ilim önce Allâhü Teâlâ'yı, onun sıfatlarını, isimlerini bilmektir.

Allâhü Teâlâ'ya nasıl ibâdet edeceğini, huzûrunda dikkat edilmesi gereken edebleri öğrenmektir. İşte bu ilim kalbe yerleşen ve kalbin İslâm'a açılmasına sebeb olan ilimdir.

Faydalı ilim:
•  Allâhü Teâlâ'ya tâat ve ibâdete yardımcı olan,
•  Dâimâ Allâhü Teâlâ'dan korkmaya sebep olan,
•  Allâhü Teâlâ'nın yasakladığı şeylere yaklaştırmayan ilimdir.


Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.) buyurdu:
Faydalı ilim sâhibi mütevâzı olur, nefsiyle cihâd eyler, zâhiren ve bâtınen dâimâ Cenâb-ı Hakk'ın huzûrunda uyanık ve edebli bulunur, Allâh'dan korkar, dünyadan ve dünyanın kullarından yüz çevirir, dünya malından az bir şeyle yetinebilir.
İnsanlara nasîhat eder, onlarla güzel geçinir, fakirleri hor görmez, onlarla oturur, Allâh'ın evliyâsına hürmetkâr olur, mâlâyânî ve faydasız şeyleri terk eder.


Şeyh Ebû Abdurrahmân Sülemî (k.s.) buyurdu:
Sâhibine Allâh korkusu, tevâzu, halka nasihat etmek, Allâhü Teâlâ'nın yarattıklarına şefkatli olmak gibi huylar kazandıran, Allâhü Teâlâ'nın haklarına riâyet etmeye, ona ibâdete devâm etmeye, helâlinden kazanmaya, azaları haramdan korumaya, emânetlere riâyet etmeye, nefsin kötü ahlâk ve arzularına karşı koymaya sebep olan her ilim faydalı ilimdir.
Resûlullâh Efendimiz'in, sâhibine vebâl olduğunu bildirdiği ve Cenâb-ı Hakk'a sığındığı faydasız ilim bu faziletleri kazandırmayan ilimdir.



Mısra:

İlm-i şerîf ehlini eyler azîz, (İlim şereflidir, ilim ehlini azîz eder.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimiz (S.A.V) Hürmetine | Borç Huzuru Kaçırır
« Yanıtla #1351 : 19 Ağustos 2014, 11:47:19 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bir kul Allâhü Teâlâ'nın hoşlanmadığı (razı olmadığı) hususlarda borçlanmadığı müddetçe, Allâhü Teâlâ borcunu ödeyinceye kadar (rahmetiyle) onun yanındadır."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




19
Ağustos Salı 2014

Hicrî: 23 Şevval 1435 - Rûmî: 06 Ağustos 1430

Köprülü Fazıl Mustafa Paşa'nın İrtihali (1691) • Türk Denizaltıcılığının Başlaması (1890)


Peygamber Efendimiz (S.A.V) Hürmetine

Mekke'de şiddetli bir kıtlık oldu. Kureyşliler Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) amcası Ebû Tâlib'e gelip

"Ey Ebû Tâlib! Gel Allâhü Teâlâ'dan yağmur dileyelim. Ümit ederiz ki yağmur yağdırır." dediler. Sonra Ebû Tâlib yanında çok güzel yüzlü bir çocuk ile çıktı. Bu çocuk Peygamber Efendimiz (s.a.v.) idi. Ebû Tâlib onun elini tuttu, arkasını Kâbe duvarına dayadı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) parmağını kaldırdığı gibi gökyüzünde bir parça bulut bile yok iken her tarafta bulutlar çıkıp yağmurlar yağdı, dereler dolup seller aktı.

Ebû Tâlib bu hadiseyi Hz Muhammed Mustafa'nın peygamber olduğunuda söyleyerek büyük bir fesahat ve belağat ile anlatmıştır.


Borç Huzuru Kaçırır

Bir lüzum görülmedikçe borç almamalıdır.
Alınan borç paralar çok kere lüzumsuz yere sarf edilir ve birçok zararlara katlanmak lâzım gelir. Borç huzuru, rahatı kaçırır, hürriyeti ihlâl eder. Borç verecek bir halde bulunanlar da ellerinden gelen yardımı muhtaçlardan esirgememeli, sırf Hak rızası için karz-i hasen (faizsiz ödünç vermek) suretiyle borç verip mükâfatını Allâhü Teâlâ'dan beklemelidir. Yerinde verilen bir borç para, sadakadan faziletlidir. Borç alacaklar da emin olmalı, sözünde durup, ilk fırsatta borçlarını vermeye kararlı bulunmalıdırlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

"Mîrac gecesi cennetin bir kapısında, 'Sadaka vermenin bire on misli sevabı, borç vermenin ise bire on sekiz (misli) sevâbı vardır.' diye yazılmış olduğunu gördüm." buyurmuştur.

Borçlu, borcundan fazla nisab miktarı mala sahib olmayan kimse veya kendisinin de başkasında malı varsa da, alması mümkün olmayan kimsedir.

Böyle borçlu olan kimseye zekât vermek, borcu olmayan fakire vermekten daha faziletlidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Zilzâl Sûresi
« Yanıtla #1352 : 22 Ağustos 2014, 12:37:26 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Muhakkak bu (dînî) ilim dîninizdir, onu kimden aldığınıza dikkat ediniz."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




20
Ağustos Çarşamba 2014

Hicrî: 24 Şevval 1435 - Rûmî: 07 Ağustos 1430

Barbaros Hayreddin Paşa'nın Nice (Nis) Kalesi'ni Fethi (1543)


Zilzâl Sûresi

Zelzele sûresi de denilen bu sûre Medîne'de nâzil olmuştur. 8 âyettir. Meâli şerîfi şöyledir:

"Yer o (kıyâmet) sarsıntısıyla sarsıldığı ve yer ağırlıklarını çıkardığı ve insan "Ne oluyor buna?" dediği vakit. O gün bütün haberlerini anlatır. Çünkü Rabb'in ona vahy eylemiştir. O gün insanlar, müteferrik surette (kimi yüzü ak, kimi yüzü kara, kimi selâmette, kimi korkular ve dehşetler içinde. fırka fırka) fırlayacaklardır, amelleri kendilerine gösterilmek için. Ki her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecek." Bu sûre-i celîlenin nüzûl sebebi:

Kâfirler, Resûl-i Ekrem'e (s.a.v.): O va'd olunan kıyâmet gününün ne zaman vukû' bulacağını alay ederek soruyorlardı. İşte onlara, o günün dehşetli alâmetleri bildirilmiş, fakat o günün ne vakit vukû' bulacağı - İnsanlar kıyâmet vaktini uzak görerek gaflet içinde yaşayıp dur­masınlar diye- bildirilmemiştir.

Bu âyetlerde şuna da işaret vardır ki: İnsan, elinden gelen hayırlı işleri yapsın velev ki o hayır pek az olsun, onun azlığına bakarak terk etmesin, mutlaka onun da bir mükâfatı vardır. Ve en ufak bir kötülüğü de ehemmiyetsiz görmesin. Zira onun da herhalde bir cezası vardır. Ebû Saîd-i Hudrî (r.a.) demiştir ki bu sûre nazil olunca "Yâ ResûlAllah dedim: Ben her halde amelimi görecek miyim? "Evet" buyurdu. Büyüğü büyük, dedim, "Evet" buyurdu; küçüğü küçük dedim, "Evet" buyurdu. Vay, anam ağladı! dedim.

"Sevin, ey Ebû Saîd! Çünkü hasene (iyilik) için on misli (karşılık verilecek)tir." buyurdu.

Bir hadîs-i şerîfte "Bu Zilzâl sûresi Kur'ân'ın yarısına denktir." buyurulmuştur.

Kur'ân'ın hükümleri, dünya hükümleri ve âhiret hükümleri olmak üzere iki kısımdır. Bu sûre de icmâlen âhiret hükümlerini içine almaktadır. Diğer bir Hadîs-i Şerîfte de "Bu sûre Kur'ân'ın dörtte birine denktir." diye buyurulmuştur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bedel=Nıyabet Sûretiyle Hac | Mukaddesata Hürmet
« Yanıtla #1353 : 22 Ağustos 2014, 12:41:26 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bir adam Peygamber Efendimize (s.a.v.) gelip annesi için haccetmekten sordu. Peygamberimiz "Annenin borcu olsa onu ödermiydin?" buyurdu. "Evet" dedi. "Annen için haccet" buyurdular."
(Hadîs-iŞerîf, Sünen-i Nesâî)




21
Ağustos Perşembe 2014

Hicrî: 25 Şevval 1435 - Rûmî: 08 Ağustos 1430

Rusya'nın Çekoslovakya'yı İşgali (1968) • Mescid-i Aksa'nın Yahudilerce Yakılması (1969)


Bedel=Nıyabet Sûretiyle Hac

•   Bir kimse, kendisine farz olan bir haccı, başkasına vekâlet vererek yaptırabilir. Ancak bazı şartları vardır:

Vekil gönderene hac farz olmuş olması, Bizzat haccetmekten âciz olması,

Vekil gönderenin vekile "Benim için haccet" diye emretmiş olması,

Adet üzere yol masrafını vermesi,

Vekilin -yol masrafı haricinde- vekâlet için ücret şart koşmaması, Mal yetiyorsa vekil binit (vasıta) ile hacceder.

•   Bir kimse bizzat haccetmeye gücü yetse veya yetmese kendi yerine müslüman ve akıllı bir zatı nâfile olmak üzere vekil tayin edebilir. Bu zat, o kimsenin tayin ettiği yerden gider. Onun adına niyet ederek hacceder.

Kendi namına nafile hac için bedel gönderen zat, bu haccın sevabına nail olur. Çünkü bu, hac yolunda Hak rızası için mal harcamak demektir. Hak yolunda malı bizzat harcayabileceği gibi bir başkası ile de harcayabilir.

•   Bir kimse, anası veya babası adına -onların emirleri olmaksızın- haccedebilir. Çünkü bu, kendi ibadet ve taatının sevabını bunlara bağışlamak demektir.


Mukaddesata Hürmet

Ecdadımız mukaddesata çok dikkat etmişler, hürmetsizlikten itina ile kaçınmışlardır. 8 Şubat 1307 (1891) tarihli Osmanlı arşiv vesikası buna bir misaldir:

Halka satılan sabun kalıplarının üzerlerine Feyzullah, Hüdâverdi, Mustafa, Mehmet, Rahim ve Abdullah gibi isimler yazılmaktadır. Bu isimlerin mukaddes isimler olduklarından bunların hamam ve abdesthâne ve helâda ve ayaklar altında kalıp tahkîr olunması adâba

ve dinimize uymayan hallerden olduğundan yasaklanması lüzûmu meydandadır.

Bundan böyle bu isimler yerine fabrikalarına mahsus birer resim veya başka bir alâmet ile konulmasının temini için icab eden yapılmalıdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Nâbî'nin Bir Hatırası | Beyit
« Yanıtla #1354 : 22 Ağustos 2014, 12:45:32 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Müsâfir rızkıyla gelir; kendisini müsâfir edenlerin günâhlarının temizlenmesine vesîle olarak ayrılır."
(Hadîs-i Şerîf, Feyzu 'l-Kadîr)




22
Ağustos Cuma 2014

Hicrî: 26 Şevval 1435 - Rûmî: 09 Ağustos 1430

Barbaros Hayreddin Paşa'nın Tunus'u Fethi (1534) • Sultan İkinci Mustafa'nın Hal'edilmesi; Üçüncü Ahmed Han'ın Tahta Çıkışı (1703)


Nâbî'nin Bir Hatırası

Şâir Nâbî'nin, merhûm Sultan Üçüncü Ahmed'e ait bir hatırası şöyledir:

"Üçüncü Ahmed Han, henüz dört yaşlarında idiler. Birgün Karaağaç bahçesinde merhum Sultan Dördüncü Mehmet Han'ın huzurundan dışarı çıkıp, bahçe tarafına doğru gidiyordum. Meğer o anda şehzâde Ahmed Han, çiçek bahçesinde imiş. Merhum Bozoklu Mustafa Paşa, silahdar ağa idi. Şehzâde onun ellerine yapışıp, yanlarında bulunan dört beş küçük zenci musahipçikleriyle çiçek bahçesinde gezinirken, beni uzaktan görüp: "Gel efendi!" diye davet etti. Yanına varıp oturdum. Çiçeklerin bulunduğu yerden bir zerrin(fulya) koparıp elleriyle sarığıma yerleştirdiler. Şöyle latife ettim: "Efendim! Bu çiçeğin ismi gerçi zerrindir. Ama zerrin altın demektir. Şehzâdelerin ihsan edeceği öbür zerrîndir." dedim. "İnşaAllah onu da veririm" diye va'd ettiler. Silahdar Mustafa Paşa dedi ki:

'Efendi, Allah ömür versin! Bu Efendimizden görülen kerâmetler ve garip haller hesapsızdır. Hatta bu kadar insan geçerken birisi ile alakadar olmayıp bu iltifatı bilhâssa size yapması, değerinizi bilmeleri dahi Allâh indinden tam bir keramet olduğu açıktır. İnşaAllah bu Efendimizin büyük lütfuna kavuşursunuz.' diye müjdelediler. Sultan Üçüncü Ahmed, tahta geçtiğinde sözünü unutmamış, Nâbî'ye kese içinde şahsi hazinesinden yüklüce mikdar altın göndermiştir.

Yine Nâbî, pâdişâhın fermânıyla refahla Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'yi ziyâret etmiş ve bunun sultanın iltifatının neticesi olduğunu ifade etmiştir.


Beyit:
Her ne denlü çok yaşarsa bir kişi,
Akıbet ölmekdürür ânın işi. (Süleyman Çelebi)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Ebû Bekr'in Vefatı (r.a) | İsimlerimiz
« Yanıtla #1355 : 26 Ağustos 2014, 11:58:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Kişi sevdiği ile beraberdir."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




23
Ağustos Cumartesi 2014

Hicrî: 27 Şevval 1435 - Rûmî: 10 Ağustos 1430

Hz. Ebu Bekir RadıyAllahü Anh'ın İrtihali (634) • Çaldıran Zaferi (1514) • Ebussuud Efendi'nin Vefatı (1574) • Sakarya Meydan Muharebesi (1921)


Hz. Ebû Bekr'in Vefatı (r.a)

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) irtihâlinden sonra Hz. Ebû Bekir (r.a.) çok üzülmüş, her geçen gün vücudu erimişti. Resûlullâh'ın (s.a.v.) irtihâli onun da vefat sebebi olmuştu.

Cemâziyelâhir'in bitmesine sekiz gün kala salı gecesi, Hicret'in 13. (M. 634) senesinde altmış üç yaşında vefat etmiştir. Hilâfeti, iki yıl, üç ay, on gündür.

Hz. Ömer, Mescid-i Nebevî'de cenâze namazını kıldırdı. Hz. Ebû Bekir geceleyin defnedildi. Kabrine oğlu Abdurrahmân, Ömer, Osmân ve Talha (r.anhüm) indirdiler. Mübârek başı Peygamber Efendimiz'in omuzları hizâsına gelecek şekilde kondu.

Kendisinden sonra Hz. Ömer'i halîfe tayin etti. İrşad vazifesine de Selmân-ı Fârisî (r.a.) Hazretleri devam ettiler. Hz. Ebû Bekir'in son sözü,

"Teveffenî müslimen ve elhıknî bi's-sâlihîn." duâsı oldu ki "Beni Müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat." demektir. Hz. Ali anlattı: "Hz. Ebû Bekir vefat etmeden önce beni yanına oturttu ve;

"Yâ Ali! Ben öldüğüm zaman Resûlullâh'ı (s.a.v.) yıkadığın gibi beni de sen yıka. Güzel kokular sürdükten sonra Resûlullâh'ın (s.a.v.) bulunduğu Hücre-i Saâdet'e götürün ve izin isteyin. Kapının açıldığını görürseniz beni oraya defnedin. Yok, kapı açılmazsa beni -Allah kulları arasında hüküm verinceye kadar- Müslümanların kabristanına defnedin." dedi.

Vefat edince, Hz. Ebû Bekir'i yıkadım, kefenledim. Resûlullâh'ın (s.a.v.) kapısına izin için ilk gelen ben idim. Yâ ResûlAllah! Bu gelen, Ebû Bekir'dir, yanınıza defnolunmak için müsaade istiyor, dedim. Kapı açılıverdi. Ve;

'Habîbi (dostu, sevgiliyi), habîbine (dostuna) getirin. Zira habîb, habîbini özlemiştir.' diye bir ses işittim."


İsimlerimiz: Erkek: Selçuk, Kız: Şeymâ



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sefaletten Kulluğa; İsyandan İtâate Dönüş
« Yanıtla #1356 : 26 Ağustos 2014, 12:05:34 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Şarap (içki) bütün kötülüklerin anasıdır. Ve en büyük günâhlardandır."
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr)




24
Ağustos Pazar 2014

Hicrî: 28 Şevval 1435 - Rûmî: 11 Ağustos 1430

Vezüv Yanardağı'nın Pompei ve Herkülaneum Şehirlerini Yok Etmesi (79) • Mercidabık Zaferi (1516)


Sefaletten Kulluğa; İsyandan İtâate Dönüş

Abdullah bin Mübârek, gençliğinde içkiye müptela idi. Arkadaş ve dostlarını bir elma bahçesine davet ettiler. Yiyecek ve içecek için hayli masraf ile hazırlık yaptılar, çalgı çaldılar. İyice sarhoş olup, akılları başlarından gitti. Seher vaktinde ayıldılar. Çalgı çalmak istediler.

Fakat çalgı âletinden ses gelmedi. Aleti gözden geçirdi. Yine ses gelmedi. Nihâyet çalgı, ilâhî kudretle konuşup Hadîd Sûresinin 16. âyet-i kerîmesini okudu ki meâli şudur: "Îmân edenlere vakti, zamanı gelmedi mi ki kalpleri Allâh'ın zikrine ve ondan inen (Kur'ân ile inen hükümler)e, huşû etsin; saygı ile boyun eğip itaat etsin..." Bunun üzerine sazı kırıp içkiyi döktüler, rengârenk kadehleri kırdılar, ilim öğrenmeye, Allâh'a kulluğa döndüler ve büyük âlim oldular. Babası, ticaret yapması için ona 50 bin dirhem para vermişti. Parayı aldı ve tamamını hadis ilmi için sarf etti, vatanına döndü. Babası: "Ne çeşit mal getirdin, ne fayda elde ettin?" dedi.

Abdullah bin Mübarek (rh.), hadis yazdığı defterleri babasına gösterip, "Bunları getirdim, iki cihan menfaati elde ettim" deyince babası memnun oldu. Ayrıca 30 bin dirhem daha önüne koydu ve "Bu meblağı da al, sarf et, ticaretini kemale erdir." dedi. Hasan bin Şakîk (rh.) şunları anlatır: "Bir gün yatsıyı kıldıktan sonra Abdullah bin Mübarek'e yol arkadaşı oldum. Kendileri evlerine gitmek istiyorlardı. Hava da hayli soğuktu. Mescidin kapısında ben ona hadis sordum, o cevap verdi, tekrar ben sordum o cevap verdi, nihayet müezzin geldi, sabah ezanını okudu."

Bir gün Abdullah bin Mübârek (rh.) Rakka'ya gitmişti. Abbasi Halifesi Hârûn Reşid de orada idi. Halk koşuştular. Şehirde büyük bir çalkantı vücuda geldi. Harun Reşid'in hanımı, bu gürültü ve kargaşayı görüp sebebini sordu.

"Horasan'dan büyük âlim Abdullah bin Mübarek gelmiş," denince. "Aslında sultanlık bu zatın sahip olduğu şeydir, yoksa Harun Reşid'in ki değil." dedi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haremeyn Hizmetinin Yavuz Sultan Selim'e Verilmesi | Beyit
« Yanıtla #1357 : 26 Ağustos 2014, 12:14:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bana itâat eden Allâh'a itâat etmiş, bana isyân eden, Allâh'a isyân etmiş olur. Emîrime itâat eden, bana itâat etmiş, emîrime isyân eden bana isyân etmiş olur.."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)




25
Ağustos Pazartesi 2014

Hicrî: 29 Şevval 1435 - Rûmî: 12 Ağustos 1430

Yavuz Sultan Selim Han'ın Halep'i Fethi (1516)


Haremeyn Hizmetinin Yavuz Sultan Selim'e Verilmesi

Sultan Selim Han'ın nedimi Hasan Can anlatıyor: Bir gece Sultan Selim Han'a rüyasında "Kullarından birisi rüya gördü." demişler. Sabah namazdan sonra, mübarek hizmetlerini görmeye gittim.

"Bu gece görünmedin? Ne iş yaptın" dediklerinde:

Bu gece sabaha kadar uyuyakalmışım, hizmetinizden mahrum kaldım, diyerek özürler diledim.

"Ne rüya gördün" diye buyurdular.

Bir rüya görmedim, dedim.

Biraz sonra, kapı ağasına bir iş için beni gönderdiler. Hasan Ağa hayretler içinde ve gözlerinden yaş akmakta idi. "Ağa hazretleri, hayırdır, ne oldu?" dedim. Hasan Ağa:

"Bu gece rüyamda bu eşikte oturduğumuz kapının azıcık açıldığını gördüm. Dışarısı görünecek kadar, amma adam sığmaz. Bir baktım dışarısı ipek elbiseler içinde nurani kimseler ile dolmuş, elleri bayraklı, baştanbaşa silahlı olduklarını gördüm. Kapıya yakın nurani dört kimse durmakta idi. Ellerinde birer sancak vardı. Kapıyı vuran, padişahın ak sancağını tutmuş idi. Bana, 'Gördüğün kalabalık Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin ashabıdır. Selim Han'a selam ettiler. Hemen kalkıp gelsinler. Bugünden sonra Harameyn hizmeti ona verildi. Bunlar Ebûbekr-i Sıddik, Ömer bin Hattab, Osman Zinnureyn'dir. Ben de, Ali Bin Ebû Tâlib'im. Var Selim Han'a bildir,' diyerek kayboldu."

Ben de hemen padişahın huzuruna geldim ve Padişahım rüyayı, Saray ağası olan Hasan Ağa kulunuz görmüşlerdir, dedim ve anlattım. Mübarek yüzleri kızardı. Buyurdu ki:

"Biz sana demez miyiz ki, biz bir cihada memur olmayınca hareket etmemişizdir. Ecdadımız keramet sahibi idiler. İçlerinde yalnız ben onlara benzemedim." diyerek tevazuda bulundular. Daha sonra sefer tedariki ile meşgul oldular. (Solakzade Tarihi)

Beyit:
Onların kim eksiği çok işinin,
Eksiğin gözler olur her kişinin. (Süleyman Çelebi)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Akıllı Kimdir? | Zilkâde Ayı | İsimlerimiz
« Yanıtla #1358 : 26 Ağustos 2014, 12:18:27 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kişidir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




26
Ağustos Salı 2014

Hicrî: 30 Şevval 1435 - Rûmî: 13 Ağustos 1430

Hz. Ali KerremAllahü Veche'nin Dünyayı Teşrifi (598) • Malazgird Zaferi (1071) • Yunan Ordusuna Karşı Büyük Taarruz (1922)


Akıllı Kimdir?

Bir gün Ca'fer-i Sâdık Hazretleri İmâm-ı Azam'a (rh.): "Akıllı kimdir?" diye sordu.

İmâm-ı Azam (rh.) da: 'Akıllı, hayır ile şerri; iyi ile kötüyü ayırabilen kimsedir." buyurdu.

Ca'fer-i Sâdık Hazretleri, "Hayvanlar da iyi ile kötüyü ayırabilir. Kendisine vurulacağını veya kendisine yem verileceğini anlayabilir." dedi.

İmâm-ı Azam (rh.): 'Peki, size göre akıllı kimdir?' diye sorunca:

"Akıllı, iki hayırlı şeyden en hayırlısını bilen ve onu tercih eden; iki şerli şeyden en şerlisini bilen ve mümkün ise her ikisinden de uzak duran, birini yapmak mecburiyetinde ise daha az şerli olanı tercih edendir." buyurdular.


Zilkâde Ayı

Zilkâde ayı, kamerî ayların on birincisidir.

Hac aylarından olduğu için, geceleri zaman zaman teheccüd namazına kalkılır. Bilhassa cuma geceleri tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


Zilkade Ayı İctima'i, Ru'yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1435 yılı Zilkade ayı ictima'ı (25 Ağustos Pazartesi) Türkiye saati ile 17.13'de idi.

Ru'yet ise bugün (26 Ağustos Salı) Türkiye saati ile 09.15'de. Hilâl'in görüldüğü yerler: Büyük Okyanus'un güney batı kısmındaki adalardan; Pitcairn, Tahiti, Moorea, Cook Adaları, Fransız Polinezya 'sı Adaları, Samoa Adaları, Tonga ve Fiji Adası, Avustralya ve Hint Okyanusu'nun orta ve güney kesimi. Hilal; Türkiye Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adası, Almanya, Avusturya 'dan görülemeyecektir.

Hilâl'in görüldüğü günü takip eden 27 Ağustos Çarşamba günü de Zilkade ayının 1'i olmaktadır.


İsimlerimiz: Erkek: Murad, Kız: Mualla



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Müslüman bir kimse kardeşine gıyabında duâ ettiği zaman melekler, 'âmin, (Allah) sana da bir mislini (versin)' derler."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvud)




27
Ağustos Çarşamba 2014

Hicrî: 1 Zilkâde 1435 - Rûmî: 14 Ağustos 1430

Haydarpaşa - Şam - Medine Demiryolunun Açılışı (1908) • Sincanlı ve Afyon'un Kurtuluşu (1922)


Abdullah İbni Mübarek'in Cömertliği

Abdullah İbn-i Mübârek (rh.) hacca gideceği zaman, halktan pek çok kişi onunla gitmek istedi. Onlara "Yol için hazırladığınız şeyleri ve nakdi getirip bana teslim ediniz." dedi. Hepsinin nafakalarını aldı ve isimlerini kaydedip bir sandığa yerleştirdi.

Merv'den yola çıktılar. Yolda yanındakilere en güzel yemekleri ve tatlıları yedirirdi. Bu şekilde gâyet refah ile Medîne-i Münevvereye ulaştılar. Orada her bir arkadaşına: "Aileniz Medîne'den her ne istedi ise söyleyiniz alalım" diye sorar, her ne isterlerse alırdı. Sonra Mekke-i Mükerreme'ye gittiler. Haclarını edâ ettikten sonra yanındakilere "Aileniz Mekke'den her ne istedilerse söyleyiniz, alıverelim" dedi. Sonra Merv'den yola çıkarak geldiklerinde yaptığı gibi dönerken de onlara en güzel yiyecekleri ikram etti. Böylece Merv'e döndüler.

Sonra yanındaki hacı arkadaşlarının hepsinin evini öğrendi. Üç gün geçtikten sonra bir ziyafet tertip etti ve onların hepsini davet etti. Yemekler yendikten her birine ikram ettikten sonra hacca giderken paralarını koyduğu sandığı getirtti. Açarak üzerinde kimin ismi yazılıysa o keseyi sahibine teslîm etti.

Abdullah İbn-i Mübârek'in (rh.) bütün malları ticaret yoluyla elde edilmişti.


Mutfağımız: Sebzeli Parmak Köfte (5 Kişilik)

Malzemeler: Yarım kg. kıyma, 2 dilim bayat ekmek, 3 gr. kekik, 2 gr. karabiber, 1 adet soğan, 5 adet patates, 4 adet domates, 2 adet sivri biber.

Sos: Çeyrek çay bardağı zeytin yağ, yarım çorba kaşığı salça. 1 tatlı kaşığı un, 3 diş sarımsak ve su.

Yapılışı: Kıyma, ekmek, kekik, karabiber ile beraber kıvamını alıncaya kadar yoğrulur, parmak şeklinde köfteler hazırlanıp fırında pişirilir, üzerine parmak şeklinde doğranmış patates, domates ve sivri biberler döşenir, salçalı sos köftelerin üzerine dökülür ve fırında pişirilir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Selamı Yayınız, Yemek Yediriniz..." | Yemin Keffâreti
« Yanıtla #1360 : 28 Ağustos 2014, 12:35:48 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Birinizin âilesi aleyhine etmiş olduğu yemininde devam etmesi, (yeminini bozup) Allâh'ın farz kıldığı keffâretini vermesinden Allah katında daha günahtır."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




28
Ağustos Perşembe 2014

Hicrî: 2 Zilkâde 1435 - Rûmî: 15 Ağustos 1430

Solhan'ın Kurtuluşu (1918)


"Selamı Yayınız, Yemek Yediriniz..."

Ashabtan Abdullah bin Selâm (r.a.) buyurdular:

"Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Medîne'yi teşrîflerinde onu karşılamak için çıkanlarla ben de çıkmıştım. Mübârek yüzünü gördüğümde, bu yalancı yüzü değildir, dedim. Kendisinden ilk işittiğim söz şu idi:

"Selâmı yayınız, yemek yediriniz, sıla-i rahim yapınız, insanlar uykuda iken geceleri namaz kılınız ki cennete selâmetle girebilesiniz." (Üsdü 'l-gâbe)

Yemin Keffâreti

Yemin keffâreti, yaptığı bir yemini bozan müslümana gereken bir keffârettir. Yemin keffâreti;

•   Eğer gücü yetiyorsa, müslüman veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azad etmekten veyâ

•  On fakiri sabah- akşam doyurmaktan veyâ

•  On fakire orta halli birer elbise giydirmekten ibârettir.


Bu üç şeyden birine gücü yetmeyen üç gün arka arkaya oruç tutar. Bu oruç arasına, -hayız sebebiyle dahi olsa-, bir kesinti girerse yeniden tutulması gerekir.

Şafiîlere göre, bu orucun ard arda tutulması şart değildir.

Yemin keffâreti için on fakire fitre miktarı bir şey verilmesi de yeterli olur.

Bir fakire on gün birer fitre verilmesi veya on gün sabah-akşam yemek yedirilmesi de yeterlidir.

Yemin keffâreti için bir fakire on gün birer elbise verilmesi de câizdir. Fakat on elbise bir fakire bir günde verilse, yalnız bir elbise verilmiş gibi olur.

Yine bu keffâret için on fitre miktarı bir fakire bir günde verilse, bir fitre verilmiş sayılır.

Bir kimse yeminini bozmadan keffâretini veremez. Çünkü keffâret bir tevbe demektir. Tevbe ise, günahtan sonra yapılır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hâce Ali Râmîtinî (K.S.) Hazretlerinden
« Yanıtla #1361 : 30 Ağustos 2014, 15:17:15 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Salih bir kişiyle oturan attar (güzel kokucu) ile oturan gibidir. Güzel kokudan alamazsanda sana onun kokusundan bir şeyler isabet eder."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)




29
Ağustos Cuma 2014

Hicrî: 3 Zilkâde 1435 - Rûmî: 16 Ağustos 1430

Belgrad'ın Fethi (1521) • Mohaç Zaferi (1526)


Hâce Ali Râmîtinî (K.S.) Hazretlerinden

Şeyh Rükneddîn Alâuddevle Simnânî (k.s.), Silsile-i Sadatın 12. halkası olan Hâce Ali Râmîtinî (k.s.) Hazretleri ile muâsırdı. Aralarında mektuplaşmalar olmuştu. Birgün Şeyh Simnânî, Hâce Ali Râmîtinî'ye bir talebesini gönderip birkaç sual sorup cevabını öğrenmek istedi

Bu suallerden birisi şu idi: 'Biz de siz de fakirlere, miskinlere hizmet ediyoruz, onlara yemek yediriyoruz. Biz mükellef sofralar kuruyor, çeşit çeşit yemekler ikram ediyoruz, siz elinizde olanı veriyorsunuz. Buna rağmen insanlar sizden razı oluyor, size teşekkür ediyor; bizden râzı olmuyor, şikâyetçi oluyorlar. Bunun sebebi nedir?' Ali Râmîtinî Hazretleri şöyle cevap verdiler:

"Yaptığı iyilikleri başa kakarak hizmet edenler çoktur. Yaptığı iyiliğin kabulünü ümîd ederek hizmet edenler ise azdır. Sizler bu şekilde hizmet etmeye çalışın ki, hiç kimse size karşı öfkelenip şikâyetçi olmasın."

Hâce Ali Râmîtinî (k.s.) Hazretleri anlatıyor:

"Hızır Aleyhisselâm, Hâce Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretlerinin yanına geldi. Hâce Hazretleri de evinde bulunan arpa unundan yapılmış iki parça çörek getirip ikram etti. Fakat Hızır Aleyhisselâm yemedi. 'Neden yemiyorsun, o helâldir,' deyince Hızır Aleyhisselâm 'Evet, fakat onun hamurunu hazırlayan kimse abdestsiz olarak hazırlamış. Bizim bunu yememiz helâl olmaz.' buyurdular." Hâce Ali Râmîtinî (k.s.) Hazretleri:

"Ey îmân edenler! Allâh'a öyle tevbe edin ki nasûh (gâyet ciddî, müessir) bir tevbe olsun..." meâlindeki Tahrîm Sûresinin, 8. âyet-i kerîmesini şöyle tefsir buyurdular:

Burada hem işâret, hem de bişâret (müjde) vardır. Tevbeye ve günahlardan dönmeye işâret, tevbenin kabul olunacağına da müjde vardır. Çünkü Allâhü Teâlâ, tevbeyi kabul etmeyecek olsaydı kullarına tevbe etmelerini emretmezdi. Emrettiğine göre bu emir, tevbenin kabul olunacağının delîli ve müjdesidir. Lâkin kabul edildiğinden şüphe etmeden kişi kendisini hep kusurlu, günahkâr gör­melidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kötü Vasıflardan Hiddet (Öfke) | Bayat Ekmekle Pizza | İsimlerimiz
« Yanıtla #1362 : 30 Ağustos 2014, 15:22:51 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bir sahabî Resûlullah'a (s.a.v.) gelip "Yâ ResûlAllah! Bana nasihatte bulununuz." dedi. Resûlullah (s.a.v.) "Öfkelenme" buyurdular. Tekrar tekrar nasihat istedi. Resûlullah (s.a.v.) her defasında "Öfkelenme" buyurdular."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)




30
Ağustos Cumartesi 2014

Hicrî: 4 Zilkâde 1435 - Rûmî: 17 Ağustos 1430

Kütahya, Dumlupınar, Çivril ve Demirci'nin Kurtuluşu (1922)


Kötü Vasıflardan Hiddet (Öfke)

Bazı hoş görülmeyen şeylerden dolayı nefis öfkelenir. Lüzumsuz yere öfkelenmek zemmedilmiştir. Öfke halinde vazıyeti değiştirmek, öfkenin sönmesine ve bertaraf olmasına yardım eder, öfkelenilen kimsenin üzerine saldırmasına mâni olur. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.);

"Biriniz ayakta iken gazaba gelecek olursa hemen oturuversin, gazabı geçerse ne âlâ, geçmezse yanı üzerine yatıversin." buyurmuşlardır. Resûl-i Ekrem Hazretleri, öfke halinde sükût edilmesini ve "Euzü billâh" denilmesini tavsiye buyurmuştur. Bununla öfke sükûnet bulur, nâhoş bir hâdisenin vücuda gelmesine meydan verilmemiş olur. Bazı âlimler demişler ki: Öfkenin başı delilik, sonu da pişmanlıktır.

Kölen ve emrin altında olmayan kimseye öfkelenmen acziyettir. Kölen ve mahkûmun olan kimse hakkında öfkelenmen ise ayıplanıp kötülenen bir haldir.

Öfkeden son derece sakının! Zira öfke, sahibini merhametsizliğe, haksızlığa ve zillete götürür.

Azgınlık ve isyan ile çoğalan şey, çok değildir. Yani her ne kadar çoğalırsa çoğalsın çabucak mahvolup gider.

Zulüm ile kuvvet bulan da güçlü değildir; yani kısa zamanda gücünü kaybeder. Öfkenin kölesi olan kimse, mâlik olamaz; öfkesini defedemeyen kimse de ziyandan kurtulamaz."


Mutfağımız: Bayat Ekmekle Pizza

Malzemeler: 10 dilim bayat ekmek, 1 çay bardağı süt, 1 adet yumurta, bir parça sucuk, 1 tatlı kaşığı salça, 1 yemek kaşığı yoğurt, 1 dilim peynir, 1 adet domates ve biber, 2 kaşık tereyağı.
Hazırlanışı: Domates, biber, sucuk ve peynir doğranır, diğer malzemelerle karıştırılıp ekmek dilimlerinin üstüne sürülür, fırında üstleri kızarana kadar pişirilir.

İsimlerimiz: Erkek: İsmail, Kız: İclâl



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kâbe-i Muazzama
« Yanıtla #1363 : 31 Ağustos 2014, 00:54:21 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Şüphe yok ki insanlar için ilk tesis edilmiş olan ev (ibâdethâne), Mekke-i Mükerreme'de ki o çok mübârek ve âlemler için hidâyet olan Beyt-i Muazzam (Kâbe)dır."




31
Ağustos Pazar 2014

Hicrî: 5 Zilkâde 1435 - Rûmî: 18 Ağustos 1430

Kâbe-i Muazzama

Kâbe-i Muazzama, Allâhü Teâlâ'nın emri ile İbrahim aleyhisselamın Mekke-i Mükerreme şehrinde yapmış olduğu dört köşeli, yüksek, mübarek bir binanın bulunduğu mukaddes bir mevkidir. Burası, bütün Müslümanların kıblesidir. Bu kıbleye "Beytullah, Beyt-i Muazzam" ismi de verilmiştir.

Kâbe-i Muazzama, "Harem-i Şerif ve Mescid-i Haram" denilen büyük bir camii şerifin ortasında bulunmaktadır. Caminin dokuz minaresi, birçok kapıları ve minberi, zemzem kuyusu ve İbrahim Aleyhisselamın makamı vardır.

Haccın rükünlerinden biri de Kâbe-i Muazzama'yı ziyaret tavafı yapmaktır.

Kâbe-i Muazzama'yı ziyaret tavafı, Arafat'ta vakfeden sonra Kâbe-i Muazzama'nın etrafında yedi defa tavaftan ibarettir. Ziyaret tavafının vakti, Kurban Bayramının ilk günü tulu'-i fecir (sabah namazı) vaktinden başlayarak ömrün son gününe kadar uzayan bir müddetin herhangi bir cüz'ü; kısmıdır, bu cüz'de yapılacak bir tavaf ile Hac farizası tamamlanmış olur.

Tavaf; arş-ı ilahi etrafında dolaşan meleklerin hallerine benzeyen bir nev'i namazdır.

Kâbe-i Muazzama bu şühûd âleminde, gayb ve melekût âlemindeki rubûbiyet makamının bir zâhiri misalidir. Bu maddi beytin çevresinde bedenî hareketler, melekût âlemindeki arş-ı kudretin etrafında yapılan ruhanî hareketlerin birer rumuzudur.

Gerek tavafa başlarken ve gerek tavaf esnasında Hacer-i Esved'in önüne geldikçe ona dönülür, namazda durur gibi tekbir ve tehlil ile eller kaldırılıp bu mübarek taşa sürülür ve mümkün ise öpülür. Bunlar mümkün olmayınca karşıdan el sürmek işareti yapılır. Buna "istilam: selâmlamak" denilmektedir.

Hacer-i Esved'e böyle el koymak, Hak Teâlâ Hazretleri ile ibadet ve taat hususunda ahitleşmenin ve bu ahde vefa edileceğinin bir remzi; işaretidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûllullah'ın En Büyük Mûcizesi Kur'ân-ı Kerîm
« Yanıtla #1364 : 01 Eylül 2014, 12:21:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Şüphe yok ki, o Kur'ân'ı biz indirdik, biz. Ve muhakkak ki, onu koruyacak olan da biziz."
(Hıcr Sûresi, âyet 9)


01
Eylül Pazartesi 2014

Hicrî: 6 Zilkâde 1435 - Rûmî: 19 Ağustos 1430

Uşak, Gediz, Kiraz, Aliağa ve Seyitgazi'nin Kurtuluşu (1922) • İkinci Dünya Harbi'nin Başlaması (1939)


Resûllullah'ın En Büyük Mûcizesi Kur'ân-ı Kerîm

Bütün semavî kitaplar insanlar için birer rahmet, birer mukaddes rehberdir. Bunların hepsine îman ile mükellefiz. Bu kitaplardan herhangi birisini inkâr, hepsini inkâr demektir. Hakikî mü'min, Allâhü Teâlâ'nın bütün kitaplarına inanır ve Hak Teâlâ'nın insanlara son kitabı olan Kur'ân-ı Azîm'e sarılır, onun hükümlerine riayet etmeye çalışır.

Bugün elde bulunan Tevrat, Zebur, İncil nüshalarından hiçbiri Allâhü Teâlâ'nın Hz. Mûsâ, Hz. Dâvûd, Hz. Isâ aleyhimüsselâma vermiş olduğu kitapların aynı değildir. Ancak Kur'ân-ı Kerîm'i Allâhü Teâlâ muhafaza buyurmaktadır, bir harfi bile değişmemiştir. Kur'ân-ı Kerîm'in bütün âyetleri, nazil olmaya başladığından itibaren bizzat Hazret-i Peygamber (s.a.v.) tarafından ezberlenmiş olduğu gibi, birçok Sahabe-i Kirâm tarafından da ezberlenmiş ve yazılmıştır.

Resûlullah'ın âhirete irtihalinden sonra Hz. Ebûbekir (r.a.) tarafından bütün Ashab-ı Kirâm'ın huzurunda Kur'ân-ı Kerîm'in bir nüshası yazdırılarak muhafaza edilmiştir.

Hz. Osman'ın (r.a.) hilâfeti zamanında da bu nüshadan birçok nüsha yazdırılarak büyük İslâm merkezlerine birer nüsha gönderilmiştir. Bilâhare bütün mushaşar bunlardan aynen yazılagelmiştir. Her asırda yüz binlerce Mushaf-ı Şerif yazılmış, Kur'ân-ı Kerîm'i tamamen hıfzeden yüz binlerce zât yetişmiştir. Bu mazhariyet semavî kitaplar arasında yalnız Kur'ân-ı Mübîn'e mahsustur. Bunda büyük hikmet vardır. Çünkü sair semavî kitaplar, belli birer millete, belli birer zamana mahsus olmak üzere peygamberlere verilmişti. Kur'ân-ı Kerîm ise, bütün insanlık âlemine ve bütün asırlara şamil olmak üzere peygamberimize verilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'in bir âyeti bile tebdile uğramayıp tamamen mahfuz bir halde bulunması öyle bir hakikattir ki, bunu birtakım insaflı müsteşrikler de tasdik etmektedirler.