Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1064025 defa)

0 Üye ve 273 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Sadakanın en fazîletlisi Ramazan ayında verilendir."
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu 's-Sağîr)




04
Temmuz Cuma 2014

Hicrî: 7 Ramazan 1435 - Rûmî: 21 Haziran 1430

Barbaros Hayreddin Paşa'nın Vefatı (1546) • ABD'nin Kuruluşu (1776) • Sultan Vahdeddin Han'ın Tahta Çıkışı (1918)


"Kur'ân-ı Kerim'in Kalbi 'YÂSÎN' dir."

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular:

•    "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'ân-ı Kerîm'in kalbi de Yâsîn Sûresi'dir. Kim Yasin Sûresi'ni okursa Allâhü Teâlâ ona Kur'ân-ı Kerîm'i on kere hatmetmiş sevabı yazar."

•    "Yasin Sûresi'ni okuyunuz. Çünkü Yasin Sûresi'ni okumakta on bereket vardır:

Aç iken okuyanın karnı doyar, Elbisesiz kimse okusa giydirilir, Bekâr okusa evlenir,

(Herhangi bir şeyden) korkan okursa emniyette olur, Mahzûn; (kederli) okursa ferahlar, Yolcu okursa yolculuğunda ona yardım edilir, Bir şeyini kaybeden okursa kaybettiğini bulur, Ölüye okunsa Allâhü Teâlâ onun azabını hafifletir." Susuz kalan okursa suya kanar, Hasta okursa şifa bulur.

•   "Ölüm meleği Azrail (a.s.)'ın geldiği müslümanın yanında Yâsîn sûresi okunursa, oraya Yâsîn sûresindeki harfler adedinin on katı melek iner, onun önünde saf olurlar ve ona günahlarının affı için dua ederler. Allâhü Teâlâ'ya istiğfar eder; bağışlanmasını isterler. Yıkanırken yanında bulunur, cenazeyi kabre kadar teşyî eder; defnine şâhid olurlar."

•   "Cennet ehli Kur'ân-ı Kerîm'den sadece Tâhâ, Yâsîn ve Rahmân sûrelerini okurlar."


Allâh Rızâsının Ehemmiyeti

"Hz. Muâviye (r.a.) Hz. Aişe'ye (r.anhâ) mektup yazdı ve kendisine, veciz (çok öz) bir tavsiyede bulunmasını istedi.

Hz. Aişe de (r.anhâ) şu mektubu yazdı: "Selâmün aleyke. Ben Rasûlullah (s.a.v.)'den şöyle işittim:

"İnsanları kızdırmak pahasına Allâh'ın rızâsını talep edene insanların eziyetine karşı Allah yeter.

Allâh'ı gadablandırmak pahasına insanların rızâsını almaya kalkışana, Allâhü Teâlâ insanları musallat eder (de insanlar ona eziyet ve zulüm ederler.) Vesselâm..."




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yemek Âdâbı | İsimlerimiz
« Yanıtla #1306 : 06 Temmuz 2014, 17:37:38 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Yemeği birlikte yiyiniz ve besmele çekiniz. Böyle yaparsanız yemeğiniz bereketlenir... "
(Hadîs-i Şerîf, Sûnen-i Ebû Dâvud)




05
Temmuz Cumartesi 2014

Hicrî: 8 Ramazan 1435 - Rûmî: 22 Haziran 1430

Büyük İstanbul Yangını (1756) • Fransa'nın Cezayir'i İşgali (1830) • İskenderun'un Kurtuluşu (1938) • Cezayir'in İstiklâli (1962)


Yemek Âdâbı

Toplu yemek yenirken yaşça büyük olandan evvel yemeğe başlanmaz.

Amir mevkiinde olan kimse önce başlayabilir. Yemekte hayırlı ve güzel şeylerden konuşulur.

Sofrada yanındakine yumuşak davranır. Kimseye yemesi için yemin vermez. Ancak üç defa "ye" diyebilir.

Sofrada yediklerine bakmak, az yediğini göstermek için sofradakilerden önce elini yemekten çekmek gibi topluluğun hoşuna gitmeyecek şeyleri yapmamalıdır.

Davet olunmadığı yemeğe gitmek uygun olmaz. Ancak yemek sahibi gelmesinden memnun olacak ve sevinecek bir kimse ise gider. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ebûbekr ve Hz. Ömer (r.anhüma) acıktıkları bir vakitte Ebû'l-Heysem Teyyihan ve Ebû Eyyûb el- Ensârî'nin (r.anhümâ) evlerindeki yemeğe gitmişlerdi. Bir kişiye iki şey verildiğinde en çok hoşuna gideni seçer. Müsafire "dilediğinizden yiyiniz" demekte mahzur yoktur. Hatta bunda çok sevap vardır.

Müsafire "Yemek hazırlayayım mı?" diye sormaz. Uygun olan, sofrayı hazırlamaktır. Yerse yer, yemezse kaldırır.

Evine bir müsafir geldiğinde elinde bulunandan ikram eder, zorlanacağı şeyleri hazırlamaz. Zira Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

"Müsafir için külfete girmeyiniz. Olur ki ona karşı hoşnutsuzluk hissedersiniz. Müsafiri sevmeyen, Allâh'ı sevmemiş olur, Allâh'ı sevmiyeni Allâh da sevmez."

Nâfile oruç tutan kimse müsafirlikte yemek ikram edilirse yer. Eğer yemekte haram şüphesi varsa yahut ev sahibi kötü ahlâklı, zâlim, bidat sahibi veya daveti övünmek için yapıyorsa oradan uzak durur. Davete iştahını gidermek için değil de Resûlullah'ın (s.a.v.) sünnetine uymaya niyet ederek gider. Davet olunduğu evden sahibinin izniyle çıkar.

İsimlerimiz: Erkek: Adnan, Kız: Asûde



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fıkıh ve Öşür
« Yanıtla #1307 : 06 Temmuz 2014, 17:39:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kim Allâh'a ve âhiret gününe îmân ediyorsa müsafirine ikramda bulunsun."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




06
Temmuz Pazar 2014

Hicrî: 9 Ramazan 1435 - Rûmî: 23 Haziran 1430

Hicaz'ın Osmanlı Topraklarına Katılması ve Mukaddes Emanetlerin Yavuz Sultan Selim Han'a Teslimi (1517)


Fıkıh ve Öşür

Öşür arâzisinden çıkan mahsûlün zekâtına, -onda bir (1/10) demek olan- öşür denilmiştir. Öşür; âyet, hadîs ve icmâ ile sâbit olup farzdır.

Ayet-i kerîmede (meâlen): "Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardıklarımızın temiz (helâl)lerinden infâk edin (zekât ve öşür verin). Gözünüzü yummadan (sıkılmadan) alıcısı olmadığınız şeylerin yaramazını vermeye yeltenmeyin. Ve bilin ki Allah Ganî ve Hamîd'dir." (Bakara Sûresi, âyet 267) buyurulmuştur.

Bir arazî, yağmur, çay veya ırmak sularıyla sulanırsa mahsulatı onda bir nisbetinde; dalyanlar, dolablar, hayvanlar veya satın alınacak sular ile bütün sene veya senenin yarısından fazla sulanırsa yirmide bir nisbetinde öşür verilir. Tohumlar veya amele ücretleriyle sair masraflar bundan düşülmez.

Öşürde, arâzî sâhibinin akıllı, bâliğ (ergen), zengin olması şart değildir. Öşürde itibâr, arâzî sâhibine değil, arâziyedir. Yânî, mal sâhibi; çocuk, deli veya fakir de olsa öşür ile mükelleftir. Altın, gümüş, para ve ticâret mallarından yılda bir defa zekât vermek lâzımdır. Arâzide ise yılda kaç mahsûl elde edilirse, hepsinden ayrı ayrı öşür vermek lâzımdır. Diğer malların zekâtında, malın-paranın üzerinden bir yıl geçmesi şart olduğu hâlde, mahsûllerde bir yıl geçmesi îcap etmez.

Bal, ceviz, susam, fındık, fıstık, çam fıstığı, payam (badem), zeytin ve benzeri maddeler ile pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı, çay yaprağı ve benzeri mahsullerden öşür verilir. Çayır otu, dut yaprağı, fesleğen yaprağı, buğday, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, fasulye, soğan, sarımsak, kavun, karpuz, salatalık, üzüm, incir, elma, armut, şeftali, erik gibi her türlü meyvelerden ve yulaf, fiğ, burçak gibi her türlü hayvan gıdâsından öşür verilir.

Öşrü verilen üzüm bağının içinde meyve ağaçları olsa veya bağ arasında soğan, sarımsak ekilse, (o ağaçların meyvelerinden, soğan ve sarımsaktan) da öşür vermek lâzımdır. Öşür arâzisi içinde, ekilmediği hâlde kendiliğinden çıkan mahsûlden de öşür verilir. Hülâsa İmâm-ı A'zam Hazretleri: "Yerden, araziden elde edilen mahsûlün azında da çoğunda da öşür farzdır." buyurdular.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Makbûl Duâlar
« Yanıtla #1308 : 07 Temmuz 2014, 17:09:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan onlara kalan sadece susuzluktur. Nice (gece ibâdeti için) kalkanlar vardır ki, onların bundan hisseleri (ancak) uykusuzluktur."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




07
Temmuz Pazartesi 2014

Hicrî: 10 Ramazan 1435 - Rûmî: 24 Haziran 1430

Yeşilköy'de İlk Havacılık Okulu Açıldı (1912)


Makbûl Duâlar

Duada istenecek en mühim şey Allâh'dan günahlarının ve kusurlarının affı ve âfiyettir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Rabb'inden dininde ve dünyanda ve âhiretinde af ve afiyet iste. Eğer sana bunlar verilirse kurtulmuşsun demektir." buyurmuşlardır.

Mazlumun bedduasından sakınmalıdır. Zira Hadîs-i Şerîfde "Üç kişi vardır ki duaları reddolunmaz: İftar edeceği sırada oruçlunun, adaletli idarecinin ve mazlûmun duasıdır." Diğer Hadîs-i Şerîfte "Babanın evladına duası, müsafirin ve mazlûmun duası reddolunmaz." buyurulmuştur.

Hastanın duası makbûldür. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Hastayı ziyârete girdiğin vakit ona senin için dua etmesini söyle. Muhakkak onun duası meleklerin duası gibidir." buyurmuşlardır.

Din kardeşine gıyabında yapılan dua da makbuldür. Hadîs-i Şerîfte "En süratli kabul olunan dua gâibin gâibe duasıdır." buyurulmuştur.

Zira bu dua riya vesair şüphelerden uzaktır, sırf Allâh için yapılan duadır.

Duâ ederken, doğudan batıya bütün Ümmet-i Muhammed'e birden duâ etmelidir. Duayı yalnız kendisine tahsis etmemelidir. Bir beldeye yağmur yağdığında, o beldede olan bütün bağlar, bahçeler, tarlalar sulandığı gibi Allâh katında makbûl olan bir duâ sebebiyle Cenâb-ı Hak bütün halkı ilâhî ihsânına mazhar eyler.

Allâhü Teâlâ'nın en sevdiği dua Ümmet-i Muhammed'in bağışlanması için yapılan duadır. Yani: "Allahümmağfir li-ümmeti Muhammedin rahmeten âmmeten." (Allâh'ım, rahmetinle bütün Ümmet-i Muhammed'i bağışla) diye dua etmektir. Bu sebepten umûma, bütün Müslümanlara duâ eylemeli. Çünkü bu duâ Allâh katında kabul olunur da bütün müslümanların ihyâsına, faydalanmasına sebep olur. Bundan büyük nimet olmaz. Cenâb-ı Hakk cümlemizi duâsı makbûl ve râzı olduğu kullarından eyleye. Amin. (Miftâhu 'l-Kulûb)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bir Kötü Huy: Hiddet (Öfke) | İsimlerimiz
« Yanıtla #1309 : 08 Temmuz 2014, 12:20:58 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Sadaka vermek maldan (bir şey) eksiltmez. Affetmekle ancak kişinin şerefi artar ve bir kimse Allah için mütevâzı (alçak gönüllü) olursa muhakkak Allâhü Teâlâ onu yükseltir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




08
Temmuz Salı 2014

Hicrî: 11 Ramazan 1435 - Rûmî: 25 Haziran 1430

Kırklareli'nin Bulgar İşgalinden Kurtuluşu (1913)


Bir Kötü Huy: Hiddet (Öfke)

Hiddet; öfke ve kızgınlık halidir. Hoşa gitmeyen bir hâdiseden dolayı gazap kuvvetinin parlayıp meydana çıkmasıdır. Kızgınlık ve darılma, kalpteki kanın galeyanı zamanında nefiste meydana gelen heyecandır ki, haksız yere olunca bir kusur sayılır, pişmanlığı gerektirir. Fakat akla tâbî ve haksızlığa karşı olan bir öfke güzeldir. Çünkü mukaddesat bununla korunur.

Öfkenin zıttı hilm: Şiddete sabredip tahammül etmek, öfke ateşini söndürmek ve nefsi heyecandan korumaktır. Yerinde yapılan böyle bir davranış büyük bir fazilettir.

Bir hâdise üzerine sonu düşünülmeden birdenbire hiddetli hareket edilmemelidir. Hiddetli hareketin neticesi pişmanlıktır.

Kimin öfkesi aşırı olup haddini aşarsa, aklı başından gidip sağlıklı düşünmesi perdelenir. Sonunda sahibini müspet olan çare ve tedbirden mahrum eder. Öfkenin zarar ve ziyanı, öfke sahibine olur.

Bir kimse ne kadar akıllı olsa da, öfke ve şiddet gösterdiğinde deliden farkı kalmaz. Onun için öfke çirkin görülmüştür.                             •

Allâhü Teâlâ Al-i İmran sûresinin, 134. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur (meâlen): "O müttakîler ki bollukta ve darlıkta infak ederler ve kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını afvedicidirler, Allah da muhsin (İbadetini Allâh'ı görüyormuş gibi kendini Allâh'ın huzurunda bilerek yapan)ları sever."

Hadîs-i şerîflerde de buyurulmuştur ki:

•   "Sabır otunun balı bozduğu gibi öfke de îmânı ifsâd eder, bozar." (Beyhakî, Şuabu 'l-İmân)

•   "Bir adam öfkesinin gereğini yerine getirmeye gücü yeterken, bunu yapmayıp da sabrederek öfkesini yense, Cenâb-ı Allah o adamın kalbini emniyet ve iman ile doldurur."


İsimlerimiz: Erkek: Ramazân, Kız: Safiyye



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Allah yolunda Ebû Kubeys dağı kadar altın versen israf olmaz. Allâh'a isyanda bir sâ' (az bir şey) harcasan israf olur."
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr)




09
Temmuz Çarşamba 2014

Hicrî: 12 Ramazan 1435 - Rûmî: 26 Haziran 1430

Emir Timur'un Bağdat'a Girişi (1401) • Rumeli Hisarı'nın İnşa Edilmesi (1452)


Sadakanın Kabul Olmasının Şartları


Sadaka helâl olan ve şüpheli olmayan maldan verilmelidir. Çünkü Allâhü Teâlâ temizdir, temiz olmayanı kabul etmez.
Hadîs-i Şerîfde: "Kim haram malı toplayıp da ondan sadaka verirse hiç ecir alamadığı gibi vebâli de üzerine olur." buyurulmuşdur.
Malının en iyisinden olmalıdır.
Kişi sıhhatte olup yaşamak ümidini beslerken ve fakirlikten korkmadığı vakitte olmalı,
En muhtaç ve lâyık olana vermeli,
Söylememeli,
Başa kakmamalı, eza etmemeli,
Maksadı sırf Allah rızası olmalı,
Verdiği çok olsa da onu az ve ehemmiyetsiz görmelidir. Zira dünyânın tamamı azdır ve hakîrdir.
En sevdiği malından olmalı,
Sadakayı sâdık bir niyet ve gönül hoşluğu ile vermelidir.
Fakire verirken -evine götürüvermek gibi- onu en ziyade memnun edecek şekilde vermelidir.


Mutfağımız: Hoşaf

Hoşaflar hangi meyveden yapılmış olursa olsun faydalıdır. Yaz aylarında artan su ihtiyacı hoşaf gibi içecekler ile karşılanırsa aynı zamanda bol vitamin ve mineral de alınmış olur. Hoşaflar yemek esnasında çiğnemeyi kolaylaştırır, yemek sonrasında da hazımsızlığa iyi gelir.

Hoşafta posa bulunduğu için bağırsakların çalışmasını düzenler. En çok hoşafı yapılan meyveler üzüm, armut, ayva, elma, kayısı, kızılcık, vişne ve eriktir.

Şeker ile ayrıca tatlandırılmadığı zaman tabiî şeker; meyve şekeri almış oluruz.

İsimlerimiz: Erkek: Hüseyin, Kız: Hüsniye



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hâce Ali Râmîtinî (K.S)
« Yanıtla #1311 : 10 Temmuz 2014, 16:32:58 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ayakları Allah yolunda tozlanan kimseyi Allâhü Teâlâ cehennem ateşine haram kılar."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)




10
Temmuz Perşembe 2014

Hicrî: 13 Ramazan 1435 - Rûmî: 27 Haziran 1430

İstanbul Zelzelesi (1894)


Hâce Ali Râmîtinî (K.S.)

Silsile-i Sâdât'ın on ikinci halkası olan Hâce Ali Râmîtinî (k.s.), Buhârâ yakınlarındaki Râmîtin'de doğdu. Lakabı Azîzân'dır. Ali Râmîtinî Hazretleri dokumacılık yapardı. Dînî ilimleri mükemmel bir tahsilden sonra Mahmud İncîrfağnevî Hazretlerine intisâb etti. Üstâzı İncîrfağnevî Hazretleri, vefâtı yaklaşınca irşad vazifesini ve hilafeti Ali Râmîtinî'ye (k.s.) emânet etti, diğer mürîdlerini de ona havâle ettiler.

Hâce Ali Râmîtinî Hazretleri Buhârâ'dan Harezm'e göç etti. Şehrin girişinde iki talebesini hükümdara göndererek, bir dokumacının şehrine geldiğini, izin verdiği takdirde şehirde ikâmet etmek istediğini ve müsâde ettiği takdirde Şah'tan mühürlü bir vesîka almalarını tenbih etti. Mürîdleri arzedince, Şah önce bu taleb karşısında şaşırdı. Sonra alay etmek gayesi ile onlara bir ferman verdi. Hâce Azîzân Hazretleri şehrin kenar bir semtine yerleşti. Her gün işçilerin toplandığı yere gidip birkaç amele tutar ve onlara: "Şimdi abdestlerinizi alın ve ikindi vaktine kadar bizim sohbetimize katılın. Sonra da ücretlerinizi alıp evinize dönün." buyururlardı. Böylece işçiler sadece Hâce Azîzân Hazretlerinin sohbetlerini dinliyor, ibadetlerini yapıyor ve ücretlerini de alıyorlardı.

Hâce Azîzân Hazretlerinin sohbetine bir katılan, onun lezzetini alan, bir daha ayrılamıyordu. Şöhreti bütün Harezm'e yayılıp, çevresi sevenlerle dolup taşınca bazı kimseler Hâce Hazretleri'ni Şah'a şikâyet edip: "Şehre bir şeyh geldi. Bütün şehir onun arkasında ve izinde. Böyle giderse şehirdekiler onu kendilerine sultan seçerler ve siz de saltanatınızdan olursunuz." dediler. Bunun üzerine Şah, Hâce Ali Râmîtinî Hazretlerine şehri terketmesi için bir ferman gönderdi. Hace Hazretleri, "Bizim elimizde kendilerinin imza ve mührü olan ve şehre girip kalabileceğimize dâir bir ferman var. Eğer Şah kendi imza ve mührünü inkâr ediyorsa biz şehri terketmeye râzıyız." cevabını verince Şah verdiği izni geri almadığı gibi gelip Hâce Hazretleri'ni ziyaret etti, sohbetlerine katıldı ve onun talebelerinden oldu. Hâce Azîzân Hazretleri 721 (M. 1321) yılının Zilkâde ayında, yüz otuz yaşında âhirete irtihâl buyurdular. Kabr-i şerîfleri Buhârâ'dadır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Din Kardeşine Karşı Vazifeler
« Yanıtla #1312 : 11 Temmuz 2014, 17:17:28 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Ayların efendisi Ramazan ayıdır, günlerin efendisi de Cuma günüdür."
(Kenzü 'l-Ummâl)




11
Temmuz Cuma 2014

Hicrî: 14 Ramazan 1435 - Rûmî: 28 Haziran 1430

Mısır'ın İngiltere Tarafından İşgali (1882)


Din Kardeşine Karşı Vazifeler

Mü'min, din kardeşine karşı kusurlarını affetmek, dua etmek, samimi olmak, vefalı olmak gibi bazı haklara riayet etmelidir. Kardeşin kardeşteki haklarından birincisi maldadır. Bunun da üç mertebesi vardır.
Birinci derecesi: Kardeşinin işini kendi işi gibi görmendir.
Orta derecesi denk tutup onun işini ortağının işi gibi görmendir.
En üst derecesi onu kendine tercih etmen; onun işini düzeltmek için kendi işini bile bozabilmendir. Bu en yüksek bir derecedir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Arkadaşlık kuran iki kişiden Cenâb-ı Hakk'a en sevimli olanı arkadaşına en mülayim ve yumuşak davrananıdır." buyurmuşlardır.

İkincisi ihtiyaçlarını görmek için bizzat çalışman, o istemeden yardımına koşmandır.

Üçüncüsü kardeşini hoşuna gitmeyecek şeyle karşılamamandır. Kusursuz dost arayan asla dost bulamaz.
İmâm-ı Şâfiî rahimehullâh şöyle buyurdu:
"Müslümanlardan Allâha itaat edip de ona karşı günah işlemeyen kimse yoktur. Hep Allâh'a asi gelip de hiç hayır işlemeyen Müslüman da yoktur. Kimin Allâh'a itaati isyanından fazla ise işte o âdil kimsedir."

Kendisi için sevdiğini din kardeşi için de sevmedikçe kişinin imanı kâmil olmaz. Herkes kendisinin kusurlarının örtülmesini, ufak tefek suçlarına bakılmamasını, sırlarının gizlenmesini ister. İşte bunu din kardeşi için de yapmalıdır.

Dördüncüsü din kardeşinde hoşuna giden bir hal görürse onu -haddi aşmadan ve hakdan şaşmadan- medhetmektir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Biriniz din kardeşini sevdiğinde bunu ona söylesin." buyurmuşlardır. Zira bu hal muhabbetin artmasına sebep olur.

Beşincisi dostlukta vefalı olmak ve sevgisinde samimi bulunmaktır. Dost olduğu kimseyle dostluğunu ölüme kadar devam ettirmek, dostunun vefatından sonra evladı ve onun ahbabına da vefâlı olmaktır.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) yanına gelen bir ihtiyar kadına ikramda bulundu. Sebebi sorulunca, "O, Hz. Hadîce'nin zamanında yanımıza gelirdi" buyurdular.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ezan-ı Muhammedî ve Müezzinlik | Yeşil Mercimekli Patlıcan
« Yanıtla #1313 : 14 Temmuz 2014, 11:04:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: Kullarımın bana en sevimlisi (vakit girince) iftar etmekte acele edendir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




12
Temmuz Cumartesi 2014

Hicrî: 15 Ramazan 1435 - Rûmî: 29 Haziran 1430

Eğriboz Adası'nın Fethi (1470) • Varto Zelzelesi (1966)


Ezan-ı Muhammedî ve Müezzinlik

Ezanın faziletleri ile alakalı birçok hadîs-i şerîf vardır.
Bunlardan bazıları: "Bir kimse sevabını Allâh'tan ümit ederek bir sene ezan okursa, kıyâmet günü kendisine: Dilediğin kimseye şefaat et." denir.
"Allah rızası için müezzinlik yapanlar kabirlerinde çürümezler."
"Bir köy veya şehirde ezan okunduğu zaman Azîz ve Celîl Allah o gün orayı azabından emin kılar."
"İnsanlar ezanda olan faziletleri bilmiş olsalardı; ezan (okumak) için kılıçlarla vuruşurlardı."
"Müezzinin günahı, sesinin uzayıp gittiği yerleri dolduracak da olsa bağışlanır. Her yaş ve kuru onu tasdik eder."
"Kendisinin (ezan okuyarak namaza) daveti ile namaz kılanlar kadar kendisine sevap verilir."
"Yemin etsem doğru çıkarım; Allâh'ın en sevgili kulları güneşi ve ayı gözeten(müezzinler)lerdir. Onlar kıyâmet gününde boylarının uzunluğu ile tanınacaklardır."

Allâhü Teâlâ, bir dağ eteğinde koyun güderken ezan okuyup namazını kılan çobandan razı olur ve "Şu kuluma bakın; ezan okuyup namaz kılıyor, benden korkuyor. Onu bağışladım ve cennete koydum.' buyurur.

Resûlullah (s.a.v) ezan okunurken müezzinin söylediklerini tekrarlar, yanındakiler de bunu işitirdi.



MUTFAĞIMIZ: Yeşil Mercimekli Patlıcan (5 Kişilik)

Malzemeler: 5-6 tane küçük veya dolmalık patlıcan, 1 adet soğan, 2 adet domates, 1-2 yeşil biber, 5 diş sarımsak, 1 su bardağı haşlanmış yeşil mercimek, 1 çay bardağı haşlanmış nohut, 1 yemek kaşığı salça ve nar ekşisi, zeytinyağı, tuz, kuru nane, karabiber, pul biber.

Yapılışı: Patlıcanlar alacalı soyulur, parmak kalınlığında aralıklarla gövdesinden ayırmadan dilimlenir ve 10 dk. tuzlu suda bekletilir, avuç içinde hafifçe suları sıkılır. İnce ince doğranan soğan, domates ve diğer malzemeler karıştırılır ve patlıcan dilimlerinin arasına yerleştirilip, tencereye dizilir, patlıcanlar seviyesinde su konulur ve pişirilir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bilmediğine "Bilmiyorum" Demenin Lüzumu
« Yanıtla #1314 : 14 Temmuz 2014, 11:11:11 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Mallarını Allah yolunda infak eden, sonra da verdiklerinin arkasından başa kakmayı; gönül incitmeyi reva görmeyen kimseler için, Rableri nezdinde mükâfat vardır. Ve onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar."
(Bakara sûresi, âyet 262)




13
Temmuz Pazar 2014

Hicrî: 16 Ramazan 1435 - Rûmî: 30 Haziran 1430

Hz. Aişe'nin (r.anha) Vefatı (678) • Kanuni Sultan Süleyman Han'ın Tebriz'i Fethi (1534)


Bilmediğine "Bilmiyorum" Demenin Lüzumu

Fetvâ vermeye en hevesli olan, ilmi en az olandır. Fetva vermekten en fazla korkan en takvâlı olandır.

Resûlullâh Efendimiz'e (s.a.v.) yeryüzünün en hayırlı ve en şerli yerleri sorulduğu vakit "Bilmiyorum," buyurdular. Cebrâîl aleyhisselâm indi ve ona sordu, o da "Bilmiyorum", buyurdu. Allâhü Teâlâ bildirdi ki:
"En hayırlı yer mescidler, en şerli yerler de sokaklar, çarşılardır."
Ashâb-ı Kirâm dört şeyi üzerlerine almamaya çalışırlardı: İmamlık, vasiyet, emânet ve fetvâ.

Ashâb-ı Kirâm ve Tâbi'în beş şeyle meşgûl olurlardı:

1-  Kur'ân-ı Kerîm'i okumak,

2-   Mescidleri imar etmek,

3-  Allâhü Teâlâ'yı zikretmek,

4-   Ma'rûfu (iyiliği) emretmek,

5-   Münker(kötülük)den nehyetmek.


Zira onlar Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)'in şu Hadîs-i Şerîfini işitmişlerdi:
"Ademoğlunun bütün sözleri, aleyhinedir. Ancak üç şey hâriç: Ma'rûfu; iyiliği emretmek, münker (kötülük)ten nehyetmek ve Allâhü Teâlâ'yı zikretmek."

Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyuruldu (meâlen): "Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi veya bir ma'ruf işlemeyi veya insanların arasını düzeltmeyi emreden başka. Ve her kim bunu Allâh'ın rızasını arayarak yaparsa yarın biz ona büyük bir ecir vereceğiz." (Nisâ süresi, âyet 114)

Abdurrahmân bin Ebî Leylâ şöyle anlattı:
"Bu Mescid-i Nebevî de Ashâb-ı Kirâm'dan yüz yirmi kişiye yetiştim. Onlardan birisine bir mesele sorulduğunda diğer başkasına meseleyi sormasını söylerdi. Böyle dolaşa dolaşa en sonunda mesele ilk sorulan zâta dönerdi."

İmrân bin Husayn (r.a.):
"Hz. Ömer'e bir mesele sorulsa Bedir Ashâbı'nı toplar ve onlara danışırdı." İlim ehli mecbur kalmadıkça konuşmazlardı.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Îtikâf Sünnet-i Müekkededir | Şeytanın Belini Büken Duâ
« Yanıtla #1315 : 14 Temmuz 2014, 11:16:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Ramazan'ın son on gününde itikâf ederdi. Bunu, vefat edinceye kadar böylece devam ettirdi. Resûlullah'tan (s.a.v.) sonra zevceleri (mü'minlerin anneleri) îtikâf ettiler."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




14
Temmuz Pazartesi 2014

Hicrî: 17 Ramazan 1435 - Rûmî: 01 Temmuz 1430

İkinci Viyana Kuşatması (1683) • Fransız İhtilâli (1789)


İtikâf Sünnet-i Müekkededir

Îtikâf, cemâatle namaz kılınan bir mescitte veya mescit hükmünde bulunan bir yerde îtikâf niyetiyle bir müddet kalmaktan ibârettir.

Îtikâf, vâcip, sünnet-i müekkede ve müstehab olmak üzere üç kısımdır.

Adanan îtikâf, vâciptir.

Ramazân-ı Şerîfin son on gününde yapılan îtikâf, kifâyet yoluyla müekked sünnettir. (Bir kişi îtikâf ederse sünnet ile amel edilmiş olur.) Başka bir zamanda ibâdet ve tâat maksadıyla bir mescitte bir müddet yapılan îtikâf da müstehabdır.

Îtikâfın şartları: Îtikâfa girecek kimse; müslüman ve akıllı olmalı, cünüplükten, hayız ve nifastan temiz bulunmalı, îtikâfa niyet etmiş olmalıdır.

Îtikâf, bir mescitte veya mescit hükmünde bulunan bir yerde yapılmalıdır. Vâcip olan îtikâfta oruçlu bulunmalıdır. Kadınlar için kendi evlerinde mescit olarak kullandıkları yerler, birer mescit hükmündedir.

Îtikâflının mescitten özrü olmadan çıkması veya hanımı ile münâsebette bulunması îtikâfını bozar.

Îtikâflının dînî, beşerî veya zarûrî bir ihtiyaçtan dolayı mescitten dışarı çıkması îtikâfı bozmaz: Cuma namazını kılmak için en yakın bir câmiye gitmesi gibi.


Şeytanın Belini Büken Duâ

İmâm Gazâlî (rh.) anlatıyor: Ariflerden biri dedi ki: "Şeytan bana gayet zayıf, sıska ve beli kambur bir adam kılığında göründü. Ağlıyordu.
"Seni ağlatan nedir?" dedim.
"Hacıların yola çıkması!" dedi.

"Seni bu derece zayışatan nedir?" diye sordum,
"Atların cihad (Allah yolun)da şahlanması! cevabını verdi.

"Ya belini kamburlaştıran?" dedim,
'Kulun, Allahümme innî es'elüke hâtimete'l-hayrî'; Allâh'ım! Senden hüsn-i hâtime (imanla ölmeyi) istiyorum diye dua etmesi" dedi.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yemek Yemenin Hükümleri | Kıble Saati ve Dünya Kıble Günü Nedir?
« Yanıtla #1316 : 15 Temmuz 2014, 12:41:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ey iman edenler! Sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmakla boşa gidermeyin..."
(Bakara Sûresi, âyet 264)




15
Temmuz Salı 2014

Hicrî: 18 Ramazan 1435 - Rûmî: 02 Temmuz 1430

Haçlıların Kudüs Katliamı (1099) • Cezayir'in Osmanlılar Tarafından Fethi (1516)


Yemek Yemenin Hükümleri

Vacip: Hayatı devam ettirecek kadar ve namaz kılmaya, oruç tutmaya gücü yetecek kadar yemek.

Müstehap: Nafileleri edâ edecek ve geçimini temin etmeye gücü yetecek kadar yemek.

Caiz: Midesinin üçte birini dolduracak kadar yemek.

Mekruh: Midesinin üçte birinden fazlasını dolduracak kadar yemek.

Haram: İnsana zarar verecek kadar, yani tıka basa yemek.


Kıble Saati ve Dünya Kıble Günü Nedir?

Kıble saati; kıblenin güneş ile tespit edildiği saattir. Yani, güneşin, bulunduğumuz yerin kıble zâviyesine (açısına) veya belli bir zâviye farkına denk geldiği vakittir.

Türkiye, Avrupa ülkeleri, Afrika Ülkeleri ve Türk Cumhuriyetleri ile Avustralya'nın Perth şehrinde; şehrin o günkü kıble saati vaktinde, güneşe doğru dönen kimse, kıbleye dönmüş olur. Kıble saati, namaz vakitleri gibi günlük olarak değişir. Kıble saatleri sadece adı geçen şehir için geçerlidir. Herhangi bir yerin kıblesi pratik olarak şöyle tespit edilir: O günün takviminde, bulunduğu şehrin namaz vakitleri cetvelinin son sütunundaki "Kıble Saati" (Kıble S) vaktinde güneşin bulunduğu yöne dönen, kıbleye dönmüş olur. Ev içerisinde ise mesela, güneş gören pencerenin dik çerçevesinin yere düşen gölgesi kıble istikametini gösterir. Bu istikamet işaretlenir ve böylece en pratik ve en doğru bir şekilde kıble yönü tespit edilmiş olur.

Dünya kıble günleri aynı kıble saatinin bütün dünyâ için geçerli olduğu hususî günlerdir.

Senede iki defa, 28 Mayıs (Türkiye saati ile) 12.18'de ve 16 Temmuz saat 12.27'de güneş tam Kâ'be-i Muazzama üzerinde bulunur. Bu iki vakitte, dünyânın o anda gündüz olan yerlerinden herhangi birinde güneşe dönen kimse, aynı zamanda Kâ'be-i Muazzama'ya yani KIBLE'ye dönmüş olur.

Güneşin tam Kâbe'nin üzerine geldiği, 28 Mayıs ve 16 Temmuz günleri, Dünya Kıble Günleridir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Nazar Haktır" | Beyit
« Yanıtla #1317 : 16 Temmuz 2014, 15:55:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kul, üç şeyden dolayı hesâba çekilmez: Sahur yemeği, iftar yemeği ve (din) kardeşleri ile yediği yemeklerdir."
(Hadîs-i Şerîf, İhyâu Ulûmiddîn)




16
Temmuz Çarşamba 2014

Hicrî: 19 Ramazan 1435 - Rûmî: 03 Temmuz 1430



"Nazar Haktır"

Nazar haktır. Nazardan Allâhü Teâlâ'ya sığınmalıdır.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

•    "Kaderi geçecek bir şey olsaydı onu, nazar geçerdi." (Sahîh-i Müslim)

•   "Kendisinin veyâ kardeşinin bir şeyi bir kimsenin hoşuna gidince bereketle dua etsin. Çünkü nazar değmesi hakdır."

•   "Her kim hoşuna giden bir şeyi görünce "Mâşâallâh, lâ kuvvete illâ billâh" derse o şeye nazar (göz değmesi) zarar vermez."

•  "Nazar haktır. Nazara, şeytanın ve âdemoğlunun hasedi sebep olur."

•  "Allâhü Teâlâ'nın kitabında nazar için sekiz âyet vardır:

Fâtiha-i Şerîfe ve Ayetü'l-Kürsî."
(Fâtiha-i Şerîfe yedi, Ayetü'l-Kürsi bir âyettir.)


Nazar değmesin diye çocukların elbisesine boncuk işlenmesi, nazarlıklar takılması câiz değildir. Bunlar câhiliyyet devri âdetidir. Bizde "MâşâAllah, Tebârekellâh" denilmesi âdettir. Fakat ekin tarlalarında, bostanlarda birer değnek üzerine hayvan kafası takılmasında bir mahzur yoktur. Bunlar, birer korkuluktur; bazı zararlı kuşların, hayvanların buralara gelip zarar vermesine ve göz değmesine mâni olur. Çünkü göz değmesi çok kere olur.

İnsana da, hayvana da, mala da göz değebilir. Öyle olunca tarlaya, bostana bakacak kimselerin gözleri ilk evvel bu yüksek korkuluklara dokunur. Artık ondan sonra ekinlere vesâireye dokunmasında bir zarar kalmayabilir.


Beyit:

Halk-ı cihan lûtf ile hep şâd olur.
Bir söz ile bir gönül âbâd olur.

                              Âzerî Çelebi (İbrâhim)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hâce Muhammed Baba Semâsî (K.S)
« Yanıtla #1318 : 17 Temmuz 2014, 10:51:19 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kim bir oruçluya iftar ettirirse, -oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden- onun sevabı gibi sevab alır."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




17
Temmuz Perşembe 2014

Hicrî: 20 Ramazan 1435 - Rûmî: 04 Temmuz 1430

Abdülkadir Geylani'nin (k.s.) Vefatı (1166)


Hâce Muhammed Baba Semâsî (K.S)

Silsile-i Sâdât'ın on üçüncü halkası olan Hâce Muhammed Baba Semâsî (k.s.) Hazretleri Râmîtin ile Buhârâ arasında bulunan, Semâs köyünde doğdu.

Aklî ve naklî ilimleri tahsil ederek büyük bir âlim olduktan sonra Hâce Ali Râmîtinî 'ye (k.s.) intisâb etmiş, onun sohbet ve derslerinde yetişmiştir. Hâce Ali Râmîtinî Hazretleri irşad emânetini Hâce Muhammed Baba Semâsî Hazretleri'ne teslim etmişlerdir. Hâce Muhammed Baba Semâsî Hazretleri birçok talebe yetiştirmiştir. Talebelerinden birisi de Şâh-ı Nakşibend Hazretleri'dir. Şâh-ı Nakşibend Hazretleri henüz doğmadan Muhammed Baba Semâsî (k.s.) onun doğduğu yerden geçerken: "Bu yerden büyük bir zâtın kokusu geliyor. Pek yakında Kasr-ı Hindüvân, Kasr-ı Arifân olur." buyurmuştur.

Bir gün yine oradan geçerken: "Şimdi o güzel koku daha çok geliyor. Zannederim o zat dünyaya gelmiştir." buyurdu. Bu sözleri söylediğinde Şâh-ı Nakşibend Hazretleri doğalı üç gün olmuştu. Dedesi çocuğu Muhammed Baba Semâsî'ye (k.s.) getirince: "Bu bizim oğlumuzdur. Bunu kabul ettik. Kokusunu aldığım işte bu çocuktur. Zamanının rehberi olacaktır." buyurmuş ve halîfesi Seyyid Emîr Kilâl Hazretlerine "Bu çocuğun iyi yetiştirilmesinde kusur etme. Eğer bir kusurun olursa senden râzı olmam!" diye tenbih etmiştir.
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, Hâce Muhammed Baba Semâsî Hazretlerinin kerâmetlerini şöyle anlatıyor: Evlenmek istediğim zaman dedem beni, duâsını almam ve teberrük için Hâce Muhammed Baba Semâsî Hazretlerinin huzuruna gönderdi. Huzuruna ilk vardığımda onun kerâmetine şahit oldum. Gideceğim gece, kalbime niyaz ve tazarrû fikri geldi. Kalkıp Hâce Hazretlerinin mescidine gittim, iki rek'at namaz kıldım ve secdeye kapandım. Gözyaşı ile duâ edip yalvardım. O esnada ağzımdan şu duâ çıktı: "İlâhî! Belâya karşı sabır gücü ver. Muhabbet-i Rabbaniyyenden meydana gelecek sıkıntılara tahammül gücü ver."

Sabah huzuruna çıktığımda "Evladım! Duâ ederken şöyle de: 'İlâhi! Bana rızanı, kerem ve fazlını ihsan et. Bu zayıf kuluna bir hikmete bağlı olarak göndereceğin belâya karşı tahammül gücü ver; hikmetini göster.' Sakın kendi arzunla belâ taleb etme." buyurdu.

Hâce Muhammed Hazretleri 755 (M. 1354) tarihinde Semâs'da vefat etmiştir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kadir Gecesi'ni Aramak | Fıkra: Buyur Kürküm, Ye!
« Yanıtla #1319 : 18 Temmuz 2014, 11:22:38 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Allâhü Teâlâ ümmetime, daha önce hiçbir ümmete vermediği Kadir Gecesi'ni ihsan etti."
(Hadîs-i Şerîf, Deylemî, Müsnedü'l- Firdevs)




18
Temmuz Cuma 2014

Hicrî: 21 Ramazan 1435 - Rûmî: 05 Temmuz 1430

Misak-ı Millî'nin TBMM'de Kabulü (1920)


Kadir Gecesi'ni Aramak

İmâm-ı Şa'rânî Hazretleri, Kadir Gecesi'nin kaçıncı gece olduğunu, Ramazân-ı Şerîfin giriş günlerine göre şöyle tesbit etmiştir:

•  Pazar günü girerse, 28'i 29'a bağlayan gece.

•  Pazartesi günü girerse, 20'yi 21'e bağlayan gece.

•  Salı günü girerse, 26'yı 27'ye bağlayan gece.

•  Çarşamba günü girerse, 18'i 19'a bağlayan gece.

•  Perşembe günü girerse, 24'ü 25'e bağlayan gece.

•  Cuma günü girerse, 16'yı 17'ye bağlayan gece.

•  Cumartesi günü girerse, 22'yi 23'e bağlayan gece.

İmâm-ı Şa'rânî Hazretleri 30 sene Kadir Gecesi'yle bu usûle göre müşerref olmuşlardır.

Birçok evliya bu usûlle Kadir Gecesi'ni bulmuşlardır. Kadir Gecesi'nin bu ay içerisinde hangi gece olduğunun gizlenmesi, mü'minlerin her geceyi Kadir Gecesi bilip, her gece çokça ibâdet etmeleri içindir.

Kadir Gecesi'nde hava berrâk ve güzel olur. O gece her şey Allâh'a secde eder. Denizlerin suyu bir an için tatlılaşır. Mü'minler afv-ı ilâhî ve mağfiret-i sübhânîye mazhar olurlar. (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)

Netîce olarak Ramazân-ı Şerîf hangi gün girerse girsin, bu hesaba göre Kadir Gecesi, cumartesiyi pazara bağlayan geceye isabet etmektedir. Ramazân-ı Şerîfin ikinci yarısında iki adet cumartesi gününden 17, 19 gibi tek sayılı gece Kadir Gecesi'dir.


Fıkra: Buyur Kürküm, Ye!

Nasreddin hoca dâvet olunduğu bir ziyafete eski elbisesiyle gider. Kimse ehemmiyet vermez. Hoca gizlice hemen evine koşup yeni elbisesiyle kürkünü giyip, gelir. Hocayı büyük bir hürmetle kapıdan karşılayıp en başa oturturlar. Nefis yemekler getirirler. Hoca kürkünü yemek sahanına uzatıp "Buyur kürküm, ye" der.
Halk; "Hoca Efendi, ne diyorsun" deyince gördüğü muameleyi anlatır ve "Mademki ikram kürkedir, yemeği de o yesin." der.