Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063994 defa)

0 Üye ve 239 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberimizin (s.a.v) Annesi Hazreti Amine
« Yanıtla #1215 : 07 Nisan 2014, 11:27:34 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bilerek bana yalan isnat eden veya benim emrettiğim şeyi reddeden cehennemde oturacağı yere hazırlansın."
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el- Mu'cemü'l-Evsat)




05
Nisan Cumartesi 2014

Hicrî: 5 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 23 Mart 1430

Fatih Sultan Mehmed Han'ın Donanmasının İstanbul Surlarına Girmesi (1453) • Gazi Osman Paşa'nın Vefatı (1900)


Peygamberimizin (s.a.v) Annesi Hazreti Amine

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) muhtereme validesi olan Hazret-i Amine Kureyş kabilesinden Zühreoğullarının ileri gelenlerinden Vehb'in kızıydı.

Kureyş kabilesi içindeki kadınlar arasında hem neseb hem de edeb bakımından bütün faziletleri kendisinde toplayan bir hanım idi. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) muhterem babası Abdullah bin Abdülmuttalib, haseb ve neseb sahibi, şerefli bir zat idi. Peygamberlerin sonuncusu Efendimiz'in onun sulbünden geleceğine bir işaret olarak babadan oğula geçen nur onun alnında parlardı. Kureyş kadınlarından pek çoğu onunla evlenmek istedi. Bu şeref, - takdir-i ilâhi- Hazret-i Amine'ye nasib oldu.

Ne mutlu Hazret-i Amine'ye ki emsaline nasib olmayan bir meziyet ve iftihar vesilesine sahib oldu. O parlak nübüvvet nuru kendisine geçti ve iki cihan serverine hamile kaldı.

Abdullah b. Abdülmuttalib, peygamberimiz ana karnında 6 aylık iken 25 yaşında âhirete irtihal etti.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) altı yaşında iken Hz. Amine (Medine'ye yakın) Ebvâ'da hastalandı. Başucunda duran ciğerpâresinin yüzüne baktı. Sonra da şöyle dedi:

"Ey ölümden, Allâh'ın lütfu ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtulan zâtın oğlu! Allah, seni daima mübarek eylesin!

Eğer rüyada gördüklerim doğru çıkarsa, sen celâl ve ikram sahibi tarafından âdemoğullarına helâl ve haramı bildirmek üzere gönderileceksin!

Allah seni, milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de esirgeyecek, alıkoyacaktır!

Her canlı varlık ölür, her yeni eskir, her yaşlanan, kocayan, zeval bulur, yok olur. Ben de öleceğim.

Fakat ebedî anılacağım. Çünkü temiz bir oğul doğurmuş, arkamda hayırlı bir yadigâr bırakmış bulunuyorum."

Hazret-i Amine, Ebvâ'da vefat etti ve oraya defnedildi. (Radıyallâhü anhâ)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Âlimlere ikram ve hürmet ediniz."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)




06
Nisan Pazar 2014

Hicrî: 6 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 24 Mart 1430

Bursa'nın Fethi (1326)


Peygamberimiz (s.a.v.) Buyurdular

Alimlerden başka insanların hepsi ölüdür; amel edenlerden başka, bütün alimler uykudadırlar.

Bütün amel edenler aldanmışlardır muhlisler (ihlas ile amel edenler) hariç. Muhlisler de büyük bir tehlike üzerindedirler.

Cafer-i Sâdık Hazretlerinden(K.S)

"Takvâdan daha faziletli azık, sükût etmekten daha güzel bir şey, cehâletten daha zararlı bir düşman, yalandan daha büyük bir hastalık yoktur."

"Bir kardeşinden sana kötülük gelir, hakkında fenâ bir söz söylerse sakın üzülme. Şayet onun dediği doğru ise, yaptığının cezası dünyada iken verilmiş, âhirete kalmamış olur. Eğer dediği gibi değilse, çalışmadan elde ettiğin bir sevab olur."

"Kötü biriyle arkadaşlık eden belâdan kurtulamaz, kötü yerlere giden töhmet altında kalır, diline sahip olamayan pişman olur." "Bir kimse sahip olduğu malının ve hoşuna giden şeylerin devamlı olmasını isterse "mâşâallâh lâ kuvvete illâ billâh" desin." "İbâdetler ancak tevbe ile kabul olunur. Zira Allâhü Teâlâ (Tevbe Sûresi, 112.) âyet-i kerîmesinde "Tevbe edenler, ibadet edenler" buyurarak önce tevbeyi sonra ibadeti zikretmiştir." Yani evvelâ küfürden sonra da günahlardan, riyâdan tevbe etmeli; sonra da ibadet ile meşgul olmalıdır; önce İslâm, sonra ibadettir.

Mutfağımız:......................................... SEBZELİ KEK (7 Kişilik)

Malzemeler: 1,5 su bardağı un, 1 yumurta, 1,5 çay bardağı sıvı yağ ve süt, 1 tane orta boy soğan, 2 tane orta boy patates, 2 tane biber, 1 tane domates, yarım kabak, 1 küçük kâse lor peyniri, 1 tutam maydanoz, kabartma tozu ve tuz.

Yapılışı: Soğan, patates, biber, kabak, maydanoz ve domates ince ve küçük küçük doğranır, tuzu atılır. Yumurta, süt, un ve kabartma tozu ile hamur hazırlanıp doğranan malzemeler ile karıştırılır. Bir tepsiye veya kek kalıbına konulur, üzerine susam serpilir. 170 derece fırında pişirilir.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İmam-ı Azam'dan Nasihatler
« Yanıtla #1217 : 08 Nisan 2014, 10:46:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Hakîki mücâhid, nefsine karşı cihad edendir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




07
Nisan Pazartesi 2014

Hicrî: 7 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 25 Mart 1430

Sultan Birinci Abdülhamid Han'ın Vefatı ve Üçüncü Selim Han'ın Tahta Geçmesi (1789) • Fas'ın İstiklâli (1956)


İmam-ı Azam'dan Nasihatler

İmam-ı Azam Hazretleri'nin oğlu Hammad'a -eğer tatbik edilirse- dünya ve âhiret bahtiyarlığına eriştirecek vasiyetleri:

1. Allâh'tan kork, âzâlarını günahlardan koru ve takva sahibi ol. Allâh'ın kulu olduğunu bilerek onun emirlerini yerine getir.

2. Amel etmek için muhtaç olduğun ilmi daima tahsile çalış, cehaletten kurtul.

3. Dinine ve dünyana faydalı olacak kimselerle arkadaşlık yap,

4. Nefsine rıfk ve adaletle davran, zulmetme.

5. Müslüman veya zimmî; hiç kimseye düşmanlık ve eziyet etme.

6. Allâh'ın sana verdiği mal, mülk ve makama kanaat et.

7. İnsanlara muhtaç olmamak için çalış.

8. İnsanların sana hürmet nazarıyla bakmasını arzu etme.

9. İzni olmaksızın kimsenin işine karışma.

10. İnsanlarla karşılaştığında selâm ver; onlara az, güzel ve tatlı söz söyle; iyi insanları sev, kötü insanları idare et.

11. Allâh'ı çok zikret ve Resûlullah'a (s.a.v.) da çok salavat getir.

13. Her gün muhakkak Kur'ân-ı Kerîm oku, sevabını Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) bağışla.

14. Bütün sırlarını gizle.

15. Komşuna iyilik yap ve onlardan gelen eziyetlere sabret.

16. Ehl-i Sünnet vel-Cemaat mezhebine sımsıkı sarıl, ona göre amel et, cehalet ve dalalet ehlinden uzaklaş.

17. Her işte niyetin daimâ halis olsun, helal yemeye gayret et.

18. Sıhhatli iken Allâh'ın azabından korktuğun gibi onun rahmetinden de ümidini kesme ve;

19. Ölüm hastalığında Allâhü Teâlâ'nın merhametinden ümidli ol.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullah Aleyhisselâm'ın Üç Vazifesi
« Yanıtla #1218 : 08 Nisan 2014, 10:50:53 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kendisine bir hadis ulaşıp da onu yalanlayan, şu üç şeyi yalanlamış olur: Allâhü Teâlâ'yı, peygamberini ve o sözü nakledeni."
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr)




08
Nisan Salı 2014

Hicrî: 8 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 26 Mart 1430

Koca Ragıp Paşa'nın Vefatı (1763) • Nusretiye Câmii'nin Açılması (1826) • Şer'iye Mahkemelerinin Lağvedilmesi (1924)


Resûlullah Aleyhisselâm'ın Üç Vazifesi

Allâhü Teâlâ, kullarına, Peygamberler aleyhimüsselâm gönderdi ve onlar vâsıtası ile kullarına, saâdete ve felâkete sebeb olan işleri bildirdi.

Peygamberlerin en büyüğü, son peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.)'dır. Yeryüzündeki dinli dinsiz herkese, her yere, her millete peygamber olarak gönderilmiştir.

Son peygamber Hz. Muhammed Mustafa sallAllahü aleyhi ve sellem bütün insanların, meleklerin ve cinlerin peygamberidir. Dünyânın her yerinde, herkesin, o yüce Peygambere tâbi' olması, uyması lâzımdır.

Resûlullah'ın (sallAllahü aleyhi ve sellem) üç vazifesi vardı: Birincisi, Kur'ân-ı Kerîm'in hükümlerini ya'nî îmân edilecek bilgileri ve fıkhın hükümlerini (dinde, yapılması emredilen veya yasaklanan işleri) bütün insanlara tebliğ etmek, bildirmektir. İkinci vazifesi, Kur'ân-ı azîmüşşânın ma'nevi, (ya'nî Allâhü Teâlâ'nın zâtına ve sıfatlarına âid) ma'rifetleri, yalnız ümmetinin yüksek olanlarının kalblerine akıtmaktır.

Üçüncü vazifesi, ahkâm-ı fıkhıyyeyi; dinin hükümlerini nasihat ile yapmayan Müslümanlara, kuvvet kullanarak yaptırmaktır. Resûlullah'dan sonra (sallAllahü aleyhi ve sellem) dört halîfeden her biri (radıyAllahü anhüm), bu üç vazifeyi tam yaptılar. Hulefâ-i râşidînden sonra Sahâbe-i kirâm radıyAllahü anhüm azaldı, fitneler, bid'atler çoğaldı, İslâmiyyet üç kıt'aya yayıldı, bu üç vazifeyi, bir kişi yapamaz oldu.

Imânı ve dinin hükümlerini bildirmek vazifesini, müctehidler; mezhep imamları yaptı.

İkinci vazifeyi, insanları irşad etmek, dinde; itikatta ve amellerde ihlâsa kavuşturmak vazifesini Hz. Ebû Bekr'in (r.a.) veya Hz. Ali'nin (k.v.) yolundaki mürşid-i kâmiller yaptı.

Üçüncü vazifeyi, ya'nî dînin hükümlerini kuvvet ile yaptırmak işini, melikler, sultânlar ve halifeler yaptılar.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Abdullah İbn-i Mübârek (rh.) (736-797)
« Yanıtla #1219 : 09 Nisan 2014, 11:04:13 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"İnsanların Allâhü Teâlâ'ya en sevimlisi ahlâkı en güzel olandır."
(Sahîh-i îbn-i Hibbân)




09
Nisan Çarşamba 2014

Hicrî: 9 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 27 Mart 1430

Mimar Sinan'ın Vefatı (1588) • Mora Zaferi (1770)


Abdullah İbn-i Mübârek (rh.) (736-797)

Abdullah İbn-i Mübârek dört bin âlimden ve bu arada başta İmâm-ı A'zam olmak üzere İmam Malik'ten ve Süfyân-ı Sevrî'den (r. anhüm) ilim almıştır. Birçok büyük âlim ve Ahmed İbn-i Hanbel kendisinden ilim almıştır.

Süfyân-ı Sevrî (ks.) "Keşke bütün ömrüm Abdullah İbn-i Mübârek'in üç gününe denk olsaydı" demiştir.

Fudayl bin lyaz (rh.) da onun hakkında şöyle demiştir; Ka'be'nin sahibine yemin ederim, gözlerim İbnü'l-Mübârek gibisini görmedi. Bir gün halk hadis almak için onun huzuruna gelip; "Ey şarkın âlimi, bize hadis rivayet et." dediler. Süfyan Sevrî de orada idi dedi ki; "Yazık size, şarkın, garbın ve arasındaki yerlerin âlimi (bu zattır) eğer iyi düşünürseniz (bu böyledir)." demiştir.

Hem ilim hem irfan sahibi bu zât nasıl bir babanın evlâdıdır? İşte Abdullah'ın babasının ibretli hikâyesi:

Mübârek Türk asıllı bir köle idi. Günahtan son derece sakınan bir zâttı. Sahibi, Mübârek'i bahçesine bekçi olarak vazîfelendirmişti. Birgün (bahçe sahibi):

"Mübârek, bana bahçeden ekşi bir nar getir" dedi. Mübârek gitti bir nar getirdi. Nar tatlı çıktı.

Bahçe sahibi;
"Ben ekşi bir nar getir demedim mi?" diye çıkıştı.

Mübârek:
"Ben hangi ağaç tatlı, hangisi ekşi nar veriyor, ne bileyim. Kim tadına bakmışsa o bilir." dedi.

Bahçe sahibi:
"Bugüne kadar tadına bakmadın mı?" dedi.

Mübârek;
"Bana tadına bakma müsâadesi verilmedi. Benim vazifem ihtiyatla hareket etmek ve bahçeyi korumaktır." dedi.

Bahçe sahibi, onun bu dindarlığından memnun oldu:
"Sen benim meclisimde bulunmaya layık bir zâtsın" dedi ve evlilik çağına erişen kızının kim ile evlenmesinin hayırlı olacağını Mübârek'le istişâre etti.

Mübârek dedi ki:
"Câhiliyyet devri Arapları kızlarını hasep ve nesebe göre verirlerdi. Yahûdîler paraya, hıristiyanlar güzelliğe, Müslümanlar ise, dindarlığa bakarlar." dedi.

Mübârek'in fikirleri adamın hoşuna gitti. Kızın annesine; "Bu kızı, dindarlıkta, takvâ ve zühdde, köle olmasına rağmen zamanın öncüsü olan Mübârek'e verelim" dedi. Annesi de râzı oldu. Bu evlilikten Abdullah ibn-i Mübârek dünyaya geldi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şâir Nâbi Merhumun Gözü İle Halife | Beyit
« Yanıtla #1220 : 11 Nisan 2014, 10:39:13 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"En hayırlı arkadaş, Allâhü Teâlâ'yı zikrettiğin zaman sana yardımcı olan, unuttuğun zaman, Allâh'ı hatırlatandır."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)




10
Nisan Perşembe 2014

Hicrî: 10 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 28 Mart 1430

Şâir Nâbi'nin Vefâtı (1712) • Emniyet Teşkilatı'nın Kuruluşu (1845)


Şâir Nâbi Merhumun Gözü İle Halife

Şâir Nâbî merhûm, Şehit Ali Paşa diye bilinen ve sadrazamlık makamına kadar yükselmiş olan Silahtar Ali Ağa'ya padişahın nasıl bilinmesi ve hürmet edilmesi gerektiğini tavsiye ettiği mektûbunda diyor ki:

Baba şefkatinin gerektirdiği tavsiye budur ki; Allâh'ın yeryüzünde gölgesi, yeryüzünün halifesi Efendimizi (Sultan Üçüncü Ahmed Han), aslâ ve aslâ diğer insanlarla kıyas etmeyip, mutlak velî bilip, şerefli hizmetlerinde evliyaya gösterilen edeplere uyasınız. Şeyh Muhyiddin-i Arabî (k.s.) Bulğatü'l-Gavvâs isimli eserinde şöyle der:

"Sultan salih olduğu zaman kutup derecesindedir. Salih değilse ebdâldendir"

Ebdâl, kutubdan bir derece aşağı olan evliyâ olup kırk kişi olurlar. Allâhü Teâlâ'ya hamd olsun, şevketli Efendimiz'in kutub derecesinde mutlak velî olduğunda asla şüphe etmeyiniz. Bu gözle, nurlarla dolu yüzlerinden ve bereketlendiren nefeslerinden feyz almaya çalışınız. Halîfelere "zıllullâh: Allâh'ın gölgesi" denmesi bu sebepledir. Gaflet etmeyiniz!

Allah bilir ve Allah şâhittir, bir eski papuçları elime geçse, gece ve gündüz yüzüme ve gözüme sürüp, ruhaniyetlerinden feyz almaya vesile ederdim. Benim saadetli oğlum!

Bu yazılanlar hakikattir, yalan ve açgözlülükten uzaktır. Allah bilir ve şahit olarak Allah yeter. Sultanlardan ihsan beklemek de ayıp değildir. Ama hâşâ ki yetmiş yaşından sonra dünyâya ait yalancı süsler için yalanın yüz karalığı işlenir mi? Ancak kasdolunan, şevketli Efendimizin kerametlerini anlatmakla, zatınızı ihlaslı davranmaya teşviktir. En doğrusunu Allah bilir.


Beyit:

İlim ki bir lücce-i bîsâhildür. Anda âlim geçinen cahildür. (Nâbî)
(İlim sahili olmayan bir deryadır. Kendini âlim sanan cahildir.)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeyhülislam Arif Hikmet Bey
« Yanıtla #1221 : 11 Nisan 2014, 10:41:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Kardeşinin yüzüne tebessüm etmen senin için sadakadır."
(Hadîs-i Şerîf, S. Tirmizî)




11
Nisan Cuma 2014

Hicrî: 11 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 29 Mart 1430

Osmanlı Meclis-i Mebûsânı'nın Dağılması (1920) • Şanlıurfa'nın Kurtuluşu (1920) • GAP Şanlıurfa Tüneli Açıldı (1995)


Şeyhülislam Arif Hikmet Bey

Sultan Üçüncü Selim zamanı kazaskerlerinden İbrahim İsmet Beyin oğlu Arif Hikmet Bey 1786'da İstanbul'da doğdu. Tahsilini tamamladıktan sonra bulunduğu vazifelerden bazıları şunlardır: Kudüs, Mısır, Medine ve İstanbul kadılığı. 1833'te Anadolu, 1838'de Rumeli kazaskerliğine yükseldi. Mekkizade Mustafa Efendinin yerine yüz beşinci Osmanlı şeyhülislamı oldu (1846). Vazifesini adalet ve hakkaniyetle yerine getirdikten sonra 1854'te Şeyhülislamlıktan ayrıldı. Evine çekilerek ibadet ve ilmî mütalaalarla meşgul iken, 1859'da vefat etti. Kabri, Üsküdar'da Nuhkuyusu caddesinde Baba Kartal Camii haziresindedir.

Arif Hikmet, zamanın büyük âlimlerindendi. Herkes tarafından sevilip sayılırdı. Hatta Sultan Abdülmecid Han onu Şeyhülislamlığa getirdiği zaman, hakkında Sadrazama şöyle yazmıştı: "İnsanlıktaki faziletini ve iyi huylarını, kısaca olgunluğunu herkesin bildiği, Arif Hikmet Efendi... "

Arapça ve Farsçaya vâkıftı. 1851'de Türk dilinin geliştirilmesi için kurulan Encümen-i Daniş'e üye olmuştu. 5000-7000 ciltlik bir kütüphaneyi Medine'de vakfetmiştir.

İstanbul'da bulunan ve her sene Ramazan ayında ziyarete açılan Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) mübarek Hırka-i şerifini muhafaza eden mendilin üzerindeki kıta ona aittir:

Hırka-i Hazret-i Fahr-i Rusül'e
Atlas-ı çarh olamaz pây-endâz
Yüz sürüp zeyline takbil ederek
Kıl Şefî'-i ümeme arz-ı niyaz

Manası: Gözyüzü atlası Peygamber Efendimiz'in hırkasının ayak altına serilecek bir halısı (bile) olamaz.Onun eteğini öpüp yüz sürerek Peygamber efendimize halini arz et ve O'nun şefaatini dile. Eserleri: Divan-ı Eş'ar, Mecmuatü't-Terâcim, Zeyl-i Keşfu'z-Zunûn, Tezkire-i Şuarâ, El-Ahkamü'l-Meriyye fil-Araziyyi'l-Emiriyye, Hulasatü'l-Makâlât fi Mecâlisi'l-Mükalemat, Tezkire-i Arif Hikmet.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) Elçileri
« Yanıtla #1222 : 12 Nisan 2014, 10:25:55 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ey imân edenler! Yahûd(îler) ile Nasârâ'yı (Hıristiyanları) dost tutmayınız. Onların bazıları bazılarının dostudur. Ve sizden her kim onları dost edinirse muhakkak o da onlardandır..."
(Mâide Sûresi, âyet 51)




12
Nisan Cumartesi 2014

Hicrî: 12 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 30 Mart 1430

Hakkari'nin Kurtuluşu (1918) • İlk Uzay Mekiği Colombia'nın Fırlatılışı (1981)


Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) Elçileri

Resûlullâh (s.a.v.) henüz fetihler başlamadan Hz. Bilâl hakkında "Habeşistan'ın ilk meyvesi" ve Hz. Suheyb hakkında "Rum'un ilk meyvesi", Hz. Selman-ı Farisî hakkında da "İran'ın ilk meyvesi" buyurarak İslamiyet'in bütün cihana yayılacağını işâret etmişlerdi. Hudeybiye'den döndükten sonra bütün insanlığa ve cinlere gönderilmiş olan Hâtemü'l-Enbiyâ hazretleri tarafından İslâm dînine dâvet için etrâftaki meliklere gönderilmek üzere hicretin yedinci senesi Muharrem ayında "Muhammedün Resûlullah" mühürlü altı mektup yazıldı.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), elçiliğe göndereceği Ashabına: "Sabahleyin hepiniz yanıma erken gelin" diye tenbih etmişti. Mutadları üzere sabah namazından sonra Resûlullâh namaz kıldığı yerde tesbih ve dua ile meşgul oldu. Sonra o elçilere gidecekleri yerleri beyân etti ve şöyle buyurdu:

"Allâh'ın kulları ile olan işlerinizde dürüst olun. Çünkü işlerinde ve emanetlerinde doğruluk göstermeyenlere Allâhü Teâlâ cennet kapısını kapalı bulundurur. Haydi gidin! Meryem'in oğlu isa'nın havarileri gibi olmayın. Çünkü onlar yalnız yakında bulunanlara gittiler ve uzak- takileri ihmal ettiler."


Elçiler gittikleri milletin dillerini bilenlerden seçilmişti. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Bu husus Cenâb-ı Hakk'a karşı yapmakla mükellef olduğumuz vazifelerin büyüklerindendir" buyurmuşlardı. Bizans İmparatoru Heraklius'a, İran hükümdarına, Yemen ve Mısır valilerine yazılan mektupları şu meâldedir:

"Bismillah... Rûm Kayseri'ne; selâm hidayete tâbî olanlar üzerine olsun. Vacib olanın ifasından sonra...

Sizleri İslâm'a çağırıyorum. Kabul edin. Cenâb-ı Hak sizi iki cihetle mükâfata kavuşturur. Sizler İslâmiyetin teklifinden yüz çevirirseniz ahâlinizin bütün günahları üstünüzde kalır.

Ey Ehl-i kitap!.. Sizin ve bizim için en doğru olan dine geliniz. O da şudur: Yalnız Allâh'a iman etmek, Ona başkasını şerik (ortak) koşmamak.

Ey Ehl-i kitap! Sakın imtina etmeyiniz!... Biz Müslümanız, dinimize İslâm denir..."




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Sirke Balı, Kötü Ahlâk Amelleri Bozar"
« Yanıtla #1223 : 13 Nisan 2014, 17:00:28 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Allâhü Teâlâ'ya en sevimsiz olanınız, koğuculuk yapanlar, kardeşler arasını ayıranlar, masum kimsenin suçunu, aybını arayanlardır."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü'l-Ummâl)




13
Nisan Pazar 2014

Hicrî: 13 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 31 Mart 1430

Muallim Nâci'nin Vefâtı (1893) • 31 Mart Vakası (1909)


"Sirke Balı, Kötü Ahlâk Amelleri Bozar"

Kur'ân-ı Kerîm'de bazı kötü huylar sayılmış ve Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) böyle kimselere, itaat etmemesi emredilmiştir. Bu âyet-i kerîmeler şöyle tefsir edilmiştir: "(Şunlara da) itaat etme:

Çok yemîn eder, yemin etmeye alışmış, eğriye doğruya yemin eder durur.

Alçak; süşî düşünür, kendi kendini küçük düşürür, yalancı, değersiz, her kaba dökülür, her fenalığa sürüklenir,

Gammâz, koğuculukla gezer (şunu bunu ayıplar, kötüler, gıybet eder, iğneler)

Hayra mâni olan (hiçbir hayra yaramaz, son derece cimri olduğu gibi başkalarının yapacağı hayra da mani olur, hayır düşmanıdır.), Mütecâviz (haddini aşkın, hakkına razı olmaz, zulümkâr) ve vebal yüklü (günahtan vebalden çekinmez),

Zobu (kaba, saygısız, zorba, obur, bulduğunu çarpar yer, çirkin söyler, gaddar),

(Ve bütün bu fena huyların arkasından) nesebi takma, uydurma yahut fenalıkla mimli, şirret damgalı, dalkavuk." (Kalem sûresi, âyet 10-13)

Evliyâdan Fudayl bin Iyâz (k.s.) ölümü yaklaşan bir talebesinin başucuna oturup Yâsîn sûresini okumaya başladı. Talebe "Ey üstad, okuma" dedi. O da sustu. Sonra kelime-i tevhîdi telkîn etti, onu da söyleyemedi ve öldü. Hz. Fudayl evine girip kırk gün çıkmadı ve ağladı. Rüyasında talebesinin cehenneme atıldığını gördü ve: "Allâh senden ilmi neden söküp aldı da böyle oldun?" diye sordu. "Üç şeyden dolayı, dedi. Birincisi, nemîme (koğuculuk) peşinde koşardım. Bir de sana ne söylüyorsam, arkadaşlarıma aksini söylerdim.

İkincisi haset sebebiyledir; arkadaşlarıma çok haset ederdim. Üçüncüsü de benim bir hastalığım vardı. Senede bir kadeh şarap içmemi, içmezsem hastalığın devam edeceğini söylediler, ben de içtim."



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bir Güzel Ahlak: Vefâ... | Tam Ay Tutulması
« Yanıtla #1224 : 14 Nisan 2014, 11:45:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"İnsanlara teşekkür etmeyen Allâhü Teâlâ'ya da şükretmez."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed bin Hanbel)




14
Nisan Pazartesi 2014

Hicrî: 14 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 01 Nisan 1430

Piyale Paşa'nın Sakız Adasını Fethi (1566) • Doğubayazıt, Diyadin ve Patnos'un Kurtuluşu (1918)


Bir Güzel Ahlak: Vefâ...

Vefâ: Verilen sözü yerine getirmek, borcu ödemek, dince ve akılca lazım gelen şeyi yerine getirerek mesuliyetten kurtulmak demektir. Bu pek şerefli bir vazifedir. Ahde riayet etmemek; sözünde durmamak ise haramdır.

Eski dostluğu muhafaza etmeye de "vefakârlık" denir. İnsan vefalı olmalı, dostlarını, eski hukuku unutmamalıdır. Müslümanlıkta emanetlere, yapılan sözleşmelere, ahitleşmelere son derece riayet etmek bir vecibedir. Cenâb-ı Hak'tan korkan, mükemmel bir imana sahip bulunan bir Müslüman, kendisine emanet bırakılan şeylerin muhafazası için elinden gelen gayreti gösterir. Bir Müslüman yapmış olduğu mukaveleleri bir zaruret olmadıkça bozmaz. Çünkü buna aykırı hareket, dinimizin mukaddes emirlerine aykırıdır. Allâhü Teâlâ vefayı medhedip, emrederek şöyle buyurmaktadır. (meâlen): "Ey iman edenler! Akidlerinizi yerine getiriniz..." (Mâide Sûresi, âyet 1)

"... Her kim ahdine vefa eder ve korunursa şüphe yok ki Allah o müttakileri sever." (Âl-i îmran Sûresi, âyet 76)
Bu âyet-i kerîme, Allâh'ın sevgisini kazanmak için kulluk vazifelerine riâyet edilmesini, bütün haramlardan sakınmayı ve dinde üzerimize düşen bütün vazifeleri yapmaya çalışmanın lüzumlu olduğunu kısaca beyan buyurmaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Emanete riayeti olmayan kimsenin imanı kâmil değildir, ahde vefa etmeyen kimse de mükemmel bir din terbiyesinden mahrumdur." buyurmuşlardır.

Tam Ay Tutulması

Yarın (15 Nisan Salı) günü "Tam ay tutulması" meydana gelecektir. Tutulma Amerika kıtası ve Avustralya kıtası ile Pasifik Okyanusundan gözlenebilecek, Türkiye, Almanya ve Avusturya'dan görülemeyecektir. Tutulmanın büyüklüğü: 1.2907'dir. Ay'ın gölgeye girişi: 15 Nisan 2014 07.53 (Türkiye yaz Saati) Tutulmanın ortası: 15 Nisan 2014 10.46 " Ay'ın gölgeden çıkışı: 15 Nisan 2014 13.37 "



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bir kimseye, kötülük olarak, müslüman kardeşini hakîr görmesi yeter."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




15
Nisan Salı 2014

Hicrî: 15 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 02 Nisan 1430

Titanik'in Batışı (1912) • Ağrı'nın Kurtuluşu (1918)


Resûlullâh'ın (s.a.v.) Ümmetine Tavsiyeleri

Yâ Muâz, sana şunları tavsiye ederim: Her halde ve her işinde Allâh'dan kork, Doğru sözlü ol, Verdiğin sözleri yerine getir, Emânete riayet et, aslâ hıyanet etme, Komşunu gözet, Yetime merhametli ol,

Tatlı ve yumuşak sözlü ol, herkese selam ver.

Güzel ameller işle.

Dünyaya ait emellerin kısa olsun.

Kur'ân-ı Kerîm'e göre yaşamak için fıkıh öğren.

Ahireti sev, onun hesâbından korkup âhirete hazırlan.

Mütevâzı ol, kibirli olma.

Hikmet sahiplerini kötüleme,

Doğru söyleyeni yalanlama,

Günahkâr kimseye günahlarında asla yardımcı olma.

Adil devlet reisine asi olma. Yeryüzünde fesatçılık yapma. Her nerede olsan Allâh'dan kork.

Her günahını tevbe ile karşıla; gizli günahından gizli tevbe, aşikâr günahların için de aşikâr tevbe et.


Fıkra:................................Nasreddin Hoca'nın Merkebi

Hoca merkebini pazara getirip dellala vermiş. Gelen müşteri yaşını anlamak için dişine bakmak isteyince merkep elini ısırmış. Adam söylenerek gitmiş. Diğer bir müşteri kuyruğunu tutunca merkep tepmiş.

Dellal:
"Efendi bu merkebi kimse almaz, önüne geleni kapıyor, ardına geleni tepiyor." demiş.

Hoca merhum;
"Zaten ben de onu satmak için getirmedim, Müslümanlar görsünler de benim neler çektiğimi anlasınlar diye getirdim" demiş.


İsimlerimiz: Erkek: Rıdvan, Kız: Reyhan



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
En Yüce Kelime: "Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullah"
« Yanıtla #1226 : 18 Nisan 2014, 10:39:40 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"O, O Allâh'tır ki resûlünü hidâyet rehberi ve Hak (; İslâm) dîni ile gönderdi ki (İslâm Dinini) diğer bütün din(ler)in hepsinin üzerine galip kılmak için. Şâhid olarak da Allah yeter: Muhammed Resûlullah'dır..."
(Fetih Sûresi, âyet 28, 29)




16
Nisan Çarşamba 2014

Hicrî: 16 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 03 Nisan 1430

Şeyhülislam İbni Kemal Paşa'nın Vefatı (1534) • Eleşkirt'in Kurtuluşu (1918)


En Yüce Kelime: "Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullah"

Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular: "Meleklerin büyüğü Cebrâil (a.s.) dedi ki:

Lâ ilâhe illAllah Muhammedün Resûlullah kelimesinden daha yüce ve daha büyük bir kelimeyle yeryüzüne inmedim. Gökler ve yerler bu

kelimeyle ayakta durur. Ağaç, taş, toprak, deniz her şey bu kelime ile devam eder.

Bu kelime terazinin bir kefesine, gökler ve yerler de diğer kefesine konulsa, muhakkak bu kelime ağır gelir."

"Lâ ilâhe illAllah" kelime-i tevhîdi, "Muhammedün Resûlullah" ile birlikte söylenmesi meşhûr olduğundan her ne vakit yalnız birincisi söylense yahut yazılsa ikincisi de söylenmiş ve yazılmış olur. Aksi halde yalnız "Lâ ilâhe illallâh" tevhîdi ile bir kısım Yahudi ve Hıristiyanların tevhidi arasında ne fark kalırdı? "Muhammedün Resûlullah" bu farkı meydana çıkarmaktadır.

Tevhîd, Resûlullâh Efendimiz'in (s.a.v.) peygamberliğine inanmadıkça fayda vermez.

Çünkü bu iki kelime arasında kuvvetli bir alâka vardır. İkisi birlikte söylenince tamam olur.

"Lâ ilâhe illâllah" denilince, bundan "Muhammedün Resûlullâh" da birlikte kasdedilmiş oluyor. Yahudiler de, hattâ Hıristiyanlardan bir kısmı da Lâ ilâhe illâllah diyor, ama hiçbiri bundan Muhammedün Resûlullâh'ı kasdetmiyor. O halde "Lâ ilâhe illâllah" İslam dininde iki şehâdetin, yani;

"Lâ ilâhe illâllah, Muhammedün Resûlullâh"ın alemi olmuştur. Fetih sûresinin 28 ve 29. âyetlerinde buna işaretle şöyle buyuruluyor: - meâlen-:

"O, O Allâh'tır ki resûlünü hidâyet rehberi ve Hak dîni(; İslâm) ile gönderdi ki (İslâm Dinini) diğer bütün din(ler)in hepsinin üzerine galip kılmak için. Şâhid olarak da Allah yeter: Muhammed Resûlullah'dır. Onunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli, birbirlerine karşı ise pek merhametlidirler."



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hafîd-i Sıddîk-ı Ekber Kâsım (R.A.)
« Yanıtla #1227 : 18 Nisan 2014, 10:50:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bir meseleyi bilen kimse bildiğini söylesin. Bilmeyen "Allâhü a'lem" desin. Zira kişinin bilmediği şeye bilmiyorum demesi de bir ilimdir."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî)




17
Nisan Perşembe 2014

Hicrî: 17 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 04 Nisan 1430

Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul Adalarını Fethi (1453)


Hafîd-i Sıddîk-ı Ekber Kâsım (R.A.)

Silsile-i Sâdât'ın üçüncü halkası olan Kâsım bin Muhammed (r.a.), Tâbiîn'den olup Hz. Ebû Bekir'in torunudur. Künyesi Ebû Abdurrahman' dır.

Annesi, son İran hükümdarı Yezdücerd'in kızı Sevde'dir. Hz. Ömer İran'ı fethedince esirler arasında Yezdücerd'in üç kızından biri olan Sevde ile Hz. Ebû Bekir'in oğlu Muhammed evlendi ve Hz. Kâsım doğdu.

Hz. Osmân'ın hilafeti devrinde doğan Kâsım bin Muhammed (r.a.), Mısır vâlisi olan babası şehit edilip küçük yaşta yetim kalınca halası ve mü'minlerin annesi Hz. Aişe vâlidemizin yanında büyüdü. Ondan fıkıh öğrendi ve hadîs-i şerîf rivâyet etti.

Tâbiîn'in büyüklerinden ve Medîne'deki Fukahâ-i Seb'a (yedi fakîh)'dan biridir.

Hadîs ilminde güvenilir bir râvî, âlim, fakîh ve takvâ sâhibi idi. İki yüz hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Hz. Aişe, İbn-i Mesûd, İbn-i Abbâs, Ebû Hüreyre, Zeyneb bint-i Cahş (r.anhüm) gibi sahâbeden hadîs rivâyet etmiş, Tâbiin de kendisinden hadîs rivâyet etmiştir.

Hz. Aişe'den rivâyet ettiği hadîslerden birisi: "Bir kul, -bakmak istese bakabilecek iken- bir kadının güzelliğinden gözünü çevirirse Allâhü Teâlâ o kimsenin kalbine ibâdet (zevkini) verir ve ibadetin tadını bulur."

Kâsım bin Muhammed (r.a.), gün başlarken mescide gelir, iki rek'at namaz kılar ve insanların arasında otururdu. Onlar da kendisine suâller sorarlardı. Ancak zâhir; açık olan meselelere cevap verirdi. Medîne ümerâsından birisi gelip Kâsım bin Muhammed'e (r.a.) bir şey sordu. Kâsım bin Muhammed (r.a.) ona şöyle cevap verdi: "Kişinin kendisine en büyük ikrâmı, ancak bildiği şeyi söylemesi, bilmediğini söylememesidir."

Hac veya umre için giderken, Hicrî 106 (m. 724) yılında, 72 yaşında Mekke ile Medîne arasındaki Kudeyd denilen yerde vefât etti. Hafîd-i Sıddîk-ı Ekber Kasım (r.a.)'dan sonraki Silsile-i Sâdât'ın dördüncü halkası Ca'fer-i Sâdık (k.s.) Hazretleridir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Muâviye'nin Sünnete Bağlılığı
« Yanıtla #1228 : 18 Nisan 2014, 10:55:30 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kim Allâh'a ve âhiret gününe îmân ediyorsa ya hayır(lı şeyler) söylesin veya sussun."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî ve Müslim)




18
Nisan Cuma 2014

Hicrî: 18 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 05 Nisan 1430

Türk-Yunan Harbi'nin Başlaması (1897)


Hazret-i Muâviye'nin Sünnete Bağlılığı

Ebû Ya'lâ'nın Müsnedinde ve İbn-i Kesîr'in el-Bidâye ve'n- Nihâye'sinde şöyle yazmaktadır: Hz. Muâviye şöyle anlattı:

Bir seferde Resûlullâh Efendimiz'in (s.a.v.) matarasını taşıyan Hz. Ebû Hüreyre rahatsızlanmıştı. Ben hızlı davranarak hemen Resûlullâh'ın abdest aldığı matarayı aldım, hürmetle Resûlullâh Efendimiz'in eline su dökmeye başladım. Resûlullâh aleyhisselâm bana bakınca heybetinden başımı eğdim. Sonra Resûlullâh bana tekrar baktı ve: "Ey Muâviye, eğer Müslümanların işlerini görmek sana verilirse Allâh'dan kork ve adâletle hareket et" buyurdu. Bundan iyice anladım ki bu iş benim başıma gelecektir. Abdest suyunu dökmeye devâm ettim. Sonra Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ikinci defa baktı ve: "İyi bil ki benden sonra Ümmetimin işlerinin başına geçersin. O vakit geldiğinde sen onların iyiliklerine bak, suçlarına ve fena hallerine bakma" buyurdu. Bundan dolayı Hz. Muâviye insanlara hep hilimle; tatlılıkla davranırdı. Resûlullâh'dan, çok Hadîs-i Şerîf öğrenip muhâfaza etti. Lâkin bunlardan üçünü bütün hayatı boyunca dûstûr edindi.

•   Birincisi şu idi: "Allâhü Teâlâ, bir kimseye hayır dilediğinde onu dinde fakîh kılar." Yani, Cenâb-ı Hakk'ın emir ve nehiylerini; yasaklarını ve bunlardaki hikmetleri Allâh'ın nuru ile anlayacak âlim kılar.

Ben ancak taksîm ediciyim, Allâhü Teâlâ ise verendir.

Muhakkak bu ümmette Allâh'ın emrini yerine getiren, muhâliflerinden asla zarar görmeyecek bir topluluk devamlı bulunacaktır."

•    İkincisi: "İyi biliniz ki sizden önce kendilerine kitap verilmiş ümmetler yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılır. Bunun yetmiş ikisi cehennemlik, sadece birisi cennetliktir. İşte o cennetlik olan fırka, Sevâd-ı A'zamdır (Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâattir)."

•   Üçüncüsü: "Tevbe kapısı kapanıncaya değin hicret asla kesilmez. Tevbe kapısı ise güneş batıdan doğuncaya değin kapanmaz."


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cennete Ancak Allah'ın Rahmeti ile Girilir
« Yanıtla #1229 : 20 Nisan 2014, 00:42:07 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Resûlullâh (s.a.v.) "Hiçbir kişiyi ameli cennete girdirmez." buyurdular. "Yâ Resûlallâh! Sizi de mi?" dediler. "Evet, Allâh'ın fazlı ve rahmeti bürümedikçe yalnız ibâdetim beni de cennete girdirmez." buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




19
Nisan Cumartesi 2014

Hicrî: 19 Cemâziyelâhir 1435 - Rûmî: 06 Nisan 1430

Kars'ın Ermenilerce İşgali (1919)


Cennete Ancak Allâh'ın Rahmeti ile Girilir

Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular:

"Az önce Cebrâil yanımdan ayrıldı. Dedi ki:

'Yâ Muhammed! Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin ederim ki, Allâh'ın kullarından biri, denizin ortasında bir adadaki dağın başında Allâh'a beş yüz sene ibâdet etti... Allâhü Teâlâ ona parmak kalınlığında tatlı su akıtan ve birikip dağın eteğinde toplanan bir kaynak çıkardı. Bir nar ağacı, her gece ona bir nar veriyordu. Akşam olduğunda inip abdestini alıyor ve bu narı yiyordu, sonra kalkıp namazını kılıyor ve eceli geldiğinde, rûhunu secdede iken almasını ve secde hâlinde dirilinceye kadar yerin veya başka şeyin cesedini bozmamasını Rabb'inden istiyordu. Allah da onun duâsını kabul etti....

O kıyâmet günü diriltilip huzûruna çıkarılınca Allâhü Teâlâ, 'Kulumu rahmetimle cennete koyun.' buyurur. Kul, 'Yâ Rabbi! Amelimle (gireyim)' der... (Bu hitab ve cevap üç defa tekrarlanır.) Allâhü Teâlâ meleklerine 'Kulumun ameli ile benim ona verdiğim nimeti kıyaslayın.' buyurur. Göz nimetinin beş yüz senelik ibâdeti kapladığı anlaşılır. Vücuddaki diğer nimetler fazladan (şükredilmemiş) olarak kalır. Allâhü Teâlâ, 'Kulumu cehenneme atın.' buyurur. Kul, cehenneme doğru sürüklenince 'Yâ Rabbi! Rahmetinle beni cennete koy!' diye yalvarır. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ, 'Onu geri getirin.' buyurur. Allâhü Teâlâ'nın huzûrunda durdurulur. Allâhü Teâlâ: 'Ey kulum! Sen hiçbir şey değildin, seni kim yarattı?' 'Sen yarattın Yâ Rabbi!' 'Bu senin tarafından mı yoksa benim rahmetimle mi?' 'Senin rahmetinle ya Rabbi' 'Sana beş yüz sene ibâdet etmek için kim kuvvet verdi?' 'Sen verdin yâ Rabbi! 'Seni koca denizin ortasında bir dağa indiren, senin için tuzlu sudan tatlı su çıkaran, senede bir defa meyve veren ağaçtan her gece meyve verdiren, secde hâlinde ölmeyi arzu ettiğinde duânı kabul eden kimdir?' 'Sensin, yâ Rabbi!' Allâhü Teâlâ, 'İşte bunlar benim rahmetim iledir ve ancak rahmetimle seni cennete koyacağım. Kulumu cennete koyun. Ey kulum! Sen ne iyi bir kulsun!' buyurur ve onu cennete koyar." Cebrâil (a.s.) "Yâ Muhammed! Her şey Allâh'ın rahmetiyledir." dedi.