Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063989 defa)

0 Üye ve 241 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dürüst Tüccar Ahirette Sıddıklar ve Şehidlerledir
« Yanıtla #1170 : 28 Şubat 2014, 11:08:29 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Zengin kişinin borcunu ödemeyi geciktirmesi bir zulümdür."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh, Sahîh-i Buhârî ve Müslim)




19
Şubat Çarşamba 2014

Hicrî: 19 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 06 Şubat 1430

İbrahim bin Edhem Hz.'nin Vefatı (779) • Emir Timur'un Vefatı (1405) • Erzincan/Çayırlı'nın Kurtuluşu (1918)


Dürüst Tüccar Ahirette Sıddıklar ve Şehidlerledir

Tüccârın terazisini doğru tutması lâzımdır. Ayet-i kerîmede "Veyl (vadisinin azabı) o mutaffifîne (alış-verişte hile yapanlara)." (Mutaffifîn sûresi, âyet 1) buyurulmuştur.

Yiyecek maddelerinde ihtikâr (yüksek fiyatla satmak için satmamak) yasaklanmıştır. Bunu yapan melundur ve böylelerinin âhiretteki fenâ âkıbeti hakkında çok tehdidler naklolunmuştur.

Malın aybını gizlemek de haramdır, zira hıyânettir.

Hâsılı ticârette insanları aldatmak ve nevi hile haramdır.

Alış verişte kolaylık göstermelidir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.); "Satışta kolaylık gösteren, alımda kolaylık gösteren, hüküm verirken kolaylık gösteren kimseye Allâh rahmet eylesin" diye duâ buyurmuştur. Kim Resûlullâh'ın (s.a.v.) duâsına kıymet verip rağbet ederse yaptığı işle dünyâ ve âhirette kazançlı çıkar.

"Kim dardaki kimseye borcunu ödemekte kolaylık gösterir veya alacağından vazgeçerse Allâhü Teâlâ -âhirette- böyle kimsenin hesâbını kolay kılar."

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

"Günahlardan öyleleri vardır ki ancak geçim yolunda çekilen meşakkatler onlara keffâret olur."

Ticâretle meşgul olan kimsenin niyeti sırf dünya kazancı olmamalıdır ki âhiret sermayesi elden gitmesin. Tacirin niyeti helâlinden kazanç, insanlardan dilenmekten korunmak, topladığı geçimlikle âhiret ameli işlemek için vakit ayırmak olmalıdır. Namazlarını terk etmemeli, kulağı ezanda olmalıdır. Çarşıya her çıktığında kalbinden Allâh'ı zikretmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: "Kim çarşıya girdiği zaman 'Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü velehü'l-hamdü, yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemût, biyedihilhayr, ve hüve alâ külli şey'in kadîr' derse Allâhü Teâlâ onun için milyon sevâb yazar, ondan milyon günahı siler ve onun derecesini milyon yükseltir."




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Selmanı Farisî Hazretlerinin Resûlullah'ı Bulması
« Yanıtla #1171 : 28 Şubat 2014, 11:11:01 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Selman-ı Fârisî (r.a.) rivayet etti:
"Dünya mü'minin (âhiretteki ebedî nimetlere göre) zindanı, kâfirin de (âhiretteki azâbına göre) cennetidir."
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)




20
Şubat Perşembe 2014

Hicrî: 20 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 07 Şubat 1430

Mısır'da Melik Müeyyed Camii'nde Hutbenin Yavuz Sultan Selim Han Adına Okunması (1517)


Selmanı Farisî Hazretlerinin Resûlullah'ı Bulması

Selmân-ı Fârisî (r.a.), Peygamber Efendimiz'i (s.a.v.) bulmak için çıktığı uzun yolculukta, nihayet Medîne'ye giden kervana rastladı. 'Beni Arap diyarına götürünüz de, şu davarlarımı, şu ineklerimi size vereyim' dedi. Kabul edip kafilelerine aldılar. (Şam cihetinden Medîne'ye yakın) Vâdi'l-Kurâ denilen yere gelince ihanet edip köle olarak bir Yahudi'ye sattılar. Hicret'in beşinci yılına kadar köle olarak yaşamıştır. Resûlullah (s.a.v.) ona, azat olması için efendisiyle anlaşmasını söyledi. Selmân (r.a.), efendisi ile üç yüz hurma fidanı dikmek, meyve verinceye kadar onlara bakmak ve dörtyüz dirhem altın vermek şartıyla anlaştı. Resûlullâh (s.a.v.), ashabına: "Kardeşinize yardım edin." buyurdu. Sahâbeler üç yüz tane fidanı ona verdiler. Resûlullâh (s.a.v.), ona: "Selmân! Git çukurları kaz. Dikmeye sıra geldiği zaman onları sen dikme, bana haber ver. Onları kendi ellerimle yerlerine koyayım." buyurdu.

Selmân Fârisî (r.a.), çukurların kazılma işini Ashabın yardımıyla bitirdi. Resûlullâh (s.a.v.), bahçeye giderek bütün fidanları dikti. Ancak bir tanesini Hz. Ömer dikti. Bu fidanların tamamı aynı sene içinde -Allâhü Teâlâ'nın izniyle- meyve verdi. Ancak Hz. Ömerin diktiği fidan meyve vermedi. Resûlullâh (s.a.v.) o fidanı söküp tekrar diktiler, fidan o anda meyve verdi.

Resûlullâh (s.a.v.), Selmân'ı (r.a.) yanına çağırarak, efendisine ödemesi gereken dörtyüz dirhem altını ödemesi için ona yumurta büyüklüğünde bir altın külçesi verdi. Selmân (r.a.):

"Bu benim ödemem gereken miktarı nasıl karşılar ya ResûlAllah?"

demekten kendini alamadı. Resûlullâh (s.a.v.) ona; "Ey Selmân! Allah onunla senin borcunu karşılayacaktır." buyurdu.

Selmân (r.a.): "Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, onunla ödemem gereken miktarı ödedim. O altın Uhud (dağı) ile tartılsa ondan ağır gelirdi." buyurdular.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dünya Ehlinin Kabirdekilere Hediyesi
« Yanıtla #1172 : 28 Şubat 2014, 11:13:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kişi ana-babasına duâyı terk ettiği zaman rızkı kesilir, daralır."
(Hadîs-i Şerîf, Deylemî, Müsnedü 'l-Firdevs)




21
Şubat Cuma 2014

Hicrî: 21 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 08 Şubat 1430

Bayburt ve Ahlat'ın Kurtuluşu (1918)


Dünya Ehlinin Kabirdekilere Hediyesi

Ehl-i Sünnet itikâdında olan kimse, hayatta olan mü'minlerin dualarından ve verdikleri sadakalardan kabirdeki Müslümanların faydalandıklarını hak bilmelidir. Buna inanmayan itikatta bid'ate düşmüş olur.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.);

"Kimin ana ve babası Müslüman olarak ölürse onlar için duâ etsin, Allâhü Teâlâ'nın bağışlamasını istesin." buyurmuşlardır. Îsâ aleyhisselâm yanından geçtiği bir kabirden ölüye azâb edildiğini duydu. Birkaç gün sonra aynı kabrin yanından geçerken ölüye Allâh'ın rahmeti ile muamele ettiğini işitti ve kabir sahibine sordu. Kabirdeki;

"Dünyadaki oğlum beni unutmadı ve benim için sadaka verdi de azabım rahmete döndürüldü" dedi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

"Sizlere ne oluyor ki sâlih bir amel işlediğinizde, ana babanızı hatırlamıyorsunuz? Halbuki bu iyi amelinize verilecek sevâbınızdan bir şey eksilmeden onlara da bir pay verilir."

"İnsanların en hayırlısı haccederek, sadaka vererek, köle azad ederek veya Allâh için nezrederek (adayarak) ana babasına iyilik edendir."

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): "Ölülerinize hediye veriniz" buyurdular. Ashâb-ı Kirâm: "Neyi hediye edelim?" dediler Hz. Peygamber aleyhisselâm:

"(Ölülere) hediye, duâ ve sadakadır" buyurdular.

Kim farz olduğu halde haccetmeden ölürse veya ödemesi icab eden borcu ödemeden ölürse, evladı onun için hacceder ve borcunu öder.

Bir kimse bir amel işleyip sevâbını ahbabına bağışlarsa Cenâb-ı Hak o kimseye on katından yediyüz katına kadar sevap ihsân eder.

Bağışlanan kimseye de sevap eksilmeden ulaşır.

İnsana, dost ve sevenlerini toprağın altında unutmak yakışmaz.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gece Vakti insanlar | Biliyor Muydunuz?
« Yanıtla #1173 : 28 Şubat 2014, 11:16:19 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Şüphesiz ki müttakîler, Rab'lerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde pınar başlarındadır. Çünkü onlar bundan evvel (dünyada) güzel amel etmeyi âdet edinmişlerdi, gece pek az uyuyorlardı ve seher vakitleri hep istiğfar ederlerdi."
(Zâriyat Sûresi, âyet 15-18)




22
Şubat Cumartesi 2014

Hicrî: 22 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 09 Şubat 1430

İbni Haldun'un Vefatı (1406)


Gece Vakti insanlar

Hz. Selmân-ı Fârisî (r.a.) buyurdular ki:

"Gece vaktinde insanlar üç kısımdır. Gece lehine olanlar, gece aleyhine olanlar ve gece ne lehine ne de aleyhine olanlar." dedi. "Bu nasıl olur." denildi. Şöyle buyurdu:

"Gece lehine olanlar, insanlar uyurken gecenin karanlığında abdest alıp namaz kılanlardır.

Gece aleyhine olanlar, insanların o vakitte uykuda olmasını ve gecenin karanlığını fırsat bilip Allâhü Teâlâ'ya isyanda bulunanlardır. Gece ne lehine ne de aleyhine olanlar ise sabaha kadar uyuyanlardır."

Biliyor Muydunuz?

"Ne Olursan Ol Yine Gel" Sözü Hz. Mevlânâ'ya Ait Değildir Yine gel, yine gel! Ne olursan ol yine gel! İster kâfir, ister Mecusî, ister putperest ol yine gel! diye devam eden şiir Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî'nin hiçbir eserinde geçmemektedir.

Şiir ilk olarak İran coğrafyasında yetişmiş iki âlimin eserinde yer almıştır.

Bunlardan biri Ebû Saîd Ebu'l-Hayr'ın (Ö. 1049) Divân-ı Eş'ar'ındaki rubâîleri arasında geçer. Öbürü Baba Efdal-i Kâşî'ye (Efdalüddîn-i Kâşânî, Ö. 1268) atfedilir. Bu Farsça rubâîyi Harabat'ına alan Ziya Paşa da dörtlüğün yanına Baba Efdal-i Kâşî ismini yazmıştır. Bu kadar eski mazisi olan bir şiirin nasıl ve ne maksatla Mevlânâ'ya atfedildiği, hangi çıkarlara alet edildiği de başlı başına bir araştırma mevzuudur.

Ancak şu kadarı bilinmelidir ki, burada "ne olursan ol yine gel" sözünden "İman etmeyenlerin kendi inancını bırakarak iman edip İslam dairesine girmeleri..." anlaşılmalıdır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yemek Adabından Bazıları
« Yanıtla #1174 : 28 Şubat 2014, 11:54:36 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) hiçbir yemeği, hiçbir zaman ayıplamamış-yermemiştir. O, bir yemekten hoşlanırsa yer hoşlanmazsa yemezdi."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




23
Şubat Pazar 2014

Hicrî: 23 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 10 Şubat 1430

Peygamberimiz (s.a.v.)'in Veda Hutbesini Îrâdı (632) • Ardahan'ın Kurtuluşu (1918)


Yemek Adabından Bazıları

Yemekte dört şey farzdır:

1-  Helal olandan yemek,

2-   Yediği şeylerin Allâhü Teâlâ'nın ikramı olduğunu bilmek,

3-   Allâhü Teâlâ'nın verdiği rızka razı olmak,

4-   Bu rızıktan elde ettiği kuvveti Allâhü Teâlâ'ya isyanda kullanmamak.

Yemekte dört şey sünnettir:

1-  Başlarken besmele çekmek,

2-   Sonunda Allâhü Teâlâ'ya hamd etmek,

3-   Yemekten önce ve sonrasında elleri yıkamak,

4-   (Yer sofrasında) Otururken sağ ayağını dikip sol ayağının üzerine oturmak.

Yemekte dört şey adabtandır:

1-   Önünden yemek,

2-   Lokmaları küçük almak,

3-   Lokmayı iyice çiğnemek,

4-   Başkasının lokmasına bakmamak.

Yemekte iki şey şifadır:

1-   Sofraya dökülen kırıntıları yemek,

2-   Tabağını bitirmek (sünnetlemek).

Yemekte iki şey mekruhtur:

1-  Yemeği koklamak,

2-   Yemeğe üşemek.

Yemeği sıcak yememek, soğumasını beklemek lazımdır. Sıcak yemek lezzetlidir. Fakat bereket soğuk yemektedir. Acıkmadan yememeli, doymadan kalkmalıdır. Yemeğe azıcık tuz ile başlamalı ve tuz ile bitirmelidir. Meyveleri, çekirdek ve kabuklarıyla bir tabağa koymamalı.

Yemekten sonra yemeğin kırıntılarını toplamak ve sofradan kalktıktan sonra dişlerini temizlemek müstehaptır.

Allâhü Teâlâ'nın rızasına kavuşmak isteyen akıllı kimsenin, azığını gıdasını helalden temin etmesi ve nimetleri veren Allâhü Teâlâ'ya çok şükretmesi lazımdır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hadis Rivâyet Etmenin Adabından
« Yanıtla #1175 : 28 Şubat 2014, 11:56:39 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Benim sözümü işitip belledikten sonra işittiği gibi başkasına ulaştıranın Allah yüzünü ağartsın."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




24
Şubat Pazartesi 2014

Hicrî: 24 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 11 Şubat 1430

İbni Batuta'nın Vefatı (1369) • Trabzon ve Yomra'nın Kurtuluşu (1918)


Hadis Rivâyet Etmenin Adabından

Abdullah ibn-i Abbas'tan (r.a.) şöyle rivayet olundu: Peygamber Efendimiz (s.a.v.);

"Allâh'ım! Halifelerimize rahmet eyle" diye dua buyurdular. "Yâ Resûlullâh! Halifeleriniz kimlerdir." diye sorduk. "Onlar benden sonra gelen, benim hadislerimi ve sünnetimi rivayet eden ve insanlara öğreten kimselerdir." buyurdular. (Taberanî, Evsat)

Mâlik bin Enes (r.a.) bir hadîs-i şerîf rivayet edeceği zaman abdest alır, yatağının üzerine oturur, sakalını tarar, vakar ve heybetle toparlanır, sonra hadîsi rivayet ederdi. Bu hal kendisine sorulduğu zaman şöyle demişti:

"Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadîs-i şerîfine tazim ve hürmet etmeyi seviyorum. Abdestli olmadan rivayet etmiyorum." Yolda yahut ayakta iken veya acil bir işle meşgul iken hadis rivayet etmeyi sevmezdi ve şöyle derdi:

"Resûlullâh'tan (s.a.v.) rivayet ettiğim bir hadisi düşüne düşüne, iyice anlayarak rivayet etmeyi seviyorum." (Hılyetü 'l-Evliyâ) Tâbiinden Abdullah ibn-i Mübârek (r.a.) anlatıyor:

Mâlik bin Enes'in (rh.) yanında idim. Bize hadis rivayet ediyordu. Bir akrep kendisini tam on altı defa soktu. İmam Mâlik zorlukla sabrediyor, rengi değişiyor fakat Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadisini rivayeti bırakmıyordu. Rivayeti bitirip insanlar meclisten ayrılınca "Senin bu yaptığına hayret ettim." dedim. "Evet, ben bunu Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadislerine hürmetimden dolayı yaptım." dedi. (el-Medhal, Beyhakî)

Tâbiînden Saîd ibn-i Müseyyeb (r.a.) hasta yatağında yatarken bir kişi gelip bir hadîs-i şerîf sordu. Beni oturtun, dedi. Oturttular. Sonra "Resûlullâh'ın (s.a.v.) hadisini yatarak nakletmeyi adaba uygun bulmadım." dedi. (Hılyetü 'l-Evliyâ)

Tâbiînden Bişr bin Hâris (r.a.) anlatıyor:

Abdullah ibn-i Mübârek (r.a.) yürürken bir zat ona bir hadis sordu. O da "Bu halde hadis nakletmek, hadisin şânına uygun değildir." buyurdu. Bişr (r.a.) "Ben onun bu yaptığını takdir ettim, çok beğendim." dedi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberler Aleyhimüsselam
« Yanıtla #1176 : 28 Şubat 2014, 11:58:30 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Peygamberlerin evveli Âdem (as), âhiri de Muhammed(s.a.v.)'dir."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)




25
Şubat Salı 2014

Hicrî: 25 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 12 Şubat 1430

Cem Sultan'ın Vefatı (1495) • Araklı, Sürmene, Çıldır ve İspir'in Kurtuluşu (1918)


Peygamberler Aleyhimüsselam

Allâhü Teâlâ'nın kullarına dinini bildirmek için memur ettiği pek muhterem insanlara "Peygamber" denilmiştir.

Peygambere "Nebi" de denir. Yeni bir kitap ile yeni bir din ile bir ümmete peygamber gönderilmiş olan zâta nebî, peygamber denildiği gibi "Resûl, Mürsel" de denir.

Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile gönderilmeyip de kendisinden evvelki bir peygamberin kitabını ve şeriatını ümmetine bildirmeye memur olmuş olan zata yalnız nebî veya peygamber denilir.

Allâhü Teâlâ'nın ilk peygamberi Hz. Adem Aleyhisselâmdır. Son ve en büyük peygamberi de bizim sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselâmdır.

Bu cihetle Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) "Hâtemü'l-enbiya" denilmiştir. Bunların arasında sayıları ancak Allâhü Teâlâ'nın bildiği daha birçok peygamberler gelip geçmiştir. Peygamberlerin güzel sıfatları vardır:

Bütün Peygamberler sadıktırlar, her hususta doğru sözlüdürler, asla yalan söylemezler.

Peygamberler emindirler, gerek peygamberlik hususunda ve gerek sair hususlarda her türlü i'timadı hâizdirler. Kendilerinde asla hainlik bulunmaz.

Peygamberler son derece akıllı, fatîn ve kuvvetli görüş ve fevkalâde bir zekâya sahiptirler. Onlarda gaflet düşünülemez. Peygamberler ma'sumdurlar, onlar son derece iffet ve ismet sahibidirler. Onlar gizli aşikâr her türlü günahlardan ve bayağı hallerden tamamen uzaktırlar.

Peygamberler emrolundukları şeriat hükümlerini ümmetlerine olduğu gibi tebliğ etmiş; bildirmişlerdir. Şeriat ahkâmından herhangi birini saklamış veya unutmuş olmaları asla düşünülemez. Öyle bir şey, peygamberlik şanına yakışmaz, onların peygamber gönderilmelerindeki hikmete, ilâhî iradeye uygun düşmez. Artık bütün peygamberleri böylece bilip tasdik etmelidir.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Afiyet Nedir?
« Yanıtla #1177 : 28 Şubat 2014, 12:00:13 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Rabb'inden, dünyâ ve âhirette af ve âfiyet iste. Af ve âfiyet verildiği zaman felâh bulur; muradına -Allâh'ın rızâsına- erersin."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)




26
Şubat Çarşamba 2014

Hicrî: 26 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 13 Şubat 1430

Sultan İkinci Osman Han'ın Tahta Çıkışı (1618)


Afiyet Nedir?

Duada istenecek en mühim şey Allâh'tan günahlarının ve kusurlarının affı ve âfiyettir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Rabbinden dininde, dünyanda ve âhiretinde af ve afiyet iste. Eğer sana bunlar verilirse kurtulmuşsun demektir."

"Yâ Rabbi, beni -faydalı- ilimle zenginleştir, hilimle süsle, takvâ ile itibarlı ve şerefli kıl ve âfiyet ile güzelleştir."

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), amcası Hz. Abbâs'a Allâhü Teâlâ'dan âfiyet niyâz etmesini çok tavsiye ederdi. Zira kendisine âfiyet ihsân olunan kişi dünyada ve âhirette korktuklarından emîn olur, kalbiyle ümîd etmiş olduğu dünyâ ve âhiret selâmetine kavuşur. Bazı İslâm büyüklerinin âfiyeti şöyle tarişer ettiler:

"Afiyet dinin bid'atten, amelin âfetten (onu bozan şeylerden), nefsin şehvetten selâmette olması, kalbin dâima korku ve ümit arasında bulunmasıdır."

"Afiyet, Allâhü Teâlâ'nın seni başkasına muhtâç etmemesi, dîninde kuvvetli, bedenini sağlam kılmasıdır."

"Âfiyet, kalb-i selîm (tertemiz, Allâh'ın sevgisinde hâlis, tamâmen ona teslîm olmuş kalp) sâhibi olmak, Allâhü Teâlâ'ya tevekkül etmektir."

"Âfiyet dinde istikamettir. Sâlihlerle arkadaşlık etmek, sohbetlerinden faydalanmak, nâfile ibâdetlere muvaffak olmaktır. "Âfiyet kalbin Allâhü Teâlâ'nın zikrinde karar kılması ve bir an ondan gâfil olmamasıdır."

"Âfiyet kulun son nefesini kelime-i şehâdetle vermesi, evliya zümresinde haşrolması, sonra cehennem üzerindeki sırat köprüsünü selametle geçmesi, sonra cennete girmesidir. İşte âfiyet budur."

"Âfiyet on şeydir ki beşi dünyada beşi de âhirettedir. Dünyadakiler: Faydalı ilim, sâlih amel, amellerde ihlâs, nimetlere şükür ve Cenâb-ı Hakk'ın kazasına razı olmaktır.

Âhirettekiler: (yüzlerin karardığı günde) Yüz aklığı, mizanında sevabın ağır olması, hesâbın kolaylığı, sırat üzerinden geçmek, cehennemden kurtulmak ve cennetlere girmektir."



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çok Yemek Her Hastalığın Başıdır | Mutfağımız: Mercimek Çorbası
« Yanıtla #1178 : 28 Şubat 2014, 12:02:42 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Çok yemek, hastalığın başıdır, az yemek de tedavinin başıdır."
(Hadîs-i Şerîf, îhyâu Ulûmiddîn)




27
Şubat Perşembe 2014

Hicrî: 27 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 14 Şubat 1430

Şeyhülislam Yahya Efendi'nin Vefatı (1644) • Rus Çarlığının Çökmesi ve Çar II. Nikola'nın Tahttan İndirilmesi (1917)


Çok Yemek Her Hastalığın Başıdır

Allâhü Teâlâ A'raf sûresinin 31. âyetinde "...Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Şüphe yok ki, o (Allah) isrâf edenleri sevmez." buyurmuş, nimetlerinden meşru şekilde istifade edilmesini, fakat israftan kaçınılmasını emretmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

•     "İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfidir.

Mutlaka yemesi gerekirse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes alıp vermeye (havaya) bırakmalıdır."

•   "Dünyada karnını iyice, tıkabasa dolduranlar ahirette en çok açlık çekeceklerdir."

•    "Allâhü Teâlâ'ya en sevimli olanınız, yemesi en az olanınız ve bedeni en hafif olanınızdır."

•   "Ümmetim için en çok korktuğum şeyler, şişmanlık, çok uyumak, tembellik, iman zayışığıdır."

•  "Kişi az yemek yerse, kalbi nur ile doldurulur."

Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Çok yemekten sakınınız. Çünkü o, namazda tembelliğe sevkeder, vücutta hastalığa ve yorgunluğa sebep olur."

•  İbrahim en-Nehaî (rh.) buyurdular:

"Sizden öncekiler üç sebepten helâk oldular: (Faydasız) çok konuşmak, çok yemek ve çok uyumak."

Araplar arasında söylenen bir söz:

"Midesine yemek eken, yorgunluk ve hastalık toplar."


Mutfağımız: Mercimek Çorbası (5 kişilik)

Malzemeler: 1 su bardağı mercimek, 2 küçük soğan, 2'şer adet patates ve havuç, 1çorba kaşığı un, 6 su bardağı su, yarım çay bardağı zeytin yağı.

Hazırlanışı: Mercimek bol tuzlu suyla ovularak berraklaşana kadar yıkanır ve tencereye konur. İçerisine doğranmış soğan, havuç, patates ilave edilerek haşlanır. Bir tavaya yağ ve un konarak hafifçe kavrulur. Haşlanan mercimek üzerine dökülür, suyu ilave edilip kaynatılır. Karıştırılarak pişirilir. Çorba tabaklara konulunca isteyenler; kızartılmış ekmek ekleyebilir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Resûlullâh'ın (s.a.v.) Bir Mucizesi
« Yanıtla #1179 : 28 Şubat 2014, 12:04:47 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Mekke'de bir taş biliyorum. Peygamber olarak gönderilmeden önce bana selam verirdi. Ben hâlâ o taşı biliyorum."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




28
Şubat Cuma 2014

Hicrî: 28 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 15 Şubat 1430

Islahat Fermanı'nın İlanı (1856) • Of ve Çaykara'nın Kurtuluşu (1918)


Resûlullâh'ın (s.a.v.) Bir Mucizesi

Kavminin reîsi, en şereflisi şâir Tufeyl bin Amr ed-Devsî (r.a.) Müslümanların Kureyş müşriklerinin elinden çok sıkıntılar çektiği bir zamanda Mekke-i Mükerreme'ye gelmişti. Kureyşliler ona "Ey Tufeyl, sen memleketimize geldin. (Resûlullâh'ı (s.a.v.) kasdederek) bu adamın da acâyib hali var. Söylediği söz -Kur'ân-ı Kerîm'i kasdediyorlar- sihir gibidir. İnsanı babasından, kardeşi kardeşinden, kocayı karısından ayırıyor. Seninle kavminin arasına -bizde olduğu gibi- bir tefrika düşmesinden korkarız. Sana nasihatimiz, onunla sakın konuşma, sözlerini dinleme." demişlerdi.

Tufeyl (r.a.) der ki: "Vallâhi, bu sözü bana o kadar çok söylediler ki, konuşmamaya, sözünü işitmemeye karar verdim. O derecede ki, Mescid-i Haram'a girdiğim vakit ne olur ne olmaz belki sözlerini duyarım korkusuyla kulaklarıma pamuk bile tıkamıştım. Mescidde Resûlullâh'ı (s.a.v.) gördüm. Kâ'be'nin yanında durmuş, namaz kılıyordu. Ona yakın bir yerde durdum. Sözlerinden bazılarını işitmemek mümkün olmadı. Hoşuma gitti.

Kendi kendime: "Ben, iyiyi kötüyü fark etmeyecek adam değilim. Söylediklerini dinlememe ve güzel bulursam kabul, bulmazsam terk etmeme ne mâni var?" dedim ve bir tarafa gizlendim. Namazını kılıp evine doğru giderken ona kavmimin dediklerini söyledim ve; "Bana ne diyeceksen de." dedim. Bana İslâm'ı teklif etti, biraz Kur'ân-ı Kerîm okudu. Vallâhi, bundan güzel hiçbir söz işitmemiştim. Hemen iman ettim ve dedim ki:

"Yâ Resûlallâh, ben kavmimin reîsiyim. Memleketime dönüp onları da'vet niyetindeyim. Kolaylık olsun diye bana dua et." Bunun üzerine: "İlâhî, onun için bir âyet, bir alâmet yarat." diye dua buyurdu. Mekke'den çıktım. Karanlık bir gecede kavmimin ikâmet ettiği su başına nâzır tepeye vardığımda iki gözümün arasında kandil gibi parlayan bir nur peydâ oldu. İçimden: "Aman, yüzümde olmasın, belki hastalık zannederler." dedim. O nur sopamın başına intikâl etti. Kandil gibi duran o nuru birbirine göstermeye başladılar. Bundan dolayı kavmi kendisine "Zünnûr" namını verdiler. Tufeyl bin Amr (r.a.), kavminin îmânına sebep olmuştu. Hayber Gazası esnasında yetmiş, seksen kişi ile huzur-ı Resûlüllâh'a müşerref olmuşlardır. Bunların arasında -en çok hadîs-i şerîf rivayet etmek şerefine mazhar olan- Ebû Hüreyre de (r.a.) vardı.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Sizden her kim kendisi, çoluk çocuğu hakkında korkudan emniyette, sıkıntı ve hastalıklardan âfiyette olursa, yanında da günlük yiyeceği bulunursa, sanki dünya kendisine verilmiş gibi olur."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




01
Mart Cumartesi 2014

Hicrî: 29 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 16 Şubat 1430

Türk-Afgan Dostluk Anlaşması İmzalandı (1921) • Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin İstiklâli (1992)


Zahirde Halk ile; Bâtında Hak ile

Evliyânın büyüklerinden Ebû Saîd Ebu'l-Hayr Hazretlerine (k.s.); (vefatı h. 440 -m. 1048)

"Falan kimse su üzerinde yürüyor." denildi.

"Bu kolay bir iştir. Balıklar ve kurbağalar da yüzerler." buyurdu.

"Falan kimse havada uçuyor." denildi.

"Kuşlar da havada uçuyor." buyurdu.

"Falan kimse bir anda bir şehirden diğer bir şehre gidiyor." denildi. "İblis de bir anda doğudan batıya gidiyor." buyurdu. "Peki, size göre kemâlât nedir?" denildi.

"Zâhirde halk ile bâtında Hak ile olmaktır." buyurdular. (Hem halkla beraber olmak hem de bir an bile Rabb'inden gâfil olmamak.) Yoksa hâriku'l-âde şeyler göstermekle insan kemal mertebesine kavuşmuş olmaz. (Hazînetü 'l-Esrâr)


Cemâziye'l-Evvel

Yarın idrâk edeceğimiz Cemâziye'l-evvel ayı, kamerî ayların beşincisidir.

Bu ayda mutad evrâd ve ezkâra devâm etmelidir. (Duâ ve îbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


Cemâziye'l-Evvel Ayı İctima'i, Ru'yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1435 yılı Cemâziyelevvel ayı ictima'ı bugün (1 Mart Cumartesi) Türkiye saati ile 10.00'dadır.

Ru'yet yani hilâlin çıplak gözle görülmesi, ise yine bugün (1 Mart Cumartesi) Türkiye saati ile 22.38'dedir.

Hilâl'in görüldüğü yerler: Atlas Okyanusu ve Büyük Okyanusun orta ve kuzey kısmı ile Kuzey Amerika kıtası ile orta Amerika ülkeleri. Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından ilk 6 saat görülemeyecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 2 Mart Pazar günü de Cemâziyelevvel ayının 1'i olmaktadır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hâce Muhammed Bahâiiddin Şâh-ı Nakşibend (k.s.)
« Yanıtla #1181 : 03 Mart 2014, 11:24:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Bir kişi "Yâ Resûlallâh! İnsanların en hayırlısı kimdir?" diye sordu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Ömrü uzun ve ameli güzel olandır." buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




02
Mart Pazar 2014

Hicrî: 1 Cemâziyelevvel 1435 - Rûmî: 17 Şubat 1430

Emir Sultan Hz.lerinin Vefatı (1430) • Rize'nin Kurtuluşu (1918)


Hâce Muhammed Bahâiiddin Şâh-ı Nakşibend (k.s.)

Silsile-i Sâdât'ın on beşinci halkası olan Hâce Muhammed Bahâüddîn Nakşibend (k.s.) Hazretlerinin ismi, Muhammed bin Muhammed Bahâüddîn Şâh-ı Nakşibend el-Üveysî el-Buhârî'dir.

718 (m. 1318) senesinde Buhârâ yakınlarındaki -daha sonra Kasr-ı Arifân adını alacak- Kasr-ı Hinduvân köyünde dünyâya geldi.

Daha, küçük bir çocukken Hâce Muhammed Baba Semâsî (k.s.) onu manevî evlatlığa kabul etmiştir. Şâh-ı Nakşibend Hazretleri bu yolun edeplerini zâhirde Hâce Seyyid Emîr Kilâl'den (k.s.) almıştır. Ancak Hâce Hazretleri hakîkatte ve bâtında "Üveysî"dir; Onu Hâce Abdülhâlık Gucdüvânî (k.s.) Hazretlerinin rûhâniyeti terbiye etmiştir.

Hâce Alâüddin Attâr Hazretleri (k.s.) buyurdular:

"Hâce Bahâüddîn Hazretlerinin irtihâli zamanında Yâsîn-i şerîf okudum. Yarısına geldiğimde nur zâhir olmaya başladı. Kelime-i tevhidle meşgul olduktan sonra son nefeslerini verdiler."

Vefat ettiklerinde yetmiş üç yaşını tamamlayıp yetmiş dört yaşına basmışlardı.

Hazreti Hâce Bahâüddîn doğduğu Kasr-ı Hinduvan köyünde 791 (m. 1389) senesinde Rebîulevvel ayının üçünde, pazartesi günü vefât ettiler.

Hâce Bahâüddîn Hazretlerinin halîfe, mürid ve hizmetçileri pek çok olup adedi mâlum değildir. En faziletli ve en kâmil halîfesi Hâce Alâüddîn-i Attâr ve Hâce Muhammed Pârisâ Hazretleridir. Kendisinden sonra müridlerin terbiyesine Hâce Alâüddîn-i Attâr Hazretleri devam etmiştir.

Buyurdular ki:

"Mina çarşısında elli bin dinarlık alış veriş yapan bir tüccar gördüm, kalbi bir an olsun Allâhü Teâlâ'yı zikirden geri kalmıyordu." "Bizim yolumuz ender bulunan yollardandır. Ürvetü'l-Vuskâ'; sağlam halkadır. Resûlullâh Efendimiz'in (s.a.v.) sünnet-i seniyyesine sarılmaktan, Ashâb-ı Kirâm'ın takip ettiği yolu takip etmekten başka bir şey değildir."



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çok Yemenin Zararları | Mutfağımız | Sağlığımız
« Yanıtla #1182 : 03 Mart 2014, 11:27:22 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Biriniz yemek yerken besmele çeksin. Şâyet yemeğin başında unutursa, (hatırladığı zaman) 'Bismillâhi fî evvelihî ve âhirihî' desin."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




03
Mart Pazartesi 2014

Hicrî: 2 Cemâziyelevvel 1435 - Rûmî: 18 Şubat 1430

Hilafetin Kaldırılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü (1924) • Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kuruluşu (1924)


Çok Yemenin Zararları

Çok yemenin altı zararı vardır:

1-  Kalbinden Allah korkusu gider.

2-  Kalbinden, mahlûkata, yaratılmışlara karşı merhamet hissi kaybolur. Zira o, herkesi tok zanneder.

3-  Allâhü Teâlâ'ya ibadetlerinde gevşeklik olur.

4-   Hikmetli bir söz duyduğu zaman kalbinde bir yumuşama hissetmez.

5-   İnsanlara söylediği hikmetli sözler insanların kalbine tesir etmez.

6-   Hastalıklara sebep olur.

Mutfağımız :.............................................. Ispanaklı Poğaça

Malzemeler: 4 su bardağı un, 1 çay bardağı zeytin yağı, 1 su bardağı ılık süt, 1 paket kuru maya, 1 yumurta, 1 çay kaşığı tuz, 2 yemek kaşığı pekmez, Çörekotu

İçi: 1 bağ ıspanak, 1 orta boy soğan, 2 yemek kaşığı zeytin yağı. Yapılışı: Un ile kuru maya karıştırılır, içine tuz, yumurta, yağ ve süt konup yoğurulur, sıcak bir yerde etrafı sarılıp üstü kapatılır ve mayalanmaya bırakılır.

İçine koymak için soğan ve ıspanak doğranır. Önce soğan kavurulur, sonra üzerine ıspanaklar konup pişirilir, isteğe göre pul biber ve karabiber atılır.

Hamurlar aynı büyüklükte parçalara ayırılır ve her bir hamurun içine malzemesi konup kapatılır. Fırın tepsisine yağlı kâğıt serilip dizilen poğaçaların üzerine pekmez sürüp çörek otu atılır ve önceden 180 derecede ısıtılmış fırında pişirilir.


Sağlığımız: Kantaron Yağı

Cam şişe içindeki sarı kantaron çiçeklerinin üzerine üç parmak geçecek kadar saf zeytinyağı doldurulup ağzı kapatılır ve doğuştan batışa kadar güneş göreceği bir yere bırakılır. Yirmi otuz gün sonra yağın rengi kızarınca süzülür. Yağın içine tekrar çiçek konur ve kırmızı rengi koyulaşır. Süzülür. Üçüncü defa çiçek konur. Yağın rengi kıpkırmızı olur. Osmanlı okçularının yaraların tedavisinde kullandıkları bu terkip her çeşit yaralar, kesikler, ezikler ve morarmalarda kullanılabilir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Rebî' Bin Huseym (r.a.)
« Yanıtla #1183 : 10 Mart 2014, 01:28:53 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"İlim öğrenmek Allâhü Teâlâ katında (nafile) namaz, oruç, hac ve Allah yolunda cihaddan daha faziletlidir."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)




04
Mart Salı 2014

Hicrî: 3 Cemâziyelevvel 1435 - Rûmî: 19 Şubat 1430

Sultan Selahaddin Eyyûbî'nin Vefatı (1193) • Abdülmecid Efendi'nin Sürgün Edilişi (1924)


Rebî' Bin Huseym (r.a.)

Rebî' bin Huseym, Tâbiîn'den ve Abdullâh bin Mesûd Hazretlerinden hadîs rivâyet etmiştir. Künyesi Ebû Yezîd'dir. Kûfe'de vefât etti. Radıyallâhü anh.

Abdullâh İbn-i Mes'ûd hazretleri ona "Ey Ebû Yezîd! Eğer Resûlullâh seni görseydi sever ve yanında yer açardı" buyurup "...o mütevâzıları müjdele" meâlindeki (Hac sûresinin 34.) âyetini okudu.

Hz. Rebî', nâmahrem kadınlara asla bakmazdı. Dâimâ başı önünde yürüdüğünden insanlar onu âmâ (kör) zannederlerdi.

İlim almak için yirmi seneden fazla Abdullâh İbn-i Mesûd Hazretlerinin evine gitti. Ne zaman kapıya gelse Hz. İbn-i Mes'ûd'un cariyesi 'âmâ dostun geldi' derdi. Yine bir gün 'âmâ dostun geldi' deyince Hz. İbn-i Mes'ûd güldü ve:

"O âmâ değildir. Allâh'ın yasakladığı şeye bakmamak için gözünü yumar" buyurdu.

Gâyet cömert ve zâhid idi. Bir şey isteyene kendi hoşuna gidenden verirdi.

Yirmi seneden fazla yanında bulunan birisi ondan asla fena bir söz işitmediğini bildirmiştir.

Bazı geceler Kur'ân-ı Kerîm okurken bir azâb âyetine geldiğinde onu geçemez, onu okuyarak sabahlardı.

Hz. Rebî'e: "İnsanlara nasihat etseniz" denildi;

"Muhakkak insanlar başkalarının günahları için Allâh'dan korkarlar da kendi günahlarına dönüp bakmazlar. Ben kendi nefsimden asla memnun ve râzı değilim. Ancak onu kötülemeyi bitirdiğim zaman insanlara sıra gelir." dedi.

Hz. Rebî ailesine 'bana şu yemeği hazırlayın' demezdi. Bir gün ailesine meyveli bir tatlı hazırlamalarını söyledi. Hazırladıklarında onu belâya uğramış bir komşusuna gönderdi. Adam onu iştahla, ağzının suları akarak yedi. Ailesi Hz. Rebî'e bu adam ne yediğini bilmez, deyince Hz. Rebî "Lâkin, Allâh bilir" dedi.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İslâm Nimeti
« Yanıtla #1184 : 10 Mart 2014, 01:32:43 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"...İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'a râzı oldum..."
(Mâide Sûresi, âyet 3)




05
Mart Çarşamba 2014

Hicrî: 4 Cemâziyelevvel 1435 - Rûmî: 20 Şubat 1430

Yeşilay'ın Kuruluşu (1920)


İslâm Nimeti

Allâhü Teâlâ'nın kullarına ihsan ettiği en büyük nimet İslâm dinidir. İslâm dininin nimetleri çoktur:

Müslüman, Cenâb-ı Hakk'a şanına layık olarak inanmış ve onu tazim etmiş, kendi acizliğini ve kulluğunu bilmiş olur. Buna göre her işinde Allâh'a tevekkül ve itimad eder, korku ve ümid arasında ona bağlanır, evhâma ve batıl hayallere sapmamış olur.

Allâhü Teâlâ'nın sıfât-ı sübûtiyyelerine inanacağından söz ve fiillerinde Cenâb-ı Hakk'ın Semî' (her şeyi işitici) ve Basîr (her şeyi görücü) sıfatlarına karşı edeble hareket eder. İçini Allâhü Teâlâ'nın Alîm sıfatına karşı istikamette tutar. Allâh'ın her emrine tazim ve itina eder, halkla olan muamelelerinde de şefkatle ve hakkaniyetle hareket eder. Herkesi kendi gibi Allâh'ın kulu bilir, kimseye yan bakmaz ve can yakmaz.

Son peygamber Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.v.) iman etmiş olduğundan hiçbirini ayırmaksızın bütün peygamberleri de tasdik etmiş olur.

Kadere inandığından başına bir keder ve musibet geldiğinde rızâ göstererek tesellî bulur, acısı uzun sürmez, Allâh'ın ihsanından aslâ ümidini kesmez.

Âhirete imanı olduğundan dünyada başına gelen musibetler ne kadar artsa ümitsizliğe düşmez. İntihara teşebbüs etmez, Allâh'ın âhiretteki mükafatına ereceğini bildiğinden sabırlı olur.

Resûlullâh (s.a.v.) Efendimize ve sünnetine uyar, onun siyerini ve Ashâbının hayatlarını okuyup araştırır. Nihâyetinde de güzel ahlâkların tahsili yolunda bulunup hikmet, iffet, şecâat, cömertlik gibi üstün ahlâklarla süslenir. Bu fani alemin geçici lezzetlerine göz dikmez, dünyayı âhiretin tarlası bilir, gücü yettiğince hayırlı işler yaparak ardında güzel ad bırakmaya çalışır.

Cenâb-ı Hakk'ı zikrettiğinden kalbi Allâh'ın zikriyle nurlanır. Sanatı, ticareti ve hiçbir işi onu Allâh'ı zikirden alıkoymaz. (Nimet-i îslâm, M. Zihni Efendi)