Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063967 defa)

0 Üye ve 248 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kabrinde Azab Olunan İki Kişi | Tarihî İtiraflar
« Yanıtla #1140 : 20 Ocak 2014, 01:23:47 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Resûlallâh (s.a.v.) "Allâhü Teâlâ, bir kuluna hayır murad ettiği zaman ölmeden önce onu temizler" buyurdular. "Yâ Resûlallâh! Kulun temizlenmesi nasıl olur," denildi. "Allâhü Teâlâ ona sâlih bir amel ilhâm eder de o kul o ameli işlerken ruhunu alır." buyurdular.
(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr)




20
Ocak Pazartesi 2014

Hicrî: 19 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 07 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan Birinci Mustafa Han'ın Vefatı (1639) • Darulaceze'nin Kuruluşu (1895)


Kabrinde Azab Olunan İki Kişi

Koğuculuk yapmak (laf taşımak), kabir azabına sebeptir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kabrinde azab olunan iki kişi görmüşler. Birinin koğuculuk yaptığı için diğerinin de istibra yapmadığı (idrardan sonra akıntının kesilmesini sağlamadığı) için azab olunduğunu bildirmişlerdir.

Tarihî İtiraflar

İsveç kralı Demirbaş Şarl, Rus çarı I. Petro'ya karşı giriştiği Poltava muharebesini kaybedince Bender'e gelip Osmanlı'ya ilticâ etmiştir (1709).

İsveç kralı Demirbaş Şarl Rusya ile yapılan Pruth Antlaşması (1711) sonrasında memleketine gönderilmek istenmişse de Türk-Rus münâsebetlerinin düzelmesine mâni olmak ve hattâ İstanbul'daki elçileriyle pâdişahı harbe teşvik etmek maksadıyla gitmemiştir. Bunun üzerine Bender'den Dimetoka'ya getirilmiştir. 5 sene mülteci olarak Türkiye'de kalan İsveç kralı Demirbaş Şarl memleketine gitmeye ikna edilince Üçüncü Ahmed'den birçok ihsanlar almış ve 600 kişilik bir Türk müfrezesinin himâyesinde Dimetoka'dan yola çıkarak Eşak'daki 2500 askerini de alıp Erdel üzerinden memleketine götürülmüştür. (1714) Demirbaş Şarl Osmanlılar hakkında şunları söylemektedir:

"Poltava'da esir oluyordum. Bu, benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ Nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi. Önümde su, ardımda düşman, tepemde cehennemler püsküren güneş!.. Gene kurtuldum. Fakat bugün esirim, Osmanlıların esiriyim. Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler. Ayağımda zincir yok. Zindanda da değilim. Hürüm, istediğimi yapıyorum.

Lâkin gene esirim; şefkatin, ulüvv-i cenâbın, asaletin, nezaketin esiriyim. Osmanlılar beni işte bu elmas bağa sardılar. Bu kadar şefkatli, bu kadar âlîcenab, bu kadar asil ve bu kadar nazik bir milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak, bilsen, ne kadar tatlı!.."




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şeytanın Hilelerinden | Nükte: Saadetin Esası | Mutfağımız
« Yanıtla #1141 : 22 Ocak 2014, 02:07:33 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Nefsim kudretinde olan Allâhü Teâlâ'ya yemîn ederim ki, ben kendisine (anasından) babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiçbiriniz (hakîki îmân ile) îmân etmiş olmaz."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




21
Ocak Salı 2014

Hicrî: 20 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 08 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan Üçüncü Mustafa Han'ın Vefatı, Sultan Birinci Abdülhamid Han'ın Tahta Çıkışı (1774) • Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın Vefatı (1918)


Şeytanın Hilelerinden

Bir gün İblis, Yahyâ Aleyhisselâm'a geldi.

Yahya Aleyhisselâm onun üzerinde çeşitli çengeller gördü; "Bunlar nedir?" diye sordu.

"Bunlar insanoğlunun hoşlandığı şeylerdir. Nefsine aldanan insanları bunlarla avlarım." dedi.

"Benim için orada bir şey var mı?" diye sordu.

"Karnını iyice doyurduğunda, namazdan ve zikirden gevşeklik göstertiriz." dedi.

"Başka bir şey var mı?" diye sordu. "Hayır" dedi.

Yahya Aleyhisselâm;

"VAllahi ben bundan sonra karnımı asla doyurmam." dedi.

İblis de; "VAllahi ben de bundan sonra hiçbir Müslüman'a asla doğruyu söylemem." dedi.

NÜKTE: ................................................................ Saadetin Esası

Meşhur şair Hersekli Arif Hikmet merhum şöyle dermiş: "Birçok seyahat ettim, birçok âlimler gördüm, her mesleğe vâkıf oldum, birçok paralar sarf ettim, zevk ve safa sürdüm, dünyanın soğuk ve sıcağını tecrübe ettim, saadetin esası olarak şu dört şeyi buldum: Sıhhat, hesabını bilmek, güzel ahlâk ve kalbi Allâh'ın zikriyle meşgul etmek."

MUTFAĞIMIZ:..................... ISPANAKLI KAYGANA DÜRÜMÜ

Malzemeler: 2 yemek kaşığı tereyağı, 1 bağ ıspanak, 3 adet yumurta, 1 çay kaşığı tuz, yarım bağ dereotu, 1 su bardağı un, 1 yemek kaşığı zeytinyağı, 4 su bardağı süt.

Hazırlanışı: İnce doğranan ıspanak ve dereotu sütle birlikte karıştırılır. Yumurta, eritilmiş tereyağı ve tuz ilave edip karıştırmaya devam edilirken içine azar azar un ilave edilerek kek hamurundan daha sulu bir hamur elde edilir.

Isıtılmış ve hafif yağlanmış tavaya hamurdan 1 kepçe dökülür. İki tarafı da piştikten sonra içine börek içlerinden peynirli veya haşlama patates v.b bir çeşit koyup dürüm yapılır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İlmin Fazileti
« Yanıtla #1142 : 22 Ocak 2014, 02:10:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"İlim öğrenmek Allâhü Teâlâ katında (nafile) namaz, oruç, hac ve Allah yolunda cihaddan daha faziletlidir."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)




22
Ocak Çarşamba 2014

Hicrî: 21 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 09 Kânûn-ı Sânî 1430

Yavuz Sultan Selim Han'ın Ridaniye Zaferi (1517) • Baytar Mektebi'nin Açılışı (1842)


İlmin Fazileti

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

•  (Kâmil) Âlimler, peygamberlerin vârisleridirler.

•   İnsanların en üstünü mü'min âlimlerdir ki kendisine ihtiyaç duyulsa fayda verir, kimse muhtaç olmasa bile ilmi kendisine faydalı olur.

•  Îmân uryan (çıplak)dır. Elbisesi takvâ, ziyneti ve süsü hayâ, meyvesi ise ilimdir.

•  İnsanların peygamberlik derecesine en yakın olanı ilim ehli ve cihâd ehli olan kimseler (İslam dininin yayılmasına hizmet edenler)dir.

•   Kıyâmet gününde üç zümre şefâat eder: Önce peygamberler, sonra âlimler, sonra şehitler.

•   Muhakkak melekler -yaptıklarından hoşlandıkları için- kanatlarını ilim talebesinin ayakları altına sererler.

•  İlimden bir bâb (bir mesele) öğrenerek sabahlaman yüz rek'at namaz kılmandan hayırlıdır.

•   İlim talebesi olarak vefât eden kişi, Kurân-ı Kerîm'i ezberlememişse hafaza meleklerine kabrinde ona Kurân öğretip ezberletmeleri emredilir. Kıyâmet gününde de Cenâb-ı Hak onu Kurân ehliyle beraber diriltir.

•  Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazret-i Muâz'ı Yemen'e gönderirken şöyle buyurdular: "Allâhü Teâlâ'nın senin (vesilen)le bir adamı hidâyete erdirmesi senin için dünya ve içindeki her şeyden hayırlıdır."

•  İbn-i Abbâs hazretleri buyurdu: Âlimlerin diğer mü'minler üzerine altı yüz kat derecesi vardır. İki derece arası beş yüz senelik mesâfedir.

•  İmâm-ı Gazâlî rahimehullâh buyurdu: "Yiyecek, su ve ilaç verilmediği zaman hasta öldüğü gibi üç gün ilim ve hikmet verilmediği zaman da kalpler ölür. Çünkü cesedin gıdası yemek içmek olduğu gibi kalbin gıdası da ilim ve hikmettir, kalbin hayatı bunlar ile devam eder. Kim ilmi kaybederse kalbi hastadır, ölümü muhakkaktır. Bunun farkında da olmaz. Zira dünya meşguliyetleri hislerini kapatır. Ölüm, meşgûliyetleri ve perdeyi kaldırdığı vakit büyük elem duyar, nihâyetsiz pişmanlıklara düşer."



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Selamdan Daha Büyük Hediye mi Olur?
« Yanıtla #1143 : 23 Ocak 2014, 00:37:00 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Îmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (hakkıyla) iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size bildireyim mi? Aranızda selâmı yayınız!"
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




23
Ocak Perşembe 2014

Hicrî: 22 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 10 Kânûn-ı Sânî 1430

Sinan Paşa'nın Şehâdeti (1517) • İttihatçıların Bâbıâlî Baskını (1913)


Selamdan Daha Büyük Hediye mi Olur?

Ashâb-ı Kirâm'dan Eş'as bin Kays ve Cerîr bin Abdullah el-Becelî (r.anhümâ), Medâyin şehrinin Hus nâhiyesinde bulunan Selmân-ı Fârisî Hazretlerini ziyarete gelip selam verdiler, "Selmân-ı Fârisî siz misiniz?" diye sordular. "Evet," buyurdu.

"Siz Resûlullâh'ın (s.a.v.) Ashâbından mısınız?" dediler.

"Bilemiyorum," deyince gelenler "Herhalde bizim aradığımız zat bu değil." dediler. Bunun üzerine Selmân-ı Fârisî Hazretleri,

"Sizin aradığınız kişi benim. Ben Resûlullâh'ı (s.a.v.) gördüm, onun sohbetlerinde bulundum. Fakat onun Ashâbı, onunla beraber cennete giren kimsedir. Buyurun, ne istiyorsunuz?" dedi.

"Biz, Şam'daki kardeşinin yanından geliyoruz." dediler.

"O kim?" dedi. "Ebu'd-Derdâ." dediler.

"Peki, sizinle gönderdiği hediye nerede?" diye sordu.

"Bizimle bir hediye göndermedi" dediler.

"Allâh'tan korkun ve emâneti teslim edin. Şimdiye kadar onun yanından gelip de bana hediye getirmeyen hiç kimse olmadı." buyurdu.

"Bu hususta bize fazla ısrar etmeyin. Ancak bizim yanımızdaki mallarımızdan istediğini alabilirsin." dediler.

"Ben sizin malınızı istemiyorum. Ebu'd-Derdâ'nın sizinle gönderdiği hediyeyi istiyorum," dedi.

"VAllahi bizimle bir şey göndermedi. Sadece 'Gideceğiniz yerdeki zat öyle bir kişidir ki, Resûlullâh (s.a.v.) onunla beraber olduğu zaman başka hiç kimseyi aramazdı. O zatın yanına gittiğiniz zaman ona selamımı söyleyin.' dedi. Selmân-ı Fârisî (r.a.); "Sizden istediğim hediye bu selamdan başka ne olabilir? Hangi hediye Allah tarafından mübârek, hoş bir sağlık temennîsi olan selamdan daha faziletli olabilir?" buyurdu. (Ebû Nuaym, Hilyetü'l- Evliyâ, 1/201.)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazret-i Ali (Kerremallâhü vecheh)
« Yanıtla #1144 : 24 Ocak 2014, 01:03:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: "Duyduğu her şeyi söylemesi, kişiye günah olarak yeter."
(Hadîs-i şerîf, Sahîh-i Müslim)




24
Ocak Cuma 2014

Hicrî: 23 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 11 Kânûn-ı Sânî 1430

Hz. Ali (K.V.), Kûfe Camii'nde Şehid Edildi (661) • Haliç'in Donması (1621)


Hazret-i Ali (Kerremallâhü vecheh)

Hulefâ-yı Râşidîn'in dördüncüsü Ali bin Ebû Tâlib'dir. Vâlidesi Fâtıma binti Esed bin Hâşim'dir.

Hz. Ali (k.v.) dünyaya geldiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onun ismini "Ali" koydular.

Hz. Ali'ye 'kerremallâhü vecheh' denilmesinin iki sebebi vardır. Birinci sebebi: Ana ve baba cihetinden Hâşimî; yani Resûlullâh'ın (s.a.v.) aşireti Hâşimoğullarından olmasıdır.

İkinci sebebi ise hiç puta tapmamış, henüz bülûğa ermeden, on yaşında Müslüman olmasıdır.

Hazret-i Ali'nin fazîletleri çoktur, saymakla bitmez.

Gâyet zâhid idi, asla dünyaya meyletmemişti.

Hz. Ali, Basra valisi Osmân bin Hanîfe yazdığı mektupta: "İyi biliniz ki sizin bu halifeniz şu dünyadan eski iki kat elbiseyle yetindi. Açlığının şiddetini bir iki lokma ekmekle geçiştirdi. Eti de senede sadece kurban günlerinde yemektedir." buyurmuş, Müslümanları zâhid olmaya; dünyaya rağbet etmemeye davet etmiş idi. Hz. Ali gâyet cömert idi. Hz. Hâlid'e Seyfullâh dendiği gibi ona da cömertliğinden ve şecaatinden dolayı Esedullâh (Allâh'ın aslanı) denilir. Zira şecâat, sehavetten (cömertlikten) ileri gelir.

Fahr-i Âlem hazretleri (s.a.v.) Tebük'e giderlerken Hz. Ali'yi (k.v.) Medine'de yerine vekil olarak bıraktı. Hz. Ali (k.v.): "Yâ Resûlallâh, beni çocuk ve kadınlar arasında mı bırakıyorsunuz?" deyince:

"Ey Ali! Sen benim yanımda, Mûsâ yanında Hârûn aleyhimesselâm gibi olmak istemez misin? Şu farkla ki benden sonra peygamber gelmez." buyurdular. Yani Hz. Mûsâ (a.s.) Tûr dağına gittiğinde yerine İsrailoğullarına Hz. Hârûn'u (a.s.) vekil bırakmış idi.

Hicretin kırkıncı senesi Ramazân ayının on yedisinde Cuma gecesi sabah namazına giderken suikastta yaralandı. O yaradan dolayı pazar gecesi şehîd oldular. Namazını oğlu Hz. Hasan kıldırdı.

(Kerremallâhü vecheh)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kur'an-ı Mübîn'in Hakikatlerinden
« Yanıtla #1145 : 27 Ocak 2014, 02:13:31 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Allâhü Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm(i okuyup onunla amel etmeleri) sebebiyle bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da (Kur'ân'la amel etmemeleri sebebiyle) alçaltır."
(Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim)




25
Ocak Cumartesi 2014

Hicrî: 24 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 12 Kânûn-ı Sânî 1430

Sırpsındığı Zaferi (1364)


Kur'an-ı Mübîn'in Hakikatlerinden

Kur'ân'ın insanlara bildirdiği emirler ve tavsiye ettiği hikmetler, hakikatler pek çoktur. Bunlar şöyle hulâsa edilebilir: Kur'ân-ı Mübîn, insanlara Allâhü Teâlâ'nın varlığını, birliğini, büyüklüğünü ve kudsiyetini bildirir.

Kur'ân-ı Hakîm, insanları ilme, irfana, tefekküre; düşünmeye davet eder, insanlara gaflet içinde kalmamalarını, Hak Teâlâ'nın hikmetine, kudretinin eserlerine bakmalarını emreder.

Kur'ân-ı Azîm, insanlara gönderilmiş olan Peygamberlerin bir kısmına dair malûmat verir. Onların yüksek vazifelerini nasıl başardıklarını ve bu vazifeler uğrunda ne kadar fedakârlıkta bulunduklarını bildirir, bütün insanların Hâtemü'l-Enbiya Hazretlerine tâbi olmalarını; uymalarını emreder. Kur'ân-ı Mübîn, geçmiş ümmetlere ait en ibretli hâdiseleri, tarihî vakaları bildirir, insanları ibret almaya davet eder, günahkâr kavimlerin pek korkunç âkibetlerini haber verir. Kur'ân-ı Mübîn, Müslümanlara, düşmanlarına karşı daima kuvvetli bulunmalarını, her türlü müdafaa vasıtalarını hazırlamalarını ihtar eder. İcabı halinde cihad meydanlarına atılmalarını, yurtlarını, maddî ve manevî varlıklarını can ile, mal ile korumaya gayret etmelerini emreder.

Kur'ân-ı Hakîm; medenî, içtimaî hayatın intizamı için lâzım gelen esasları, hükümleri bildirir, insanlardan birtakım haklara, vazifelere riayet etmelerini ister.

Kur'ân-ı Mübin, Hak Teâlâ'nın emirlerini, nehiylerini kabul edip ona göre hareket eden îman sahipleri için dünya ve ahiret nimetlerini müjdeler, imansız vicdanlar için de hazırlanmış bulunan kötü âkibetleri, cehennem azaplarını hatırlatır.

Beşeriyet âlemi ne kadar yükselirse yükselsin hiçbir vakit, Kur'ân'ın ulvî talimatından müstağni bulunamaz. Bu talimata muhalif şeyler ise haddizatında yükselme değil, bir alçalmadır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"İnsanlara öğretmek için ilimden bir meseleyi öğrenen kimseye yetmiş sıddîk sevabı verilir."
(Hadîs-i Şerîf, îhyâu Ulûmi'd-Dîn)




26
Ocak Pazar 2014

Hicrî: 25 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 13 Kânûn-ı Sânî 1430

Büyük Tarihçi ve Muhaddis İbni Asâkir (R.H.)'in Vefatı (1176) • Karlofça Antlaşması (1699) • Televizyonun Îcâdı (1926)


İsmail Müfid Efendi (istanbûlî)

Aslen İstanbullu olup tahsilini tamamladıktan sonra Mekke ve İstanbul Mollalığına nail olmuştur. Hayatını müderrislik ile ve eser yazmakla geçiren gayretli bir âlimdir. "Eylesün Yezdân Müfid'i rahmetinden müstefid" mısraının delalet ettiği hicri 1217 (M. 1802) tarihinde vefat ederek Davutpaşa Camii avlusuna defnedildi. Nakşibendî tarikatına mensup idi. Eserlerinden bazıları şunlardır:

Tefsir-i Beyzâvî Hâşiyesi, Sûre-i Nebe' Hâşiyesi, Nevevî'nin Hadîs-i Erbaîn şerhi, Şemail-i Şerif şerhi, Delâil-i Hayrât şerhi, Ahlâk-ı Adudiyye Şerhi, Pend-i Attar Şerhi, Kenzü'l-Ummal ihtisarı, Kuduri Tercümesi, Molla Cami'nin Levayıh tercümesi, Bursalı Dede Efendi'nin Siyaset-i şer'iyye tercümesi gibi birçok eseri ve şiirleri vardır.

Şiirlerinden bir kıt'a:

Bak saate, bir dakika fevt eylemeyip Oynatmada rakkası derunde her gâh Miftah-ı inabetle kur işit sende, Dil saatini bisavt-i Allah Allah...

(Bir dakika geçirmeden rakkası oynatan saate bak ve sen de bir üstaza inabet ile kalb saatini kurup Allah Allah sesini işit.)


Çocuklar, Televizyon-Bilgisayar

Küçük çocuklar mümkün mertebe televizyon ve bilgisayar gibi elektronik cihazlardan uzak tutulmalıdır. Televizyon veya bilgisayar vs. saatleri her gün aynı ve sınırlı saatlerde çocuk için en faydalı program seçilerek ebeveyn kontrolünde yapılmalıdır. En güzeli ebeveynin çocuğa örnek olmasıdır. Televizyon ve bilgisayar lüzumu halinde açılmalı, kullanılmadıkça açık bulundurulmamalıdır.


Beyit:

Ben akıldan isterim delâlet, Aklım bana gösterir dalâlet. (Fuzûlî)

Delâlet: Yol görsterme, rehberlik. Dalâlet: Yoldan sapma, azma




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberlere îman | İsimlerimiz
« Yanıtla #1147 : 27 Ocak 2014, 02:27:37 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Peygamber, Rabb'inden ne indirildi ise ona îman getirdi. Mü'minler de; her biri 'Allâh'a ve meleklerine ve kitaplarına ve peygamberlerine: 'Peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırmayız.' diyerek îmân getirdiler..."
(Bakara Sûresi, âyet 285)




27
Ocak Pazartesi 2014

Hicrî: 26 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 14 Kânûn-ı Sânî 1430

Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu (1299) • Üçüncü Mehmed Han'ın Tahta Çıkışı (1595) • Şâir Nef'î'nin Vefatı (1635)


Peygamberlere îman

Müslümanlığın esaslarından biri de bütün peygamberlere îman etmektir.

Allâhü Teâlâ'nın kullarına dinini bildirmekle vazifelendirdiği pek muhterem insanlardan her birine "Peygamber" denilmiştir. Bu zatların Hak Teâlâ tarafından peygamber olarak gönderilmiş oldukları bir takım mucizeler ile sabit olmuştur.

Allâhü Teâlâ'nın ilk peygamberi Hazret-i Âdem Aleyhisselâmdır.

Son ve en büyük peygamberi de bizim sevgili peygamberimiz Hazret-i Muhammed âleyhisselâmdır. Bunların arasında sayılarını ancak Allâhü Teâlâ'nın bildiği daha birçok peygamberler gelmiştir. Peygamberlere îman etmeyen kimse, Allâhü Teâlâ'ya da îman etmiş olmaz. Çünkü Allâhü Teâlâ'ya (kabul edeceği şekilde) îman etmenin yolunu insanlara bildiren ancak Peygamberlerdir. Kendi aciz akıllarını bu hususta rehber edinmek isteyenler, Hakka eremezler, dalâlette kalırlar.

Hattâ Peygamberlerden yalnız birine inanmamak, hepsini inkâr etmek gibidir ki, insanı îmandan mahrum bırakır.

Allâh'ın en son ve en büyük Peygamberi olan Muhammed Mustafa'nın (s.a.v.) hayatı gün gibi parlak bir surette ve bütün milletlerce malûm bulunmaktadır. Artık bugün hiçbir millet, din hususundaki cehaletinden dolayı mazur sayılamaz. Bugün her millet için o büyük Peygamberin dinini kabul etmek en birinci vazifedir. Onun Peygamberliğini, yüksekliğini tasdik ederek gösterdiği doğru yola gitmelidir. Bu vazife ne zaman hakkı ile yerine getirilirse, insanlık âlemi o zaman kurtulur, o zaman hakiki medeniyete, bitmez, tükenmez bir saadete erişmiş olur.

İsimlerimiz: Erkek: Kâmil, Kız: Kâmile



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sıddîk-ı Ekber Hz. Ebû Bekrin (r.a.) Fazileti
« Yanıtla #1148 : 02 Şubat 2014, 03:57:53 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ebû Bekir'in imanı yeryüzü halkının imanı ile tartılsa elbette onların imanından ağır gelir."
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü 'l-Imân)




28
Ocak Salı 2014

Hicrî: 27 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 15 Kânûn-ı Sânî 1430

Yavuz Sultan Selim Han'ın Mısır'ı Fethi (1517) • Mülkiye Mektebi'nin Açılışı (1854)


Sıddîk-ı Ekber Hz. Ebû Bekrin (r.a.) Fazileti

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri Sahâbe-i Kirâm'ın Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) en faziletli olduğu hususunda ittifak ettiklerini bildirmiş ve İmam Şâfiî'nin (rh.): "Resûlullâh'ın (s.a.v.) âhirete irtihâlinden sonra Ashâb- ı Kirâm çaresiz kalmışlardı. Yeryüzünde Hz. Ebû Bekir'den daha faziletli birini bulamamışlar ve ona bîat etmişlerdir." buyurduğunu nakletmişlerdir. (Mektûbât-ı Şerîfe, 1/M. 59)

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, İmam-ı Şâfiî Hazretlerinin bu sözünün, Sahâbenin Hz. Ebû Bekir'in fazileti hususunda ittifak ettiklerini açıkça beyan ettiğini, bu hususta icmâ olduğunu ve onun Sıddık-ı Ekber olduğunu bildirmiş ve İmâm-ı Rabbânî Hazretleri Hz. Ebû Bekir (r.a.) hakkında sık sık "Sıddîk-ı Ekber" ifadesini kullanmıştır. Onun derecesini yükselten Allah yolunda gösterdiği fedâkarlık ve gayretlerine şöyle işaret buyurdular:

"Peygamberlerden sonra bu ümmet içinde en büyük fazilete sahib olan Sıddîk-ı Ekber'dir. Çünkü o, bütün malını Allah yolunda harcamakta, Allah yolunda harb etmekte, pek fazla gayret göstermekte, fitne ve fesâdı ortadan kaldırmakta herkesi geçmiştir. Bunların tamamını, İslâm dinini kuvvetlendirmek ve Alemlerin Efendisine (s.a.v.) yardım etmek için yapmıştır. Böylece onun diğer Ashâb üzerine fazileti herkesçe kabul edilmiştir." (Mektûbât-ı Şerîfe, 2/M. 99) Fırka-i Nâciye olan Ehl-i sünnet ve cemâat îtikadında peygamberlerden sonra insanların en faziletlileri Ashâb-ı Kirâmdır. Onlar içinde de en faziletli olanları sırasıyla Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osmân ve Hz. Ali'dir. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdular ki:

"Ey kurtuluşa ermek isteyen kimse! 'Tafdîlü'ş-Şeyhayn' yani Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in, Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi olduğuna inanmak ve 'Muhabbetü'l-Hateneyn' yani peygamberimizin damatları Hz. Osmân ve Hz. Ali'yi sevmek Ehl-i sünnet ve cemaatin alâmetlerindendir." (Mektûbât-ı Şerîfe, 1/M. 202)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Muhakak Şirk En Büyük Zulümdür"
« Yanıtla #1149 : 02 Şubat 2014, 04:01:50 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ve zulüm etmiş olanlara meyil etmeyiniz. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allâhü Teâlâ'dan başka yardımcılarınız yoktur. Sonra (dokunacak ateşten) kendinizi kurtaramazsınız."
(Hûd Sûresi, âyet 113)




29
Ocak Çarşamba 2014

Hicrî: 28 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 16 Kânûn-ı Sânî 1430

Türkçe Ezanın İlk Defa Fatih Câmii'nde Okutturuluması (1932)


"Muhakak Şirk En Büyük Zulümdür"

İnsanlar dünya menfaati için zalimlere muhabbet göstermemelidir. Allâhü Teâlâ'nın "Zalimlere meylederseniz ilâhî azaba uğrarsınız." ikazını düşünerek onlar ile oturup kalkmamalı, onların hareketlerini doğru görmemeli, onların yollarına gitmemelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Zulüm üç nevidir.

1- Bir zulüm vardır ki, onu Cenâb-ı Hak asla mağfiret buyurmaz. Bu şirkten ibarettir. Allâhü Teâlâ "Şirk, büyük bir zulümdür." (Lokman S. âyet 13) diye buyurmuştur.

2- Bir zulüm de vardır ki, onu Allâhü Teâlâ dilerse mağfiret buyurur. Bu kulların kendileriyle Rab'leri arasındaki hususlarda kendi nefislerine yaptıkları zulümdür.

3- Bir zulüm de vardır ki, onu affetmez. Bu kullardan bazılarının bazıları hakkında yaptıkları zulümdür ki, bunlardan bazıları, bazılarından haklarını almadıkça bunları bağışlamaz."

İnsan, şirke düşüren, küfre götüren şeylerden son derece sakınması lâzımdır. Allâh'tan başka ilahlara inanıp şirk üzere ölenler cehennemde ebedî azap olunacaklardır. Bu ceza, Allâhü Teâlâ'nın zatının inkar neticesidir.

Hak Teâlâ hazretlerine karşı mükellef olduğumuz vazifeleri yapmayan mü'minler de nefislerine zulmetmiş, Allâhü Teâlâ'ya karşı nankörlük yapmış olacaklarından azab olunurlar. Şu kadar var ki, bunların azabı ebedî değildir. Cenâb-ı Hak bunların bir kısmını bir müddet azap ettikten sonra affeder. Bir kısmını da hiç azap etmeden mağfiret buyurur. Fakat hiçbir insan, kendi hakkında ne yolda muamele olunacağını bilemediği için kulluk vazifelerinde kusur etmemeye çalışmalıdır.

İslâmiyet, herkesin malına, canına, hürriyetine, namusuna riayet edilmesini katî surette emretmektedir. Güzel bir terbiyeye ve itikada sahip olan, Allâhü Teâlâ'nın azabından korkan, ahiret gününe iman eden, ilâhi adaletin muhakkak tecelli edeceğine inanan bir insan, kul hakkına asla cür'et edemez. Şayet kendisinden böyle bir hareket zuhur etse hemen pişman olur ve tevbe eder.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Duâ ibadetin Özüdür"
« Yanıtla #1150 : 02 Şubat 2014, 04:04:30 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: "Duâ ibâdetin ta kendisidir."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)




30
Ocak Perşembe 2014

Hicrî: 29 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 17 Kânûn-ı Sânî 1430

Hitler'in İktidâra Gelmesi (1935)


"Duâ ibadetin Özüdür"

Duâ, Allâhü Teâlâ'ya tezellül, iltica ve kulluğunu göstermektir. Duâ İslam'ın sünnetlerindendir.

Hadîs-i Şerîfde "Cenâb-ı Hak katında duâ kadar kıymetli ve itibarlı şey yoktur. Muhakkak duâ ibadetin iliğidir."

buyurulmuştur. Yani bedenin kemikleri ilikle ve beden de kemikle dik durabiliyorsa, ibadet de duâ ile tamam olur. Bundan dolayı her ibadet duâ ile bitirilmelidir.

Duâ mü'minin silahıdır. Hadîs-i Şerîfte: "Size düşmanınızdan kurtaracak, rızıklara kavuşturacak şeyi bildireyim mi? Allâhü Teâlâ'ya gece ve gündüz duâ edersiniz. Zira duâ mü'minin silahıdır," buyurulmuştur.

Duâ, inmiş ve inmemiş belaya fayda verir. Muhakkak bela kula iner, duâ onu karşılar da kıyâmete kadar onunla savaşır, onu defeder, geri çevirir.

Duâ belayı hafifletir, ona karşı sabra vesile olur. Duânın bazı adabı vardır:

En birincisi helal yemektir. Hz. Sa'd bin Ebî Vakkâs (r.a.), Resûlullâh Efendimiz'den (s.a.v.) duâsı makbul olanlardan olması için duâ etmesini istedi.

"Yâ Sa'd, haramlardan sakın. Zira midesine haram lokma giren her kişiden kırk gün duâ kabul olunmaz" buyurdular. Duâ, ihtiyaçların görülmesinin anahtarıdır, o anahtarın dişleri de helâl lokma yemek ve helal giyinmektir.

Duânın diğer adabı, günah ve hatalardan çok tevbe etmek ve istenilen şeyde acele etmemek, duadan usanmamaktır.

Duâ edilen şeyin hemen verilmemesi ya mukadder vakti gelmediğinden veya Cenâb-ı Hakk'ın kulunun yalvarmasını sevdiğinden yahut Cenâb-ı Hakk'ın bildiği başka bir hikmettendir. Kula düşen, duâsında ısrar ve ilticaya devam etmektir. Bir kimseye duâsının karşılığı dünyada verilmese âhirette sevabını alır. Duâ için faziletli vakitleri gözetmeli, faziletli makamlarda duâyı ganimet bilmelidir.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
"Fâtihâ sûresi her derde şifadır."
(Hadîs-i Şerîf, Suyûtî, el-Câmiu 's-Sağîr)




31
Ocak Cuma 2014

Hicrî: 30 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 18 Kânûn-ı Sânî 1430

Osmanlı'da Matbaanın Kuruluşu; Vânî Mehmed Efendi'nin Sıhah-ı Cevherî Tercümesi (Vankulu) İsimli Lügatinin Basılması (1729)


Kur'ân-ı Kerim Okumanın Fazileti

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) sır kâtibi Huzeyfetü'bnü'l -Yemân (r.a.) rivayet etti:

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: Allâhü Teâlâ bir kavme azab göndermeyi takdir eder. Bu esnada o kavmin bir çocuğu Kur'ân-ı Kerîm'den "Elhamdü lillâhi rabbi'l- âlemîn"i okur ve Allâhü Teâlâ bunu işitir. Bundan dolayı Allâhü Teâlâ kırk sene onlardan bu azabı kaldırır.


Nükte: ................................... Dostlar ne zaman belli olur?

İyi bir mevkide bulunan devlet adamlarından birine, "Dostlarınız kimlerdir?" diye sormuşlar. Şöyle demiş;

"Bilemem; zira şimdi iyi bir mevkideyim. Sizin dost dedikleriniz ihtiyaç zamanında belli olur!"

Rebîulâhir Ayı

Yarın idrâk edeceğimiz Rebîulâhir ayı, kamerî ayların dördüncüsüdür. Hayırlı ömür, düşmana galebe ve kötü ölümden muhâfaza için, bu ay müddetince sabah-akşam üçer kere şu duâ okunmalıdır: "Sübhânallâhi mil'el-mîzân ve müntehe'l-ilmi ve mebleğa'r-rizâ ve zinete'l-arş." (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)

Rebîulâhir Ayı ictimâ'ı, Ru'yet ve Başlangıcı

Hicrî Kamerî 1435 yılı Rebîulâhir ayı ictima'ı dün (30 Ocak Perşembe) Türkiye saati ile 23.39'da idi.

Ru'yet, ise bugün 31 Ocak Cuma günü Türkiye saati ile 10.23'dedir. Hilâl'in görüldüğü yerler: Tayvan, Filipinler, Parcel Adaları ile Asya kıtasının kuzey batı kısmı hariç tamamı ile Afrika kıtası ve Avrupa kıtasından görülebilecektir.

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından da görülebilecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 1 Şubat Cumartesi de Rebîulâhir ayının 1'i olmaktadır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Muhakkak ki, gıyâben (Allâhü Teâlâ'yı görmeden ve azâbı gelip çatmadan) Rab'lerinden korkanlar yok mu? Onlar için mağfiret ve büyük bir ecir vardır."
(Mülk sûresi, âyet 12)




01
Şubat Cumartesi 2014

Hicrî: 1 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 19 Kânûn-ı Sânî 1430

Ayasofya Câmii'nin Müzeye Çevrilmesi (1935)


"Resûlullâha ve Allah'tan Getirdiklerine iman Ettik"

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ölümden sonrasına dâir haber verdiklerine îmân etmedikçe kulun îmânı makbul olmaz. Ölümden sonra kabirde ilk şey Münker ve Nekîr'in sual sormasıdır. Münker ve Nekir ölüye:

"Rabbin kim, peygamberin kim, dinin ne?" diye sorarlar. Mü'min:

"Rabbim Allah, dinim İslam, Peygamberim Muhammed Mustafa (s.a.v.)" diye cevap verir.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ölümden sonrasına dair haber verdiklerinden kabir azabına inanmayanlarında imanı makbul olmaz. Kabirde kâfirlere ve mü'minlerin âsîlerine azap vardır. Öldükten sonra dirilmek haktır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ölümden sonra dirilmek hakkında haber verdiklerine inanmayanın îmânı makbul olmaz.

Mizan haktır. Mizan tam adaletle, zerreye varıncaya kadar amelleri tartar.

Sırat haktır. Sırat Cehennem üzerinde bir köprüdür. Sıratta kâfirlerin ayakları kayar cehenneme düşerler, mü'minlerin ayakları sâbit kalır, cennete sevk edilirler.

Havz haktır. Mü'minler cennete girmeden önce Peygamber Efendimizin (s.a.v.) havzından içerler.

İnsanlar hesaba çekilir. Mukarrebûn (râzı olduğu şeylerle Allâhü Teâlâ'ya yaklaşmış olanlar) cennete hesapsız girer. Günahkâr mü'minler cehennemde ebedî kalmaz, kalbinde zerre kadar iman olan Allâh'ın fazlı ile çıkarlar.

Şefaat haktır. Peygamberler ve şehitler şefaat ederler.

Hikmet:............................................... Adam Olmanın Yolu

Hoca merhuma "Adam olmanın yolu nedir" demişler.

"Bilenler söylerken can kulağıyla dinlemeli, dinleyen olursa söylediği sözü yine insanın kendi kulağı işitmeli." demiş.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İçkinin Kötülüğü
« Yanıtla #1153 : 02 Şubat 2014, 04:16:26 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar, kısmet çekilen zarlar hep şeytan işi, murdar bir şeydir. Onun için siz ondan kaçının ki yakayı kurtarasınız."
(Mâide sûresi, âyet 90)




02
Şubat Pazar 2014

Hicrî: 2 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 20 Kânûn-ı Sânî 1430

Japonya Zelzelesi (200 bin ölü) (1703) • Türk Eczacılar Birliği'nin Kuruluşu (1956)


İçkinin Kötülüğü

İçki haramdır. Bir damlasına bile yaklaşmamak lazımdır. Fakîh Ebu'l-

Leys Semerkandî merhum şöyle buyurdu:

Sakın içkiye yaklaşma, zira onu içmekte on kötü hal vardır;

1-    İçki içen deli seviyesine düşer ve çocukların bile maskarası olur. Akıllı insanlar nezdinde de kötü olarak bilinir.

2-   İçki içmek aklı giderir ve malı telef eder.

3-   Dostlar ve kardeşler arasında düşmanlığa sebep olur.

4-   Allâhü Teâlâ'yı zikirden ve namazdan alıkoyar.

5-    Zinaya sebep olur. Zira içen kişi şarhoşken bilmeyip hanımını boşayabilir.

6-    İçki her kötülüğün anahtarıdır. Zira içene bütün günahları pek hafif ve kolay gösterir.

7-    İçki içen fâsıklar ve günahkârlar arasına girdiğinden Hafaza meleklerine eziyet etmiş olur.

8-    İçki içmenin cezasını bu dünyada çekmezse âhirette, bütün insanların, ana babası, akrabası ve dostlarının gözü önünde çeker.

9-    İçen kimseye gök kapıları kapanır, dua ve iyilikleri kırk gün kabul olmaz.

10-   -Allâh saklasın- son nefesde imanı tehlikeye düşürür.

Bu fena akıbetler içki içenin ölümünden önce dünyadaki cezalarıdır. Akıllı kişiye yakışan az bir dünya zevkini âhiretteki ebedî nimetlere tercih etmemektir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) günlerden bir gün Cennette bir ses işitir ve "bu ses nedir?", diye sorarlar.

"Bu senin dünyada iken içki içip de tevbe etmeden ölen ümmetlerinin sesleridir, onlar Cehennemde de sarhoştur" denir. Bundan ibret almak lazımdır ki Peygamberlerin en üstünü cehennemde olan ümmetinin halinden hayâ etti. Mü'min olan kendi peygamberini bütün peygamberler arasında mahcub etmemelidir. Cenâb-ı Hak şefâatine nâil buyursun, âmîn.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Amellerin En Faziletlisi | İnsanların Şikayeti
« Yanıtla #1154 : 03 Şubat 2014, 01:05:02 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Kim mü'min kardeşine ikrâm ederse, Allâhü Teâlâ'ya hürmet etmiş olur."
(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl)




03
Şubat Pazartesi 2014

Hicrî: 3 Rebîulâhir 1435 - Rûmî: 21 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan İkinci Murad Han'ın Vefatı (1451) • İlk Uzay Gemisinin Ay'a İnişi (1966)


Amellerin En Faziletlisi

Cenâb-ı Hak katında amellerin en üstünü sevdiğini Allâh için sevmek, sevmediğini de Allâh için sevmemektir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

"Cenâb-ı Hak, Mûsâ aleyhisselâma şöyle vahyetti:

"Ey Mûsâ! Benim için bir amel işledin mi?" Hz. Musa:

"Yâ Rabbi! Senin için namaz kıldım, senin için oruç tuttum, sadaka

verdim, seni zikrettim" dedi. Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:

"Ey Mûsâ! Namaz senin için burhandır (îmânına kuvvetli bir delildir),

oruç senin için Cehenneme karşı kalkandır, sadaka mahşer

meydanında gölgedir, zikir de nurdur. Benim için hangi ameli

işledin?" Mûsâ aleyhisselam:

"Yâ Rabbi! Sırf senin için olan ameli bana bildir" dedi. Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu:

"Ya Mûsâ! Benim dostuma dost oldun mu, düşmanıma benim rızam için düşmanlık ettin mi?" (Hilyetü'l-Evliyâ)

Bundan bilindi ki Cenâb-ı Hakk katında en makbûl amel, sevdiğini onun rızası için sevmek, sevmediğini de onun rızası için sevmemektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Muhakkak Cenâb-ı Hakk'ın kulları vardır ki kıyâmet gününde onlar için minberler (yüksek kürsüler) hazırlanır, üzerlerine otururlar. Onlar elbiseleri nur, yüzleri nur olan bir topluluktur. Onlar peygamber ve şehid de değillerdir. Lâkin peygamberler ve şehîdler onlara gıbta ederler."

Ashâb-ı Kirâm sordular:

"Yâ Resûlallâh! Onlar kimlerdir?"

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

"Allâh için birbirlerini sevenler, Allâh için birbirlerini ziyâret edenler, Allâh için bir araya gelenlerdir" buyurdular. (Taberânî)


Fıkra:................... İnsanların Şikayeti

Nasreddin Hoca merhuma:

-   Yazın sıcaktan kışın soğuktan şikayet ediyoruz, demişler.
-   Bahardan şikayet eden var mı? demiş.