Gönderen Konu: "Duvardan Dökülen İnciler" Takvim Yaprakları  (Okunma sayısı 1063939 defa)

0 Üye ve 219 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Kirâmdan Abdullah Bin Selâm (r.a.)
« Yanıtla #1125 : 05 Ocak 2014, 11:34:58 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemeği yediriniz, sıla-i rahim yapınız, insanlar uykuda iken geceleri namaz kılınız ki cennete selâmetle girebilesiniz."
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)




05
Ocak Pazar 2014

Hicrî: 4 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 23 Kânûn-ı Evvel 1429

Osmanlı-İngiliz İttifak Antlaşması (1799) • Medine-i Münevvere'yi Sel Bastı (1918) • Adana'nın Kurtuluşu (1922)


Ashâb-ı Kirâmdan Abdullah Bin Selâm (r.a.)

Abdullah bin Selâm (r.a.), Yûsuf aleyhisselâm neslindendir. Müslüman olmadan önce ismi Husayn idi, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Abdullâh olarak değiştirdiler. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Medîne'ye hicret ettiklerinde Müslüman oldu, hicri 43 yılında vefat ettiler.

Abdullah bin Selâm, müslüman olduğu zaman dedi ki: "Yâ Resûlallâh! Yahudiler bilir ki ben onların âlimlerindenim. Babam da onların âlimlerinden idi. Halbuki şimdi ben şehâdet ediyorum ki sen Allâh'ın hak resûlüsün ve onlar seni Tevrat'ta yazılı görürler. Şimdi filâna filâna ve daha Yahûdîlerden adlarını saydıklarıma adam gönder ve beni evinde gizle de onlara benden ve babamdan sor. Çünkü onlar sana benim kendilerinin en âlimi olduğumu, babamın da en âlimlerinden bulunduğunu şübhesiz söyleyeceklerdir. Ben de o vakit çıkarım, senin Resûlullah olduğuna ve onların seni Tevrat'ta yazılı olarak gördüklerine ve hakikaten senin hidayet ve hak din ile gönderildiğine şehadet ederim."

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) de onu evinde gizledi, Yahudileri çağırttı, yanına girdiler ve Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: "Sizin içinizde Husayn bin Selâm kimdir?" "Kendisi bizim en âlimimizdir. Babası da." dediler. "O halde o Müslüman olduysa ne dersiniz?"

"Olmaz" dediler, üç kerre tekrar ettiler. Bunun üzerine Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Abdullah'ı çağırdı, o da çıktı ve "Ben şehâdet

ediyorum ki muhakkak sen Allâh'ın hak resûlüsün. Onlar da seni Tevrat'ta yazılı görürler" dedi. Yahudiler; "Biz senden bunu beklemezdik" dediler, iman etmeden çıktılar. Abdullah bin Selâm (r.a.), kardeşinin oğullarından Seleme ile Mühâcir'i İslâm'a davet etti. Seleme (r.a.) îmâna geldi, Mühâcir ise iman etmedi.

Abdullah bin Selâm'ın (r.a.) rivâyet ettiği bir Hadîs-i Şerîfte Resûlullah (s.a.v.) buyurdular: "Ey insanlar selâmı yayınız, yemeği yediriniz, sıla-i rahim yapınız, insanlar uykuda iken geceleri namaz kılınız ki cennete selâmetle girebilesiniz."




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Edille-i Şer'iyye; Dinin Delilleri | Revani Tatlısı (5-6 Kişilik)
« Yanıtla #1126 : 06 Ocak 2014, 23:44:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"...Bir de peygamber size her ne (emir) verirse tutun, nehyettiğinden de sakının..."
(Haşr Sûresi, âyet 7)




06
Ocak Pazartesi 2014

Hicrî: 5 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 24 Kânûn-ı Evvel 1429

Sultan Dördüncü Mehmed Han'ın Vefatı (1693) • Ceyhan'ın Kurtuluşu (1922)


Edille-i Şer'iyye; Dinin Delilleri

Edille-i şer'iyye, dînî hükümlerin çıkarıldığı ve dayandığı kaynaklardır ki, bunlar dörttür.
Kitab: Kur'ân-ı Kerîm'dir ki, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) Allâhü Teâlâ tarafından Cibrîl-i Emîn vâsıtası ile vahyedilmiştir.
Sünnet: Peygamberimiz'in mübârek sözleri, işledikleri ve başkaları tarafından yapılan işlerde o işi tasvîb mâhiyetindeki sükûtlarıdır. Resûlü Ekrem'in mübârek sözlerine "Sünnet-i kavliye", fiillerine "Sünnet-i fiiliye" denir. Yapıldığını gördüğü bir şeye sükût edip red ve inkâr buyurmaması da bir "sünnet-i takrîriye"dir ki, o şeyin câiz olduğuna delâlet eder.

İcmâ-ı ümmet: Bir asırda, Ümmet-i Muhammed'in müctehidlerinin dinde, amelî bir mesele hakkında ittifak etmeleridir.
Kıyâs-ı fukahâ: Bir hâdisenin kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmetle sâbit olan hükmünü; aynı illete dayandırarak o hâdisenin tam benzerinde de ictihad yolu ile isbât etmektir.

MUTFAĞIMIZ:......................................... Revani Tatlısı (5-6 kişilik)

Malzemeler: 1,5 çay bardağı un, 5 adet yumurta, 2 çay bardağı irmik, 1,5 çay bardağı şeker, 1 adet rendelenmiş limon kabuğu, 2 adet karanfil, vanilya, ceviz içi veya hindistan cevizi. Şerbeti için, 2,5 su bardağı şeker, 2,5 su bardağı su, yarım limon hazırlanır. Su kaynayınca şeker ilave edilir, yarım limon suyu ilave edilir, 10 dakika kaynatılır ve ılıması beklenilir.
Hazırlanması: Şeker ile yumurtanın beyazı hiç su olmayan bir kapta kabartılıncaya kadar çırpılır ve yumurta sarısı ilave edilir. Un, irmik, vanilya ve limon kabuğu rendesi karıştırılır. Kabartılmış olan yumurtanın içerisine kabarıklığı bozmadan karıştırılarak azar azar ilave edilir ve yağlanmış olan tepsiye dökülerek 180 derece ısıtılmış fırında 40 dakika pişirilir.

Fırından çıkarılan sıcak revaniye ılık şerbet ilave edilir ve soğumaya bırakılır.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamberlere Olan İhtiyaç
« Yanıtla #1127 : 06 Ocak 2014, 23:51:47 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Muhakkak ki seni Hak ile hem bir beşîr (müjdeleyici) hem bir nezîr (korkutucu) gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki içlerinde bir nezîr geçmiş olmasın."
(Fâtır Sûresi, âyet 24)




07
Ocak Salı 2014

Hicrî: 6 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 25 Kânûn-ı Evvel 1429

Osmaniye'nin Kurtuluşu (1922)


Peygamberlere Olan İhtiyaç

Allâhü Tealâ, varlığını, birliğini bilmeleri ve kendisine ibadet etmeleri için insanları yaratmış, onları diğer yaratılmışlar arasında akıl ile fikir ile mümtaz kılmıştır. Bir insan aklını ve fikrini kullanarak bir yaratan olması gerektiğini bilebilir. Fakat insan kendi başına Allâhü Teâlâ'yı şânına lâyık bir surette bilemez, onun rızasına uygun olan ibadetleri ve kendi yaratılışındaki hikmetin neden ibaret bulunduğunu öğrenemez. İnsanların birbirine karşı olan haklarını, vazifelerini lâyıkı ile tayin edemez; nihayet yaradılışına aykırı yürür de haberi olmaz, vahşette, cehalette kalır da farkına varamaz, ebedî saadetten mahrum olur. Nitekim peygamberden haberi olmayan veya peygamberlerin bildirdikleri hakikatleri bozup değiştiren nice milletler, sapıtmış,

insanlığa yakışmayacak bir hâle gelmiş, aralarında her türlü vahşilik çıkmış, insanlara, ağaçlara, taşlara tapınıp durmuşlardır. İnsanları bu gibi çirkin, korkunç hallerden kurtarmak, insanlara dinî ve dünyevî vazifelerini öğretmek, kendilerine uyanları dünyada ve âhirette selâmete, saadete erdirmek için birer ilâhî rehber olan peygamberlere ihtiyaç vardır. Binaenaleyh Allâhü Teâlâ, kendi fazlı ve keremiyle insanlara peygamberler göndermiştir. Artık kimsenin "Ne yapayım, Allâh'ı bilemedim. Allâh'a dair bilgi edinemedim" demeye mazereti kalmamıştır.

Allâhü Teâlâ şöyle buyurmaktadır (meâlen): "(Biz bütün insanlara böyle) müjdeci ve korkutucu resûller gönderdik ki bu resullerden sonra Allâh'a karşı insanların mazerete vesile olacak bir hucceti; tutamağı olmasın." (Nisâ Sûresi, âyet 165)

Peygamberlerin en büyüğü ve en sonu bizim peygamberimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v.) dir.

Hz. Muhammed (s.a.v.) kıyâmete kadar bütün yeryüzündeki milletlerin peygamberidir.

O mübarek Peygamberin getirdiği kitab, onun bütün talimatı hiçbir değişikliğe uğramaksızın kıyâmete kadar Allah tarafından korunmuştur.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İnsanlar; Dünya Gemisinin Âhiret Yolcuları
« Yanıtla #1128 : 08 Ocak 2014, 00:40:23 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"... Namazı tam erkâniyle edâ edin. Çünkü namaz, mü'minler üzerine muayyen vakitlerle yazılı bir farzdır."
(Nisâ Sûresi, âyet 103)




08
Ocak Çarşamba 2014

Hicrî: 7 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 26 Kânûn-ı Evvel 1429

Erzin'in Kurtuluşu (1922) • Hirfanlı Barajı'nın Açılışı (1960)


İnsanlar; Dünya Gemisinin Âhiret Yolcuları

Nisâ Sûresi'nin 103. Âyet-i kerîmesinde -meâlen- "Namazı kılıp bitirdiğiniz zaman gerek ayakta ve gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allâh'ı zikredin." buyurulmuştur.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

•   "Rabb'ini zikreden ile zikretmeyenin misali diri ile ölü gibidir." (Sahih-i Buhârî)

•   "Gâfiller arasında Allâhü Teâlâ'yı zikreden, kuru otlar arasındaki yeşil ağaç gibidir."

•   "Bir topluluk toplanıp Allâhü Teâlâ'yı zikrettiklerinde muhakkak melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, Allâhü Teâlâ onları katındaki (meleklere ve peygamber)lere medheder." (Müsned-i Ahmed)

"Bir araya gelip de Allâhü Teâlâ'yı zikretmeyen, Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) salavât getirmeyen her kavim kıyâmet gününde pişman olur".


İmam-ı Gazâli Hazretleri buyuruyor ki:

İyi bilinmelidir ki kalb huzuruyla yapılan zikir faydalıdır. Kalb gâfil olursa faydalı olmaz. Zira zikirden maksat Allâhü Teâlâ ile ünsdür; ona yaklaşmaktır. Bu ise zikre devam ile olur. Sû'-i hâtimeden; kötü ölümden, imansız gitmekten kurtuluş da ancak bununla mümkündür.

Cenâb-ı Hak yerleşsinler ve ahiret için gerekli hazırlıklarını yapsınlar ve kendilerini çeşitli musibet ve belalardan korusunlar diye yeryüzünü kullarının emrine vermiştir. Ömür, yolcuları ile giden gemi gibi geçmektedir. İnsanlar bu âlemde sefer halindedirler. İlk durakları beşik, son durakları mezardır. Asıl vatanları da ya cennet yahut cehennemdir.

Ömür, seferin mesafesidir. Seneler onun konakları, aylar ve günler kilometreleri, nefesler ise adımlarıdır. Seferde kıymetli mallar; ibâdetleri, sermayeleri vakitleri, yol kesicileri de nefsin hevâsı, arzuları, şehvetleri ve dünya emelleridir.

Seferin kazancı cennette büyük bir mülk ve kalıcı nimetler ile Allâhü Teâlâ'ya kavuşmaktır.

Zararı -neûzü billâh- cehennemin en aşağı derekelerinde boyunduruk ve prangalarla pek feci bir azab ile Allâh'dan uzaklıktır.

Ömrünün bir nefesini bile olsa gafletle geçiren yarın nihâyetsiz pişmanlıklar çeker.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hakiki Zenginlik
« Yanıtla #1129 : 09 Ocak 2014, 02:10:08 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"(Hakîkî) zenginlik, mal çokluğundan değildir. (Hakîkî) zenginlik ancak nefis zenginliği (kanâat etmek)dir."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




09
Ocak Perşembe 2014

Hicrî: 8 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 27 Kânûn-ı Evvel 1429

Düşman Çanakkale'den Çekildi (1916) • Dörtyol'un Kurtuluşu (1922)


Hakiki Zenginlik

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

•  Allâhü Teâlâ şöyle buyurur: "Kulum! Sana farz kıldıklarımı edâ et ki, insanların en âbidi (çok ibâdet edeni) olasın. Sana yasakladıklarımdan uzak dur ki, insanların en verâlısı (harama düşmek korkusu ile şüpheli şeylerden uzaklaşan) olasın. Sana verdiğim rızka kanâat et ki, insanların en zengini olasın." (Şuabu 'l-İman, Beyhakî)

•   "(Hakîkî) zenginlik, mal çokluğundan değildir. (Hakîkî) zenginlik ancak nefis zenginliği (kanâat etmek)dir." (Müttefekun aleyh)

Asıl zenginlik, nefis ve kalp zenginliğidir. Çünkü insanın nefsi, dünya malına düşkün olmadığı takdirde huzur içinde yaşar, kendisini üzüntülerden kurtarır. Böyle bir vaziyet ise maddî, fanî zenginliğin bin kat üzerindedir.

Yazık ki, birçok kimseler kendilerini zengin göstermek için dünyanın ziynetine, gösterişine pek düşkün bulunuyorlar, ayaklarını yorganlarına göre uzatmıyorlar, en zengin kimselere özenerek birtakım üzüntülere, zararlara katlanıyorlar, parlar parlamaz sönmeye mahkûm olan modalara tâbî olarak ellerindeki beş on kuruşu da bey­hude yere zâyi ediyorlar. Böylece nice israşara meydan veriliyor. Bu hal, kadınlarda daha ziyade görülmektedir. Hele fakirlerin, orta halli ailelerin en zengin ailelere bakarak süse, gösterişe düşkün olmaları, akla ve maslahata uygun olmaz.

İnsan başkalarını körü körüne taklide tenezzül etmemelidir. Kendisini başkalarına imtisal numûnesi; örnek olacak değerli bir halde bulundurmalıdır. Yoksa herkes şöyle böyle yapıyor diye onu bunu taklid etmek ne büyük bir tenezzüldür. İnsanın şerefi, kıymeti modalara uymakla değildir. Belki dünyalık serveti ve zîneti olmasa bile akıllı ve faziletli bir halde yaşamakladır.

İnsanlar için hakikî varlık, takdîre lâyık zenginlik kanaatkâr ve güzel ahlâk sahibi olmaktır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ebû Bekir Es-Sıddik (r.a.)
« Yanıtla #1130 : 10 Ocak 2014, 03:11:49 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ey Ebû Bekir! Muhakkak sen ümmetimden cennete ilk girecek kimsesin."
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd)




10
Ocak Cuma 2014

Hicrî: 9 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 28 Kânûn-ı Evvel 1429

Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Beş Yıllık Savaşın Ardından "Yaş Anlaşması" imzalandı. (1792) • İngilizlerin Bağdad'ı İşgali (1919)


Ebû Bekir Es-Sıddik (r.a.)

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) ilk halifesi Silsile-i Sâdât'ın birinci halkası olan Hz. Ebû Bekir (r.a.), Ashâb-ı Kirâm'ın en faziletlisidir. Peygamber Efendimizden (s.a.v.) iki sene sonra doğmuştur. Babası Ebû Kuhâfe (r.a.), annesi Selmâ bint-i Sahr'dır (r. anhâ). Müslüman olduktan sonra Peygamber Efendimiz ona Abdullah ismini vermiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanları İslâm'a davet ettiği zaman Hz. Ebû Bekir, hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden Müslüman olmuştur. Müslüman olduğunda otuz sekiz yaşında idi. Hiçbir delil aramadan Müslüman olduğu ve Mi'râc mucizesini herkes inkâr ederken o tereddüt etmeden tasdik ettiği için Sıddîk-ı Ekber lakabını aldı.

Hz. Ali (k.v.), Hz. Ebû Bekir'e 'Sıddîk' denilmesiyle alâkalı şöyle buyururdu: "Allâhü Teâlâ peygamberi Muhammed (s.a.v.) ile Cebrâil'in lisânıyla Hz. Ebû Bekir'i 'Sıddîk' diye isimlendirmiştir."

Hz. Ebû Bekir'in bir lakabı da 'Atîk'dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün şöyle buyurdular: "Ey Ebû Bekir! Sen Allâhü Teâlâ'nın cehennemden âzât ettiği (atîk) bir kulsun" buyurdular. Bundan sonra Atîk lakabı verildi.

Hz. Ebû Bekir erkeklerden Resûlullâh'a (s.a.v.) ilk îman edendir. Müslüman olduktan sonra insanları îmâna davet etmiş ve başta Aşere- i Mübeşşere'den Hz. Talha, Hz. Osmân, Hz. Zübeyr b. Avvâm (r.anhüm) olmak üzere birçok kişi onun davetiyle Müslüman olmuştur.

Malıyla ve canıyla Peygamberimizin yardımında olmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Ebû Bekir'in malının bana verdiği faydayı, hiç kimsenin malı asla vermemiştir." buyurunca Hz. Ebû Bekir (r.a.) ağladı ve "Canım, malım sana fedâ olsun, Yâ Resûlallâh" dedi.

Fakir Müslümanlara çok yardım etmiştir. Müslüman oldukları için işkence gören yedi köleyi satın alıp âzâd etmiştir. Bilâl-i Habeşî ve Amir b. Füheyre (r.anhümâ) bunlardan ikisidir.

İmân ettiği zaman kırk bin dirhemi vardı. Hicret ettikleri zaman yalnız beş bin dirhemi kalmıştı. (R.anh)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Velâdet (Mevlid) Kandili | Peygamber Efendimizin Mübarek isimleri
« Yanıtla #1131 : 10 Ocak 2014, 23:38:18 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ve (Habîbim Ahmed) seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik."
(Enbiyâ Sûresi, âyet 107)




11
Ocak Cumartesi 2014

Hicrî: 10 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 29 Kânûn-ı Evvel 1429

Haliç'in Donması (1755)


Velâdet (Mevlid) Kandili

Yarın akşam, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ'nın (s.a.v.) âlemleri şereflendirdiği Velâdet Kandili'dir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Rebîulevvel ayının 12'nci Pazartesi gecesinde kâinâtı teşrîf etmişlerdir. Bu îtibârla bu ayın 12'nci gecesi hicrî senenin ilk kandilidir. Yarın akşam, Peygamberimiz (s.a.v.)'in dünyâyı teşrîflerinin kamerî 1488, milâdî sene ile 1443. yılını idrâk edeceğiz.

Bu ay içerisinde mümkün olduğu kadar salât ü selâm getirmeli; Salât-ı Nâriye, Salât-ı Münciye ve Salât-ı Fethiye okumaya çalışmalıdır.

Bu gecenin mânevî zenginliğinden istifâde etmek için bir tesbîh namazı kılmalı, bir de Hatm-i Enbiyâ yapmalıdır. Tesbih namazına şu şekilde niyet edilir:

"Yâ Rabbi, niyet eyledim rızâ-yı şerîfin için tesbîh namazına. Yâ Rabbi, bu gece teşrîfleriyle âlemleri nûra gark ettiğin Habîbin, başımızın tâcı Resûl-i Zîşân Efendimiz'in hürmetine ve bu gecedeki esrârın hürmetine ben âciz kulunu da afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle." Allâhü Ekber, diyerek namaza başlanır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

Peygamber Efendimizin Mübarek isimleri

Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) mübarek isimleri çoktur. En meşhur ismi Muhammed'dir. Dedesi Abdülmuttalib ona bu ismi koyduğunda,

"Senin atalarında olmayan bu ismi niçin verdin" dediler.

"Gökte ve yerdekilerin onu çok öğeceklerini ümid ediyorum" demiştir. Zira Muhammed çok hamd ve senâ olunmuş; öğülmüş demektir.

Diğer bir ism-i şerîfi Mustafâ'dır. Allâhü Teâlâ Hz. Âdem evladından Hz. İsmail'i, onun evladından Kinâne'yi, ondan Kureyş'i, ondan Hâşimoğullarını, ondan da Resûlullâh Efendimizi (s.a.v.) seçtiğinden adı Mustafâ'dır.




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimizin Bazı Mübarek İsimleri
« Yanıtla #1132 : 12 Ocak 2014, 00:42:59 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Benim birçok ismim vardır: Ben Muhammed'im, ben Ahmed'im, ben Mâhî'yim ki Allah benimle küfrü mahvedecektir."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)




12
Ocak Pazar 2014

Hicrî: 11 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 30 Kânûn-ı Evvel 1429

Bu akşam mübarek Mevlid Kandili. Kandiliniz mübarek olsun.


Peygamber Efendimizin Bazı Mübarek İsimleri

Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) ismi Kur'ân'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrât'da Ahyed'dir. Bütün semâvî kitaplarda Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.) isim ve sıfatları var idi.

Bütün peygamberler Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) iman etmiş ve Allâhü Teâlâ onlardan şöyle ahid almıştı: Ümmetlerinden Resûlullâh Efendimizin vaktinde bulunmak her kime nasîb olsa hepsi ona uyacak; ona yardım ve itaat edeceklerdir.

Bazı meşhur isimleri şunlardır:

Dâî: Allâh'ın rızâsına davet eden demektir.

Sâhibü'l-Hâtem: Mübârek iki omuzları arasında güvercin yumurtası büyüklüğünde Peygamberlik mührü var idi.

Fâtih ve Hâtem: hayır kapılarını ve rahmet hazinelerini açan, peygamberliği tamamlayıp tekmil eden demektir.

Miftâhu'l-Cennet: Cennetin anahtarı. Cennet Resûlullâh'dan (s.a.v.) önce kimseye açılmayacaktır.

Resûlü'r-rahmet: Rahmet peygamberi, onun hürmetine kâfir ve müşriklerin azâbı ahirete bırakıldı. Zira o, âlemlere rahmet olarak gönderildi.

Câmi': Bütün peygamberlerdeki kemalatı kendisinde toplayan demektir. Ümmetinden olan hakîkî âlim ve sıddîklar da bu vasfa sahiptirler. Zira onlar Resûlullâh'ın (s.a.v.) halifeleridirler. Bütün kemalatı Peygamberimizin nurundan almışlardır.

Nebiyyü't-tevbe: Onun hürmetine mü'minlerin ruhları boğazlarına dayanıncaya değin tevbeleri makbuldür.

Tayyib: Mübarek cesetleri, zâhiri ve bâtını, içi ve dışı pâk idi. Mübârek vücudlarından misk ü anberden daha güzel kokular yayılırdı. Bir çocuğun başını okşasa o çocuk diğer çocukların arasında güzel kokusuyla bilinir, buna Resûlullâh (s.a.v.) dokunmuş denirdi. Bir kimseyle musâfaha etse o gün o kimsenin elinde güzel kokusu kalır idi. Bir yerden geçseler onun geçtiği, güzel kokusundan bilinir idi. (Aleyhissalâtü vesselam)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Hiç ölmeyeceğini zanneden kimse gibi (dünya için) çalış. Yarın öleceğinden korkan kimse gibi de (dünyâdan) sakın."
(Hadîs-i Şerîf, Beyhakî, Şuabü'l-imân)




13
Ocak Pazartesi 2014

Hicrî: 12 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 31 Kânûn-ı Evvel 1429

İstanbul'da Dârulfünûn Açıldı (1863) • Medine-i Münevvere Müdâfii Fahreddin Paşa'nın Teslim Olması (1919)


Yalnız Ölecek, Yalnız Dirilecek ve Yalnız Hesaba Çekileceksin

Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurdular:

Ey insanoğlu! Muhakkak ki sen tek başına ölecek, tek başına diriltilecek ve tek başına hesaba çekileceksin.

Ey insanoğlu!

Bütün insanlar Allâhü Teâlâ'ya itâat etseler, yalnız sen isyan etsen onların itaatinin sana hiçbir faydası olmaz.

Bütün insanlar Allâhü Teâlâ'ya isyan etseler yalnız sen itaat etsen onların isyanı sana zarar vermez.


Birlikten Güç Doğar

Arap edebiyatçısı el-Meydânî Mecmau'l-Emsâl isimli kitabında 5.000 kadar Arap atasözünü ve bunların söyleniş sebeplerini anlatır. Bunlardan birisi şudur. "Ben aslında aslanın ak öküzü yediği gün yenildim."*

Bir ormanda ak, kara ve kızıl üç öküz varmış. Aslanla beraber yaşıyorlarmış. Ancak aslana karşı ittifak edip beraber hareket ettikleri için aslanın onlara gücü yetmiyormuş. Aslan bir gün kara ve kızıl öküzlere, "Ak öküz yüzünden sizin burada olduğunuz avcılar tarafından hemen fark edilir. Çünkü onun rengi ak. Benim rengim de sizin renkleriniz gibidir. Bana izin verirseniz onu yiyeyim, orman bize kalsın." demiş. Bu iki öküz "Tamam, yiyebilirsin." demişler. Aslan da ak öküzü yakalayıp yemiş.

Aradan günler geçmiş, aslan kızıl öküze, "Bizim renklerimiz aynı, müsaade et de şu kara öküzü yiyeyim, orman bize kalsın." demiş. Kızıl öküz de "Tamam, yiyebilirsin." demiş. Aslan da kara öküzü yakalayıp yemiş.

Sonra da yalnız kalan kızıl öküze gelip, "Şimdi de seni yiyeceğim." demiş. Kızıl öküz aslanın hilesini o zaman anlamış 'Üç defa bağırarak bir şey söylememe izin ver.' demiş. Aslan da izin vermiş. Kızıl öküz,

"Ben aslında, aslanın ak öküzü yediği gün yenildim, yem oldum, kurban gittim." diye bağırmış...

* Aslı şudur: İnnemâ ükiltü yevme ükile's-sevru'l-ebyaz.



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ömer Bin Abdülaziz ve Halife Seçilmesi
« Yanıtla #1134 : 14 Ocak 2014, 01:27:24 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Müslüman kişinin, -günâh ile emrolunmadığı müddetçe- hoşuna giden veya gitmeyen bütün hususlarda, (âmirlerini) dinleyip itâat etmesi vaciptir."
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh) 




14
Ocak Salı 2014

Hicrî: 13 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 01 Kânûn-ı Sânî 1430

Dünyada İlk Telefon İngiliz Sarayı'na Çekildi (1878)


Ömer Bin Abdülaziz ve Halife Seçilmesi

Emevi Halifesi ve tâbiînden Ömer bin Abdülaziz (r.a.) halife seçildiği zaman, mescide girdi ve minbere çıkıp Allâhü Teâlâ'ya hamd ve senâdan, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) salevâttan sonra;

"Ey insanlar, hiçbir fikrim, talebim ve istişârem olmadan bu vazife ile vazifelendirildim. Bana biat etme hususunda sizleri serbest bırakıyorum. Dilerseniz benden başkasını kendinize halife seçebilirsiniz." dedi. Müslümanlar, yüksek sesle hep birden,

"Biz sizi seçtik, ey müminlerin emîri! Hayır ve berekete vesile olsun diye emirimiz olarak sizi kabul ettik." dediler ve sustular. Ömer bin Abdülaziz (r.a.),

"Size, takvâyı; Allâh'tan korkmayı, Allâhü Teâlâ'nın emirlerine uymayı, yasaklarından kaçınmayı emrederim. Takva, her şeyin üzerindedir, ondan daha üstün bir şey yoktur.

Ahiretinizle alakalı işlerde acele ediniz. Çünkü âhiret işlerinde acele eden kimsenin dünya ve âhiret işlerine Allâhü Teâlâ kâfidir. Gizli hallerinizi ıslah eder(düzeltir)seniz Allâhü Teâlâ da açıktaki hallerinizi ıslah eder.

Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden önce hazırlığınızı güzel yapınız. Zira ölüm dünya zevklerini yok eder.

VAllahi ben, hiç kimseye hak etmediğini vermem, hiç kimsenin hakkına da mâni olmam." dedi ve sonra sesini yükselterek

"Ey insanlar! Allâhü Teâlâ'ya itaat eden kimseye itaat etmek vacibtir. Allâhü Teâlâ'ya isyan eden kimseye itaat edilmez. Ben Allâhü Teâlâ'ya itaat ettiğim müddetce bana itaat ediniz.

Allâhü Teâlâ'ya isyan ettiğim zaman bana itaat etmeyiniz." dedi ve minberden indi. (el-Asâmî, Semtü'n-Nücûm)

İSİMLERİMİZ: Erkek: Basrî, Kız: Bedia



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Belki siz, dünya hayatını tercih edersiniz. Hâlbuki âhiret daha hayırlıdır ve daha devamlıdır."
(A 'lâ Sûresi, âyet 17-18)




15
Ocak Çarşamba 2014

Hicrî: 14 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 02 Kânûn-ı Sânî 1430

Akşemseddin Hazretleri'nin Vefatı (1459) • İsrail Askerlerinin Mescid-i Aksâ'yı Basması (1988)


"Ahiret Saâdetinin Bizim Olmasına Râzı Değil Misin?"

Hazret-i Ömer (r.a.) anlatıyor:

Resûlullâh'ın (s.a.v.) yanına girdiğimde altında kuru bir hasırdan başka bir şey yoktu. Başının altında içi lif dolu bir meşin yastık vardı. Ayaklarının ucuna da selem ağacı yaprakları dökülmüştü. Başucunda ufak bir su kırbası asılı idi. Mübârek vücudunda hasırın izlerini görünce ağlamaya başladım.

Resûlullâh (s.a.v.); "Neden ağlıyorsun?" diye sordular. Ben de, "Yâ ResûlAllah! Kisra ve Kayser, dünyanın ni'meti ve zineti içinde yüzüyorlar. Siz ise Allâh'ın Resûlüsünüz. (Bu ni'metlere onlar değil siz layıksınız) dedim. Buyurdular ki, "Yâ Ömer! Dünya ni'metinin onların, âhiret saâdetinin bizim olmasına razı değil misin?" (Sahîh-i Buhari, Tecrid Terc: 11/211)


Tıb ilminde ikinci Lokman Akşemseddin (k.s.)

Fâtih Sultan Mehmed'in hocası Akşemseddin hazretleri tıb ilminde de mâhir olup hastalıklara hangi bitkilerin ilaç olduğunu bilirdi. Bu husustaki ilmi pek meşhûr idi.

Hastalıkların gözle görülmeyecek kadar ufak canlı tohumlar (mikroplar) ile yayıldığından ilk olarak bahseden odur. Akşemseddîn hazretleri, kanseri de araştırmıştır.

Tıptaki şöhreti o dereceye vardı ki birkaç defâ Edirne sarayına çağrıldı.

Hakkında Evliyâ Çelebi şu malumatı verir:

"Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a.) neslindendir. Hacı Bayram-ı Velî'nin meclislerinde bulunmuş, İstanbul'un fetih gününü haber vermişlerdir. Fetihten sonra Anadolu'da Torbalı Göynük'te (Bolu) vefat etmişlerdir. 66 sene ömür sürmüştür. Yüzlerce cilt eser yazmıştır. Tıp ilminde ikinci Lokman'dır."

İSİMLERİMİZ: Erkek: Lokman, Kız: Leylâ




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kıyamete Kadar Hak Üzerine Bulunan Topluluk
« Yanıtla #1136 : 16 Ocak 2014, 02:18:57 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Ümmetimden Hak üzere mücadele eden bir topluluk (kıyamete kadar) yok olmaz, daima mevcud olur. Hatta onların âhiri (sonuncusu) Mesih Deccali öldürür." buyuruldu.
(Hadîs-i Şerîf, S. Ebû Davud)




16
Ocak Perşembe 2014

Hicrî: 15 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 03 Kânûn-ı Sânî 1430

Sultan Üçüncü Murad Han'ın Vefatı (1595) • İran'da Şahlığın Yıkılması (1979)


Kıyamete Kadar Hak Üzerine Bulunan Topluluk

Allâhü Teâlâ, Sâffât sûresinin 171, 172 ve 173. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor (meâlen): "Celalim hakkı için risaletle gönderilen kullarımız hakkında Levh-i Mahfuzda şu kelamımız sebkat etmiş (yazılmış)tır: Onlar elbette muzaffer olacak, önünde olmazsa sonunda yardım onlara olacaktır. Ve elbette bizim askerlerimiz (o peygamberlere yardıma gelecek ve muhakkak onun orduları) onlar gâlip geleceklerdir."

İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri bu âyetleri şöyle tefsir etmiştir: Allâhü Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki: Andolsun ezelde, Levh-i Mahfuzda şöyle yazdık ki, Resûl kullarımız mağlup olmaz. Bizim ordularımız; peygamberler ve mü'min askerleri -bazı yerlerde mağlup oldukları görülse de- dünyada ve âhirette elbette onlar düşmanlarına galipdir. Çünkü âkıbet onlarındır. Mağlubiyet nadir olup yok hükmündedir. Mağlubiyet, kumandanın emrine muhalefet etmekten, dünyaya tamah etmekten, kibirlenmek ve benzeri gibi arızî sebeplerdendir. Cenâb-ı Hakk'ın bizzat hükmettiği nusrete, yardıma halel getirmez.

Yardım şerefli bir rütbedir, ancak mü'mine layıktır. Kâfirin bazan galip olması bir istidrac olup sonu rüsvaylıktır.

Hâsılı, hakiki ihlasa kavuşan mü'minler yardım olunmuşlardır ve gâlipler onlardır. Gâlib ve Azîz Mevlâ'ya istinad eden; dayanan muhakkak yardım olunmuştur ve gâliptir, düşmanları mağluptur. Sonra Allâh'ın askeri, Allâhü Teâlâ'nın Azîz ve Müntekım isimlerinin sırrına ve Enbiyâ sûresinin "Hayır, hakkı batılın tepesine fırlatırız da beynini parçalar, bir de bakarsın o anda mahvolmuştur..." mealindeki 18. âyetinin sırrına mazhar olmuştur.

Allâh'ın askeri Allâhü Teâlâ'nın dinini yaymak için ve Hakk'a yardım etmek ve hakkı beyan etmek üzere tayin ettiği kimselerdir. Kim onları zelil etmek isterse çenesi üzere düşer.

Osmanlı sultanlarının bu tâifenin hatîmesi; sonuncusu olduğunda şüphe yoktur.

İsâ ve Mehdî aleyhimesselam hâtimetü'l-hâtime; sonun sonuncusudur. Kıyâmet koparken İsrâfil aleyhisselamın yeryüzünde kalan kâfir ve fâcirleri yakalayacak sayha-i vâhidesi; sûra üfürmesi hatimet-ü hâtimeti'l-hâtime; sonun sonuncusunun sonudur. (Ruhu 'l-Beyan Tefsirinden)




Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Allâhü Teâlâ şu hakîkate şehâdet eyledi: Allah'tan başka ilah yok. Bütün Meleklerle ilim sahibi olan kâmil âlimler de adâlet ve hakkaniyetle şâhid: Başka ilah yok, Ancak o. Azîz o, Hakîm o."
(Âl-i İmrân sûresi, âyet 18)




17
Ocak Cuma 2014

Hicrî: 16 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 04 Kânûn-ı Sânî 1430

İstanbul Galata Tüneli'nin Açılışı (1875) • Ankara'da Ekmek Vesikaya Bağlandı (1942) • Irak (Körfez) Savaşı'nın Başlaması (1991)


Allah İçin Yapılmış Olmayan Her Amel Bâtıldır

Hud Sûresinin 15 ve 16. âyet-i kerîmeleri Allâhü Teâlâ'ya iman etmediği halde dünyada servet ve ihtişam içinde rahat yaşayanlar hakkındadır. Elmalılı Hamdi merhum bu âyeti kerîmenin tefsirinde diyor ki:

Her kim dünya hayat ve ziynetini isterse -yani dünyaya çalışır gayesi hep dünya olursa dünyada amellerinin karşılığını kendilerine veririz. Hakları yenmez, amellerinin bedelinden hiç bir şey eksik verilmez, hepsi amelinin değerini bu dünyada muhakkak alır. Onun için muradı sırf dünya olanların çalışmalarının karşılığı bu dünyada bütün değe­riyle, hatta fazlasıyla verilir, bitirilir.

Bundan anlaşılan da şudur ki dünyada insanlar amelde müsabaka ve imtihan için yaratılmış olduklarından her amelin iyi veya kötü bir meyvesi vardır. Her çalışan amelinin karşılığını muhakkak alır. Bu karşılık kendi isteği kadar olmasa bile her halde amelinin değerinden de aşağı olmaz. Ve her hangi bir amelin asıl karşılığı Allah katında ona takdir edilmiş olan neticesidir. Onun için en büyük muradları; gayeleri fâni dünya hayat ve ziynetinden ibaret bulunanların amellerinin ecri de dünya hayatından ileri geçmez, âhirete ulaşmaz. Çalışmalarının bütün mükâfatını dünyada almış, tüketmiş bulunurlar. Ahirette kendilerine ateşten başka hiçbir şey yoktur. Ecel gelince hepsini siler, süpürür götürür.

Daha açıkçası Allâh'dan başkası fâni olduğundan sırf Allah için yapılmış olmayan her amel bâtıldır. (Hâk Dîni, Elmalılı Hamdi Efendi)


Hadis-i Şerîfler Kur'ân-ı Kerîm'in Tefsiridir

Aralarında hadis müzakere ederlerken birisi 'Bırakın bu hadisi, bize Kur'ân'dan bahsedin.' dedi. Ashâb-ı Kirâm'dan İmrân bin Husayn (r.a.) (r.a.) ona şu cevabı verdi:

"Ahmak adam! Allâhü Teâlâ'nın kitabında namazı bütün teferruatıyla bulabiliyor musun? Orucu bütün teferruatıyla bulabiliyor musun? Muhakkak ki Kur'ân-ı Kerîm bu hükümleri getirdi, sünnet de onları açıkladı." (Miftahü 'l-Cenneh, Süyûti)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ölüme Hazırlık: Allah'ın Haklarının Ödenmesi
« Yanıtla #1138 : 18 Ocak 2014, 02:16:41 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: "Ölüm gelmeden önce ölüme hazırlan."
(Hadîs-i Şerîf, Hâkim, el-Müstedrek)




18
Ocak Cumartesi 2014

Hicrî: 17 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 05 Kânûn-ı Sânî 1430



Ölüme Hazırlık: Allah'ın Haklarının Ödenmesi

Sıhhat ve hayat hiç kimsede devamlı olmayıp hayatın sonu muhakkak ölümdür. Böyle olunca insan gaflet etmemeli üzerindeki Allâh'ın haklarını ve kul haklarını hayatında iken gücü yettiğince ödemeli ve ödeyemez ise vasiyet etmelidir; yazdırıp şahit ile tesbit ettirmelidir. Zira üzerinde haklar olan kimsenin ölümünden sonra bıraktığı malı yeterli olsa da vârislerinin ve başkalarının bu hakları lâyıkı ile yerine getirmeleri güç olur.

Allâh'ın hakları farzlar ve vaciblerdir. Bunları vaktinde ve şartlarıyla yerine getirmelidir. Kazaya bıraktığı namaz ve oruçları kazâ etmeli, zekât, hac, keffâret ve adakları var ise onları da edâ etmelidir.

Eğer hasta olup ölüm ihtimali varsa vefatından sonraya bırakmayarak hemen zekâtını malının üçte birinden ayırıp vermelidir.

Eğer yemin edip yeminini bozdu ise bozduğu yeminlerden her yemin için on fakire keffaret verir.

Oruç keffareti gerektiren birden fazla şey işledi ise bir keffaret kâfi gelir. Malının üçte biri yeterse oruç keffâreti için bir kul (köle) azad eder, yoksa altmış fakirin her birine bir fitre miktarı sadaka verir. Üzerine hac farz olduktan sonra hacca gitmemişse yahut gitmiş lâkin - Allâh saklasın- sonra lisanından küfür kelimesi çıkmış, sonra da tevbe ederek imanını yenilemiş ise haccının iadesi gerekeceğinden malının üçte birinden hacca yetecek kadarını ayırır. Vekili olarak haccedecek güvenilir kimseye emanet eder. Fazla kalırsa vekile kalmasını vasiyet eder.

Üçte bir malı memleketinden hacca gitmeye yetmezse, yeteceği yerden vekâleten hac ettirilir.

Fitre ve kurban borcu varsa ortalama kurban kıymetini ve fitrelerini de fukaraya verir.

Üzerindeki Allâh'ın haklarını hayatında kendi bizzat böylece yerine getirirse mesuliyetten kurtulmuş ve kendine iyilik etmiş olur. Ölümünden sonra yapılması için vasiyet ederse vasiyeti yerine getirilir. (Şerh-i Dürri Yekta)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ölüme Hazırlık: Kul Haklarının Ödenmesi
« Yanıtla #1139 : 19 Ocak 2014, 00:38:15 »
"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym

"Bir kişi öldüğü zaman melekler '(âhiret için) hangi sâlih amelleri hazırladı?' derler. İnsanlar da '(mal, mülk olarak) ne bıraktı?' derler." (Hadîs-i Şerîf, Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr)




19
Ocak Pazar 2014

Hicrî: 18 Rebîulevvel 1435 - Rûmî: 06 Kânûn-ı Sânî 1430

Çırağan Sarayı'nın Yanması (1910) • SSCB Askerlerinin Bakü'yü (Azerbaycan) İşgali (1990)


Ölüme Hazırlık: Kul Haklarının Ödenmesi

Sıhhat ve hayat hiç kimsede devamlı olmayıp herkesin sonu muhakkak ölümdür. Böyle olunca insan gaflet etmemeli; üzerindeki kul haklarını hayatında iken gücü yettiğince ödemeli ve ödeyemez ise vasiyet etmelidir.

Aldığı borcu yahut satın alıp parasını vermediği şeylerin bedellerini ödemelidir. Elinde emânet yahut gasbettiği mal var ise aynını, elde mevcut değil ise bedelini sahiplerine iade etmelidir. Hak sahibi hayatta değil ise vârislerine teslim edip helâl ettirilmelidir. Onlara da teslim edilmesi mümkün olmazsa kıyamette sevabı sahibine ulaşmak niyetiyle fakirlere sadaka olarak vermesi lazımdır. Ama alacaklı kâfir olup hakkı dünyada helâl ettirilmez ise kıyâmette pek müşkil olur.

Bir kimseyi haksız yere dövmek, yaralamak, çalıştırmak, hakkını vermemek veya sövmek, alay etmek gibi haklar bulunsa hak sahibine hakkını hayatında helâl ettiremez ise Allâhü Teâlâ'ya iltica etmeli ve onun adına fakirlere sadaka vermelidir. Umulur ki kıyamet gününde Allâhü Teâlâ onları razı eder.

Ölümden sonra gasilden itibaren defne kadar dine uygun ve sünnet üzere hareket edilmesini vasiyet etmelidir.

Üzerindeki Allâh'ın hakkı ve kul haklarından yerine getiremediklerinin vasiyetlerini de yaptıktan sonra bu vasiyetine dikkat etmelerini dost, akraba ve hususiyle vasîsine sıkıca tenbih etmelidir.

Bundan sonra daima tevbe ve istiğfar etmeli "Elhamdülillâhi ale't- tevfîk" ve "Estağfirullâhe min küll-i taksîr" demeyi dilinden düşürmemeli; Allâhü Teâlâ'nın af ve mağfiretini ümid ederek rahmetine sığınmalıdır.

Beyit:

Her ne denlü çok yaşarsa bir kişi
Akıbet ölmekdürür ânın işi. (Süleyman Çelebi)

(İnsan ne kadar çok yaşasa sonunda ölecektir.)