Gönderen Konu: Duâda Eller Nasıl Olmalı?  (Okunma sayısı 353783 defa)

0 Üye ve 32 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #375 : 03 Eylül 2014, 18:02:25 »



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #376 : 03 Eylül 2014, 18:02:41 »

Çevrimdışı yusufs

  • YusufŞ.
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 48
Ben Mevlana değilim;
ADAM OL! öyle GEL.

Çevrimdışı yusufs

  • YusufŞ.
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 48
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #378 : 16 Aralık 2014, 19:34:08 »
« Son Düzenleme: 04 Haziran 2015, 12:40:04 Gönderen: Mücteba »
Ben Mevlana değilim;
ADAM OL! öyle GEL.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #379 : 04 Haziran 2015, 12:38:57 »
birkaç ay Somali'den gelen talbelerle beraberdik. Duadan konu açlınca ellerini açarak dua eden Türklerin gülünç olduklarını söylerlerdi. Ama nedense bizler ellermizi kapatıp dua ettiğimiz takdirde bu insanlar tarafından yanlış bişey yapıyormuş gibi yargılanyoruz.Ve biz doğruluğunu bilerek yaptığımız halde bunu kendimize özel bi simge haline getirdiğimiz düşünülüyor.Şu devirde elleri kapatarak dua etmek unutulmuş sünnet kabilindendir ve unutulmuş sünneti yerine getirene 100 şehit sevabi verilir...


Kısa ve özet olarak nasıl olması gerektiğini yazabilecek biri var mı? :)
Elbette gönülden dua ettikten sonra gerisi biraz usule giriyor ama yine de en son neye karar verdi forum?? :)
Çok fazla farklı görüş var da :)

Duânın Şartları ve Edepleri Hakkında

Muhakkak ki duânın şartları ve edepleri vardır. Bu şartlar ve edepler, icabetin sebepleridirler. Bu şart ve edepleri mükemmel ve tam bir şekilde yerine getirenler, icabet ehli olup duaları kabul olunur. Bunları ihlâl eden yerine getirmeyenler ise, haddi aşanlardan olur ve o kişi cevap ve duâsının kabul edilmesine hak kazanmış olmaz.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 358)


Bu kadar bilgi, döküman, fotoğraf,ayet-i kerime hadis-i şerif gösterilmesine rahmen özellikle türkiyemizde  ellerini bitiştirerek dua eden kimseleri  gördülermi işte bunlar süleymanlı diyorlar.Duada eller bitişk olacağına dair bütün deliller burada
duada eller açık olacak diyenlerin delilleri nerede

O resimlerde elleri bitişik olanlar kadar ayrı olanlar da var. Elleri açık dua etmek günah mı, caiz değil mi nedir yani?

efsanef ve amanbe aşağıda gerekli ve yeterli açıklamaları bulabilirsiniz.

Bunca resimden ve malümattan sonra hadiseye karşıdan bakınca iki sonuçla karşılaşıyoruz.

1- Duada elleri birleştirmek, Türkiyede dua ederken ellerini birleştiren toplulukların/cemaatlerin sonradan çıkardığı bir iş/bir şifre/bir bid'at ise Dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan bu müslümanlar Türkiyede dua ederken ellerini birleştiren toplulukların/cemaatlerin mensubudur. ( veya tersi )

2- Dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan bu müslümanlar ve Türkiyedeki bazı topluluklar/cemaatler duayı aynı şekilde yapmaktadırlar. Fakat Dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan bu müslümanlar Türkiyede bazı toplulukların/cemaatlerin mensubu olamazlar. (veya tersi) Günümüzde aralarında islami kaynaklar dışında herhangi bir bağ da yoktur. Her iki grubun dua ederken ortak bir çıkış noktası olduğu kesindir. Bu ortak çıkış noktasının da Peygamberimizin(s.a.v.) sünneti olması yüksek muhtemeldir. Dolayısıyla "Duada elleri birleştirmek, Peygamber efendimizin (s.a.v) sünnetidir." Bu toplulukların yaptığı da şifre/bidat değil "unutulan bir sünnetin ihyasıdır."

Bundan sonra isteyen kendi mantığı ölçüsünde, istediği şekilde değerlendirir.


Duada Elleri Tutma Şekli

Dua'da faziletli ve sünnet olan dua ederken elleri bitiştirmektir.

Musannif İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretleri Rumeli ulemasındandır. Rumelili Hıristiyanlar ile Müslümanların bir arada yaşadığı bir yerdir. Bilindiği üzere Hıristiyanlar dua ederlerken, ellerinin içlerinin tamamen birbirine birleştirir ve çenelerinin altına koyarak dua ederler. O dönemin Müslüman âlimleri Musannif hazretleri gibi, Hıristiyanlara benzememek için dua'da elleri açmanın daha faziletli olacağını beyan etmişlerdir.

Yoksa dua'da elleri birbirine bitiştirmek ve avuçlarını açmak sünnettir.

Kutub-i sitte'de bu konuda birçok hadis-i şerif mevcuttur.
 
Hazret-i Âişe (r.a.) annemizden rivayet olundu.
-"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri her gece yatağına geldiği zaman, iki elini birleştirir sonra onların içine nefes eder.
Ve onlara;
1- Kulhuvellâhüehad,
2- Kul eûzü birabbil-felak,
3- Kul eûzü birabinnâs sûrelerini okur..
Sonra onlarla gücü yettiği kadar mübarek cesedini meshederdi, iki eliyle başından ve yüzlerinden başlar ve cesedinin ön tarafından başlayarak meshederdi. Ve bunu üç kere yapardı..."

Tefsir kitapları:
Tefsir kitaplarının çoğu, dua ederken elleri birleştirmek gerektiğine bu hadis-i şerif-i kaynak gösterirler:

Tasavvuf ve Mevize kitapları:
İhya-u Ulumiddin'de buyurdu:

"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri dua ettikler zaman, iki avucunu birleştirir ve elinin içlerini yüzüne taraf tutardı."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:612-613)



(Fetâvâ-yi Hindiyye)de, beşinci cüz’de diyor ki, (Duâ ederken, avuçlar semâya karşı açık, iki el aralık ve göğüs hizâsında olmalıdır).

Malesef, Fetevâyi Hindiyye'de kastedilen mana bu şekilde değildir. Eğer tercüme için aslına bakılmış olsa böyle bir sorun olmaz. Bir Hoca Efendinin, duada ellerin birleştirilmesinin doğru olmadığını savunan birinin yazısına cevap olarak neşrettiği yazıda, bu tercüme katliamları bir bir anlatılmıştı. Cevap olarak hazırlanan yazıyı okudum. İlmi olarak oldukça güzel hazırlanmış ve yanlış hatırlamıyorsam da zamanın gazetelerinden birinde yayınlanmış.

Eğer Fetevâyi Hindiyye'de ki ifadeler çarpıtılmadan aktarılırsa, olayın tam da iddiaa edilen tersine bir seyir içinde olduğu alenen görülürdü.

Halbuki Fetâvâ-yı Hindiye'de buyruluyor ki: "Duâda efdâl olan; iki el ayalarını (avuç içlerini) bast etmek, yani döşeyip yaymak, açmak, kapalı tutmamak ve avuçları arasında az da olsa bir yarık bulun(up, el ayaları yapışık olma)maktır. (…) Müstehap olan, duâ esnasında iki ellerini göğsü hizasına kaldırmaktır. (…) Duâ-yı rağbet'te (cenneti istemek gibi) ellerinin ayasını yani avuç içini semaya doğru tutar." (C. 5, s. 318)

Yani görüldüğü üzere, duâda ellerin birleştirilmesi, yanlış olan değil bizzat sünnet olan bir ibâdettir.

Selam ve sevgiler...


Alıntı yapılan: Hemedan
(Fetâvâ-yi Hindiyye)de, beşinci cüz’de diyor ki, (Duâ ederken, avuçlar semâya karşı açık, iki el aralık ve göğüs hizâsında olmalıdır).

Bu tür rivâyetlerin hepsi "öneri" şeklindedir Ancak bilinir ki, adab konularında eğer bir fiili destekleyen HADİS ve MÜCTEHİD nakli var ise, buna uyulur.

Bilhassa türk alimleri "duada ellerin arası az açık olur" demişlerdir. Bunun sebebi, hristiyanlara benzememek için idi. Ruhul-Beyan tefsirinde dahi böyle yazmaktadır. (Ancak bunu naklede cahiller ellerini bir-iki metre açıp öyle dua ediyorlar. Kendi nakillerine bile inanmıyorlar. Az açık olması demek, kapalıya yakın demektir, bir metre ara olsun demek değildir.)

Ancak Hüccetul-İslam İmam Gazali hazretleri, İbni Abbas'dan (r.a.) naklettiği hadisi şerif ile Resulullah (s.a.v) Efendimiz'in dua esnasında ellerini birbirine yapıştırdığını ispatlamıştır. Huccetul-İslam bu, İslamın delili.. Dinin ziyneti.. Şimdi bu zatın nakli nasıl eleştirelim? Yoksa mezhepsiz sapıkların dediği gibi "bu hadis mevdu" mu diyelim? Ehli sünnete göre İmama Gazali'nin naklettiği haberlerin hepsi sahihtir.

Bu hadisi şerifi destekleyen hadisi şerifler Kütübi Sitte'de yeralmaktadır. Bazı cahiller "bu yatarkenki dua esnasında geçerli" diyor. O zaman İmam Gazali'nin rivayetini de göz önünde bulundurursak "İbni Abbası her gördüğünde" dememiz icab eder.

Veya HisnulHasıyn'in rivayetine bakarak "Her arefe günü" dememiz gerekir. Bu durumda özetle "Resulullah (s.a.v) uyuyacağı zaman, arefe günlerinde ve İbni Abbas'ı her gördüğünde ellerini birleştirip dua ederdi" dememiz gerekir. Bu ne ahmakca olur değil mi?

Halbuki Resulullah (s.a.v.) Efendimiz dua esnasına ellerini birleştirmiş, bu husus hadisi şeriflerle ispatlanmıştır. Bir insanın çıkıp Hz. Aişe (r.a.) hadisi hakkında yorumlarda bulunup "hususidir" demesi cehaletini ortaya koyar.

Zira yine Hz. Aişe (r.a.) validemizdir, teravihin 8 rekat kılındığını bildiren. Hiçbir hadisi şerifinde 20 rekatten bahsetmez. Ulema "önceki günleri zikretmedi" demişlerdir (Bkz: El-Fıkh Alel-Mezahibil-Erbea) Eğer yukardaki mantıkla ilerlersek, aslında teravihin 8 rekat olduğunu söyleyen vehhabilere de hak vermemiz icab ederdi, bakın hadis öyle diyor.

İşte sevgili kardeşlerim, aynı şekilde Hz. Aişe (r.a.) annemiz Resulullah (s.a.v) Efendimiz'in duasını nakletmiş, diğer rivayetleri de gözönünde tutarsak duada elleri birleştirmenin "delilli" bir sünnet olduğu ortada.

Bazı kara cahiller "bu şiilerin fiili" diyor. Şiiler işliyor diye sünneti terketmek ahmaklıktır. İmam Gazali Hazretleri, bu fiilin onlar tarafından işlendiğini bilmiyor muydu? Bu cahiller kendlerini İmam Gazali'den daha temkinli, daha alim zannediyorlar.

Denirse ki, eskiden işlemezlerdi, yeni başladılar; bu durumda deriz ki, o zaman yarın birgün işleyecekleri başka bir sünneti, onlar işliyor diye yine terk mi edeceğiz? Ehli Sünnetin yolu SÜNNETİ KORUMAK mıdır, yoksa SÜNNET TERKETMEK midir?

Bu tür tenakuz ehli cahillere kapılmayın. Yukardaki rivayet de bunların eserinden alınmış.

Selam ve dua ile..

HADİS-İ ŞERİF MEALİ : Eshab-ı Kiramdan İbn-i Abbâs (r.a.) buyurdu : " Efendimiz Hazretleri duâ ettikleri zaman iki ellerini birbirine birleştirirlerdi ve ellerinin içini mübârek yüzlerine mütemâyil kılarlardı. İşte ellerin duâda tutuluş şekli şöyledir ( deyip bizzat ellerini birleştirerek göstermişlerdir... Duâda Resûlullah (S.A.V.) gözlerini semaya kaldırmazlardı.

Duâda ellerin birleştirerek yapılmasının evla ve efdal olduğuna dair birçok delil vardır. Şöyleki :

Çeşitli ilimlere âid eserler yazmış , İslâm âleminin şarkında garbında pek meşhur olan Huccet'ül-İslam ( İslâmın parlak delil ve yıldızı ) diye anılan İMAM-I GAZÂLİ Hazretlerinin dört ciltlik ölümsüz eserinde yukarıdaki Hadis-i Şerif zikredilmektedir.

(KAYNAKLAR : 1- İhyâ Ulûmü'd-diyn'de . Cilt.1 Sahife 305 Mevzuu: Âdâbü'd-duâ- BULUNDUGU YER: Eski eser Kütüphaneleri ve Arapça kitap bulunduran kitapçılar.2-İhyâü Ulûmü'd-diyn Tercemesi- Tercüme Eden:Ahmed Serdaroğlu(Diyanet İşleri Müfettişi) Eseri Takdim eden : Ahmed Davudoglu,Yayınlayan:Bedir Yayınları CİLT.1 Sahife :880.)

TAHTÂVΠ adlı Fıkıh Kitabının 173 ncü sahifesinde : " Duâda elleri zammetmek , yani birleştirmek duânın âdâbındandır. "  diye
geçiyor

MEVZÛÂTÜ'L-ULÛM Tercemesi, Yazarı :Taşköprülüzâde Ahmed Efendi- Baskı Tarihi : 1313 Hicri -İkdam Matbaası - Cilt.2 Sahife 410 da :  " Ve dahi lâyık olan oldurki, iki keffini (elini ) bir yere getirip , zamm eyleyip batınlarını ( avuçlarının içini ) vechine mukâbil ( yüzüne karşı ) eyleye. "  diye geçmektedir. (5-6/Temmuz/1984 Fazilet Takvimi)

SAHİH-İ BUHÂRİ'DE  ( En muteber hadis kitabı ) Cilt: 4-6 Bab: 14-17 Mevzuu: Kitabü Fezâili'l-Kur'an. Sahife :106 da, şöyle geçmektedir : Hazreti Aişe'den (R.A.) rivâyet olunmuştur. " Nebi ( S.A.V) her gece yatagına geldiği zaman İKİ ELİNİ BİRLEŞTİRİR ,bunlara nefes eder ve İhlas, Felak ve Nas sûrelerini okurdu. Sonra iki eliyle, başından,yüzünden  ve vücûdunun  ön tarafından başlayarak ( bütün ) vücûdunu sıvazlardı. Bunu üç defa  tekrar ederdi. "  diye yazzmaktadır

Diğer kaynaklar

SAHİH-İ BUHÂRÎ MUHTASARI TECRÎD-İ SARÎH TERCEMESİ'NDE .  Cilt.11 Yayınlayan: Diyanet İşleri Başlkanlığı Mevzuu: Peygamberin İhlasa devamı , Sahife 236,bulunan  Hadis-i şerif de,

SÜNEN-İ TİRMİZÎ'DE  Cilt: 4-5 Bâb: 20-21 Numarası : 3402 , deki Hadis-i Şerif de,

SÜNEN-İ EBÎ DÂVÛD'DA  Cilt: 5 Sahife 303, de bulunan Hadis-i Şerif  de,

RİYAZU'S- SÂLİHIYN ve TERCEMESİ ( Hadis Kitabı ) Cilt :3  Numarası :1490 Yayınlayan : D.İ.Başkanlığı.Sahife 61 deki Hadis-i Şerif te, dua edenin iki ellerini birleştirerek duâ etmesi gerektiği beyan edilmektedir

Günümüzde ellerini kapalı şekilde dua eden insanlar unutulmuş bir sünnetin ihyasını gerçekleştirmektedirler.

" KİM BENİM BİR SÜNNETİMİ İHYA EDERSE ( DİRİLTİRSE ) , BENİ SEVMİŞ OLUR.  KİM DE BENİ  SEVERSE CENNETTE BENİMLE BERABER OLUR. "   Hadis-i Şerif   Sünen-i Tirmizî - İlim-

Duâ Edenin Yapması Gerekenler

1- Nefsini tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, nefsini tabiî vasıflardan ve ahlâk-ı zemîmeden (kötü ahlaktan) tezkiye edip temizlemelidir. Çünkü tabiî sıfatlar ve ahlak-ı zemîme  (kötü ve yerilmiş ahlak) duânın yollarını kesmektedirler.

2- Kalbini tezkiye etmelidir...
Kalbini, nefsanî ve ruhanî olan, insanî alâkalardan meydana gelen kirlerden temizlemelidir. Duâ eden kişi, kalbini ezkâr (zikir ve evrad) ve zikrin nuruyla ve güzel ahlâk nuruyla tasfiye etmeli, nurlandırıp parlatmalıdır.
Çünkü bu sebepler insanı Allah'a yaklaştırma sebepleridir. Bu sebeplerle duâlar Allahü Teâlâ hazretlerine yükselir. Allahü Teâlâ hazretleri buyurdukları gibi:
-"O'na (güzel ve) hoş kelimeler (Tevhit, zikir ve duâlar) yükselir, onu (duâları) da amel-i salih yükseltir."

3- Ruhunu mâsivâ kirinden tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, Mevlâ’nın lütfüne mazhar olmak ve ilâhî iltifata mazhar olmak için; Allah'ın gayrisine iltifat etmek kirinden ruhunu tezkiye edip temizlemelidir.

4- Sırrını şirkin pisliklerinden tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, sırrını ayıp ve bulaşığından tezkiye edip temizlemelidir. Bu da ancak, hakkı talep etmek için duâda sadece Hakka teveccüh edip, Allahü Teâlâ hazretlerine yönelmekle olur, Duâsının müstecâb olup Allah'ın katında makbul olması için; duâda Hak Teâlâ hazretlerinden, haktan başka bir şey istememelidir. Bu takdirde duâsı kabul olur; ricası boşa çıkmaz. Buyurduğu gibi:
"İyi biliniz ki, beni (m rızamı arayan ve) talep eden bulur. Ama kim benden başka bir şey talep ederse beni bulamaz."
Ve Allahü Teâlâ, duâ ile kendisini talep edenlere icabet edeceğini vaat etti. Ve bu ayet-i kerimede şöyle buyurdu:
"Bana duâ edince duâcının duâsına icabet ederim." Yani: "Beni talep ettiği zaman," demektir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 359-360)




Sayın Ali Güler
Türkiye Gazetesi - İSTANBUL

 
08.09.1988 tarihli mektubunuzu ve buna ilişik, Türkiye Gazetesinin Eylül 1988 tarihli nüshalarında, "Bir Bilene Soralım" köşenizde neşrolunan, "Hadis-i şeriflerle amel etmek" ve "Duânın âdâbı" başlıklı yazılarınızı okudum. Doğrusu, kaynak olarak isimlerini zikrettiğiniz kitapların müellifleri namına esef ve haya ettim! Zira, ne olursa olsun, insan bu derece şartlanmamalı; ilmî hakikatleri gözardı etmemelidir.

Nasıl olur da selef-i sâlihînden, söylemediklerini söylemiş, yazmadıklarını yazmış gibi nakillerde (!) bulunabilirsiniz?..
Ne hakla, kendi düşünce ve görüşlerinizi onlara mâletmeye çalışabilirsiniz..?
Niçin onların yazdıklarına bağlı kalmıyor da, kendi kafanıza göre bir takım görüşler serdediyorsunuz?
Yoksa!!? Evet yoksa, -başkalarını uluorta itham ettiğiniz gibi- siz de mi mezhepsizliğe soyunuyorsunuz!


Lütfen indî yorumları bırakın; mezhebinizin mecrasında yürümeğe bakın. Gerçi size göre, yazdıklarınızın hiç birinde kendi fikriniz, görüşünüz yok. Fakat insaf edip aşağıda maddeler halinde nakledeceğim –tarafınızdan tahrif edilmiş– delilleri bir daha gözden geçiriniz. İlmî cihetini biz hallettik; meseleyi şayet biraz akıl, biraz mantık, biraz da insaf ölçüleriyle değerlendirirseniz, eminiz, bize hak vereceksiniz. Tabiî inat ve itirazda ısrar etseniz de…

***
 
Gelin şimdi adı geçen yazınızda söylediklerinizi maddeler halinde ele alıp cevaplamaya çalışalım. Önce italik karakterle sizin sözlerinizi, ardından da normal karakterle bizim cevabımızı aktaralım.
 
1. "… Dürül Muhtar'da buyruluyor ki: Duâ ederken iki el, göğüs hizasına kaldırılır. İki el birbirine yaklaştırılmaz. (C. 1, S. 507 Mısır 1966 baskısı) İbni Abidin hazretleri burayı açıklarken buyuruyor ki: Rağbet, dilek için her zaman, her yerde yapılan duâ böyle olur. Sünnet olan duâ böyledir. Resulüllahın böyle duâ ettiğini İbni ömer bildirdi."

Evet, siz böyle söyletiyorsunuz müellif merhuma… Lakin o, sizin arzu ettiğiniz gibi değil de, şöyle buyuruyur:
"… Ellerini göğsü hizasında semaya doğru açar; çünkü sema, duânın kıblesidir. Ve el ayalarının yani avuç içlerinin arasında –az da olsa– bir yarık bulunur. (Yani elleri bitişik, fakat avuç içleri birbirine yapışık olmaz, aralarında az da olsa bir açıklık bulundurur ki, Hıristiyanlara benzemesin. Yarıklığın, açıklığın manası budur.) (…) Duâ dört kısımdır. Birincisi rağbet duâsıdır ki, yukarıda geçtiği gibi yapılır…"

Dikkat ediniz; "iki el birbirine yaklaştırılmaz" demiyor; dolayısiyle müellife iftira ediyorsunuz. İbare aynen şöyledir:
"Ve yekûnü beynehümâ fürcetün (ve in kallet)." Manası da, bizim yukarıda belirttiğimiz gibidir. Yarılmak ise, bir bütünün belli noktalardaki ittisaline rağmen, bir başka yerinde açıklık-aralık meydana gelmesidir. Mesela duvar, toprak, ahşap vb. bir şeyin yarılması gibi… Az da olsa mutlaka bir yarık bulunmasının sebebi, Hıristiyanlara benzememek içindir. Çünkü İslâm, Müslümanın başka topluluklara benzemesini yasaklamıştır. Bilindiği gibi Hıristiyanlar, dua ederlerken avuç içlerini birbirine yapıştırırlar. Müslümanlar ise, duâda onlara benzememek için, elleri bitişik olduğu halde, avuç içlerini –mutlaka- az da olsa yarık tutarlar. Yani el ayaları birbirine yapışık değildir. Bunun böyle olduğu, ileride serdedeceğimiz delillerde daha açık bir şekilde görülecektir.

***
 
2. "(Fetâva-i Hindiyye) beşinci cüzde buyuruluyor ki: (Duâ ederken avuçlar semaya karşı açık, iki el aralık ve göğüs hizasında olmalıdır.)"

Halbuki Fetâvâ-yı Hindiye'de buyruluyor ki:
"Duâda efdâl olan; iki el ayalarını (avuç içlerini) bast etmek, yani döşeyip yaymak, açmak, kapalı tutmamak ve avuçları arasında az da olsa bir yarık bulun(up, el ayaları yapışık olma)maktır. (…) Müstehap olan, duâ esnasında iki ellerini göğsü hizasına kaldırmaktır. (…) Duâ-yı rağbet'te (cenneti istemek gibi) ellerinin ayasını yani avuç içini semaya doğru tutar." [C. 5, s. 318]
 
Görülüyor ki, burayı da aslına uygun şekilde değil, arzunuza göre terceme (!) etmişsiniz.
 
***
 
3. "(Mevâhib-i Ledüniyye) kitabının tercümesinin ikinci cilt 412. sayfasında buyuruluyor ki: (Buhari kitabında buyuruyor ki)" diyerek şöyle naklediyorsunuz: "(Rasûlüllah duâ ederken, mübarek ellerini bast eder, yani avuçlarını açar, kepçe gibi tutmazdı. İki omzuna karşı tutardı. İki eli birbiri yanında olmazdı.)"

Halbuki Sahîh-i Buhari'deki hadis-i şerif bu hususu öylesine açık bir şekilde ortaya koyuyor ki, âdeta, "açık havada kuşluk vaktindeki güneşten daha parlak." Aynen şöyle:

"Hz. Âişe'den (r.anhâ) rivayet olunmuştur: Nebî (s.a.v.) her gece yatağına geldiği zaman iki elini birleştirir, bunlara nefes eder (avuç içlerine huuu diyerek üfler) ve Kul hüvallâhü ehad, Kul eûzü birabbil felak ve Kul eûzü birabbinnâs (sûrelerini) okurdu. Sonra iki eliyle vücudundan eli yetiştiği yerleri sıvazlardı. Elleriyle başını, yüzünü, vücudunun ön kısmını meshetmeğe başlardı. (Sonra da vücudunun arka kısmını meshederdi.) Ve böyle okuyup üfleyerek vücudunu meshetmeyi üç defa tekrarlardı."

Evet, hadis-i şerif mealen böyle. Fakat ne yaparsınız ki, "Bazen göz bir illetten dolayı Güneşin ışığını göremez; dil de, yine ârız olan bir hastalıktan dolayı suyun tadını hissedemez de, inkâr eder." Hastalığı tedavi etmeden de bunu düzeltmenin imkânı yoktur.

***
 
4. "Tahtâvi şerhinde, duâ bahsinde buyuruluyor ki: İbni Cezerinin (Hısn-ül Hasin) kitabında ve şerhinde bildirildiği gibi, namazdan sonra duâ ederken, iki el omuz hizasına kaldırılır. Allame Ömer İbni Nüceym (Nehr) kitabında (iki el ayası birbirinden açık tutulur.) diyor. Kollar sağa sola doğru açılmaz. Birbirine yakın tutulur. Yani ileri doğru tutulur. Eller birbirine cem' ve zam edilir. Yani yakın tutulur. Fakat birbirine bitiştirilmez. İki el ayasını cem etmek, birini aşağıya, birini yukarıda tutmayıp ikisini aynı yükseklikte tutmak demektir. Hadis-i şeriflerde duâ bildirilirken cem ve zam kelimeleri geçmektedir. Hadis-i şerifi en iyi anlayan İslâm âlimleridir. Onlar da cem ve zam kelimesini Tahtâvinin açıklaması gibi bildirmektedir."

Evet, siz böyle söyletiyor ve söylüyorsunuz. Fakat Tahtâvi merhum ise bakınız ne buyuruyor:

"İbn Nüceym Nehir isimli eserinde; duâda, az da olsa, iki el ayaları arasında bir yarık bulunması ve ellerinden birini arz üzerine koymaması duânın müstehap olan keyfiyetindendir. Şayet bir özürden, veya soğuktan dolayı ellerini kaldıramıyorsa, şehâdet parmağı ile işaret etmesi kâfidir, diyor.' Lakin Hısnü'l-Hasîn Şerhi'nde, 'Yukarıda anlatıldığı gibi duâda elleri bitiştirmek ve parmakları kıbleye karşı tevcih etmek (yönlendirmek), şüphesiz ki, duânın âdâbındandır' buyruluyor. Şerhu'l-Mişkât'ta ise, 'Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, Arafe günü duâda, ellerinin ayasını birleştirdi' diye vârid olmuştur. Şayet onun kelâmında, 'zam' kelimesi ile 'tam bir yakınlık' murâd edilirse, bu, 'az da olsa bir yarığın bulunmasına' aykırı değildir. 'İki avuçlarının arasını cem etti, birleştirdi' sözüne gelince; bunda da zıddiyet (aykırılık) yoktur. Çünkü mana, 'Kaldırmakta iki elini birleştirdi; sadece birini değil, ikisini birden kaldırdı' demek olur." [Hâşiyetü't-Tahtâvî alâ Merâkı'l-Felâh, s. 214]

 Bundan önceki maddelerde olduğu gibi, buradaki tahrifat da, körün gözüne batacak şekilde açık. Başka bir şey ilave etmeye gerek yok.

Ancak "zamm" ve "cem' " kelimelerinin manalarına gelince; işte burada Vazı' ilmini hatırlamanın faydalı olacağı kanaatindeyim. Zira bu ilme göre, lâfızların manaları hizalarına konulmaları itibariyle, dört kısım vazı' vardır:

a)       Lûgavî,

b)       Istılâhî,

c)       Örf-i âm,

d)       Örf-i hâs.


Binaenaleyh okuduğunuz bir ibareyi anlayabilmek ve hele hele tenkit edebilmek için, Vazı' ilmini de nazar-ı itibara almanız icap eder.

Kısacası bu ilmi gözardı ederek bir yere varamazsınız. Okumamış, bilmiyor olabilirsiniz; fakat yazıyor ve konuşuyorsanız, bu mazeret olamaz, öğreneceksiniz. Yani "Bir Bilene Soracaksınız". Nitekim bu gözlükle baktığımızda görüyoruz ki; ne lûgavî, ne ıstılâhî, ne örf-i âm, ne de örf-i hâssa göre cem ve zam kelimeleri –sizin dediğiniz gibi- "yakın tutmak" manalarına gelmemektedir. Bilakis cem, yani cim-mim-ayn maddelerinden müteşekkil olan bu kelime, cim'in fetha ve mim'in sükûniyle, müteferrik nesneyi bir yere getirmek, birleştirmek manasına mastardır. Dat ve mim maddelerinden teşekkül eden zam kelimesi ise, dad'ın fethasiyle; yapıştırmak, eklemek manasınadır.

Toparlamak gerekirse, zikri geçen yerlerde bu kelimeler, bu manalara mevzû ve müsta'meldir. Aksini söylemek, ilmî olmaktan o derece uzaktır ki, âdeta, aka kara, karaya ak diye iddia etmek kadar abes! Bu itibarla insan, "eyne's-semâ ve's-süreyyâ" demekten kendisini alamıyor.

***
 
5. "(Medât-ül ulûm) [Diğer ifade ve imlâ hatalarında olduğu gibi bunda da bir düzeltmeye gitmiyorum, çünkü değmez] kitabında Türkçe olarak deniyor ki: (Ve dahi lâyık olan odur ki, iki elini bir yere getirip zammeyleyip, yani birbirine yakın tutup içlerini yüzüne karşyı tutar.) (C.2, s.410)"

Taşköprülüzâde Ahmed Efendinin oğlu Kemaleddin Mehmed Efendiye böyle söyletiyorsunuz. Fakat o ise sizi tekzip edercesine bakınız ne diyor: "Ve dahî lâyık olan oldur ki; iki keffini (avuç içlerini) bir yere getirip zammeyleyip (birleştirip) bâtınlarını (içlerini) vechine (yüzüne) mukabil eyleye (karşı tuta)."

Burada da insan, "Hayayı bırak, dilediğini yap" demekten kendini alamıyor. Zira yarın öbür âlemde bu zevatın karşısına nasıl ve hangi yüzle çıkacağını düşünen bir insana; bu tahrifatı yapmaya –şayet varsa- hayası müsaade etmez.

***
 
6. "(İhya)da bildirilen hadis-i şerifin Hazret-i İbni Abbas'tan rivayeti şöyledir: (Resulüllah sallAllahü aleyhi vesellem, duâ ettiği zaman iki elinin zammeder, yani birbirine yakın tutardı. İçlerini de yüzüne doğru çevirirdi.) Bazıları zammeylemeyi bitiştirmek olarak tercüme etmektedir. Fıkıh kitaplarında bildirildiği gibi, zammetmek birbirine yakın tutmaktır. Hadis kitaplarında bildirilen hadis-i şeriflerde de zam ve cem kelimeleri geçmekte, her iki kelimeyi de yanlış olarak birleştirmek olarak tercüme edenlerin olduğu görülmektedir. Doğrusu Tahtâvinin açıkladığı gibidir."

Görüldüğü üzere burada da aynı terânelerin tekrarından başka bir şey yok. Mesela İhyâ'daki geçen hadis-i şerifin aslına uygun olan tercemesini görelim:

"İbn Abbas (r.anhümâ) buyurdu ki, 'Rasûlüllah (s.a.v.) duâ ettiği zaman avuçlarını birleştirir ve iç kısmını yüzüne doğru çevirirdi." Ve devamla İmam Gazalî (rh.) buyuruyorlar ki, "Bu anlattıklarımız, duâda ellerin duruş keyfiyetidir."
 
Cem' ve zamm kelimelerinin manaları ise, tereddüde mahal kalmayacak şekilde, yukarıda izah olundu. Bu sebeple biz de sizin, "yanlış" sözünüze mukabil diyoruz ki: Zırva! Çünkü söylediklerinizin tevili dahî imkânsız.

"Doğrusu Tahtâvinin açıkladığı gibi" dediğinize göre, intâk-ı hak ile, meseleye, hallolmuş gözüyle de bakabiliriz. Öyle ya, siz başka türlü söyletmek isteseniz de, Tahtâvî diyordu ki, "… duâda elleri bitiştirmek… duânın âdâbındandır."
 
***
 
Özetleyecek olursak, öne sürdüğünüz bütün bu delillerin, iddianızı teyit etmek şöyle dursun, bilakis çürüttüğünü; dolayısıyla sizi tekzip ettiğini gayet açık bir şekilde gördüğünüze göre, şimdi sözden ricamız;

Geliniz, inat ve itirazı bırakınız…

Arapların dediği gibi, "Vâdiyi boş bulan tilkinin, vâliliğini ilan etmesi" gibi, İslâmî ilimler sâhasını boş zannedip uluorta ahkâm kesmeğe kalkışmayınız.

Hadis-i şerifleri ulemânın sözlerini, kendi arzunuza göre te’vil etmekten vazgeçiniz. Zira, sakîm bir yolla müstakîm bir neticeye varılmaz! Bu yol tehlikelidir!

Nitekim yazılarınızdan birinde, "Hadis-i şeriflerden anladığına uyup mezhebini bırakmanın ilhad olduğunu İmam-ı Rabbani hazretleri bildirmektedir" diyorsunuz.

Hal böyle olunca bir Müslümana yakışan; sünnet-i seniyyeyi unutturmak değil, hele hele ihyâ etmeye gayret edenlerle mücadeleye kalkışmak hiç değil, bilakis unutulup terk edilen sünnetlerin ihyası mevzuunda onlara destek ve yardımcı olmaya çalışmaktır.

Zira sünnetin olduğu yerde bid'at, bid'atın bulunduğu yerde sünnet olmaz. Nûr ve zulmet gibi, birisinin geldiği yeri, öbürü derhal terk eder!

Ayrıca, "Kim benim bir sünnetimi ihya ederse, beni sevmiş olur. Kim de beni severse, cennette benimle beraberdir" [Tirmizî, Sünen, Kitabu’l-İlm, Bâb: 16, H. No: 2818] müjde-i nebevisinden müstağni kalabilecek bir Müslüman düşünülebilir mi?..

Bu sualin cevabı hiç şüphesiz "düşünülemez!" olacağına göre, lütfen elinizi vicdanınıza koyup tekrar tekrar düşününüz ve hiç olmazsa, bu hususta sükût etmesini biliniz. Zira böylesi, dünya ve âhiretiniz için daha hayırlıdır.

Bilmukabele selâmlar…                                                                                           


21 Eylül 1988
Halis ECE
 
(Nizam ALKAN müstear imzasıyla)



düada ellerin sekli

Dua yaparken Elleri Birleştirmek bir Parola değil, Unutulmuş bir Sünnetin İhyasıdır.
   
Dua yaparken elleri birleştirmek de, bazı maksatlıların dediği gibi bir gurubun parolası değildir. Eğer bu bir gurubun (!) parolası olsaydı, Türkistan, Pakistan, Hindistan, Arabistan ve mağrib ülkelerinde birçok müslümanın da onlardan olması gerekirdi. Çünkü onlarda ellerini birleştirerek dua yapıyorlar. Merak edenler değişik tarihlerdeki gazete küpürlerinden, televizyon kanallarından görebilirler.

Onlarında hepsi aynı guruptan olmayacağına göre bu bir parola değildir. Bu bir Sünneti Rasul olduğu için yapılıyor. Unutulmuş olan bir sünnetin ihyasıdır. Güvenilir kaynaklarda ( Fıkıh, meviza ve Hadis kitapları) duada ellerin nasıl tutulması konusunda bilgi vardır.

İsteyen istediği şekilde dua edebilir. Mühim olan, duada kalbin safiyeti ve uyanık bulunmasıdır. Duada dedesinden ve babasından gördüğü gibi ellerini açık tutan veya sünnet şekliyle kapalı tutan müslümanların yaptıkları halisane duaları kabul buyurmasını Allah’ü Tealadan niyaz ederiz.
   
Yalnız, dünya ve ahiret yıkımına uğramamak için; bir sünnetin ifasından asla başka bir şey olmayan “Duada ellerin bitişik tutulmasına” bin bir mana vermek bir müslümanın yapmaması lazım gelen fiillerdendir. Bütün delil ve vesikalara rağmen yine de duada elleri bitişik tutma mevzuunda menfi fikir ileri sürenler çıkabilir. Böyle düşünenlere karşı ısrara da hacet yoktur. 

Zira her şey bir nasip işidir. İman etmek, namaz kılmak, zikir'le meşgul olmak ve bir sünneti ifa ve ihya etmek... Bunların hepsi ezelden bunlara layık olan, kalbi ve niyyeti müsait olanlara nasib olmaktadır.

Peygamberler (Aleyhimüsselam), yüzlerce delil ve mucizelerle tebliğde bulundularsa da kavimlerinden çok kimseler Hakkı teslim etmediler. Halbuki onlar, en iyi ikna kaabiliyetine sahip seçkin zatlardı. Fakat inanmayanların kalpleri, imana ve itaate layık değildi.

Dua ile alakalı hadiselerin hiçbirinde “açtı, açılacak, açık tutulacak” manalarını ifade eden  kelimeye rastlanamamıştır.

Hadis-i Şeriflerde ellerle birlikte zikredilen kelimeler “zamme: Yapıştırdı, Cemaa: Topladı, Rafea: kaldırdı, Bıhızae vechihi: yüzünün hizasına” kelimeleridir.
Cenab-ı Hakk Peygamberimizin yolundan Ümmeti Muhammedi ve Ümmeti Muhammedin evladını ayırmasın

Konuyla ilgili Müteallim Hocamın Yazısı


Allah Rasulü (sav) hayat-ı seniyeleri içinde dua esnasında ellerini farklı farklı şekillerde tutmuştur. Mesela; Bedir'de ellerini koltuk altları gözükecek derecede kaldırmış gece yatarken döşekte ellerini birleştirmiş namazların arkasında yaptığı dualarda omuz aralığı ölçüsünde ellerinin aralarını açmış yağmur duası ya da bela ve musibetlerin def'i için yaptığı dualarda da avuç içlerini aşağıya doğru çevirmiştir.

Dua esnasında ellerin alacağı şeklin hükmü ne farz ne vacib ne de müstehaptır. Fukaha buna âdab hükmünü vermiş ve hadis kitaplarında da bu mesele âdâb bölümünde yer almıştır. Bu sebeple kim ne şekilde ve nasıl dua ederse etsin ya da bunlardan sadece bir tanesini benimsesin netice itibariyle Allah Rasulünün sünnetine ittiba etmektedir.

 Allah Resulü Efendimiz her gece yatmadan evvel iki elini açarak birleştirir, ihlas, felak va nas surelerini okuyarak ellerinin içine üfler sonra başından ve yüzünden başlayarak üç defa elinin eriştiği kadarıyla bütün vücudunu sıvazlar ondan sonra yatardı. Hz Aişe Validemiz Efendimizin bunu her gece üç defa yaptığını rivayet etmektedir.Günümüzde ellerini kapalı şekilde dua eden insanlar unutulmuş bir sünnetin ihyasını gerçekleştirmektedirler.Peygamber Efendimiz buyurmuşlardır ki:“Kim benim sünnetimi ihya ederse (tatbik ederse) beni sevmiştir. Beni seven, cennette benimle beraberdir.” Kenzul Ummal: 1/184



Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2398
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #380 : 05 Haziran 2015, 12:11:45 »
emeğinize sağlık

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #381 : 08 Aralık 2015, 02:06:35 »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #382 : 09 Aralık 2015, 11:48:00 »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #383 : 10 Aralık 2015, 12:33:03 »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #384 : 13 Aralık 2015, 04:28:48 »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #385 : 14 Aralık 2015, 11:07:55 »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #386 : 14 Aralık 2015, 11:08:41 »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #387 : 17 Aralık 2015, 13:52:49 »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #388 : 18 Aralık 2015, 17:01:04 »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Duâda Eller Nasıl Olmalı?
« Yanıtla #389 : 20 Aralık 2015, 01:04:18 »