Gönderen Konu: DÖRT HAK MEZHEP (AMELDE)  (Okunma sayısı 595 defa)

0 Üye ve 12 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi ihvan23@hotmail.com

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 183
Ynt: DÖRT HAK MEZHEP (AMELDE)
« Yanıtla #15 : 24 Ekim 2024, 12:08:21 »

iMaM-I MaLiK
Ehl-i sünnetin dört mezhebinden biri olan Mâlikî mezhebinin imâmı. Adı Mâlik bin Enes, künyesi Ebû Abdullah'tır. 711 veya 713 (H. 93 veya 95) yılında Medîne'de doğdu. 795 (H. 179) de Medîne'de vefât etti.

İmâm-ı Mâlik, ilim ve hadis rivâyetiyle meşgul olan bir âilede ve çevrede yetişmiştir. Dedesi Mâlik, babası Enes ve amcası Süheyl, hadîs rivâyeti yapmışlardır. Dedelerinden biri Medîne'ye yerleşmiş, Eshâb-ı kirâmdan Ebû Amr'dır. Yaşadığı muhit, Peygamberimizin yaşamış olduğu veİslâmın hükümlerinin vaz edildiği, Ebû Bekr, Ömer ve Osman (radıyAllahü anhüm) zamanlarında İslâmın merkezi olan ve çok ilim ehlinin bulunduğu Medîne idi. Önce Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Kendisinin isteği ve âilesinin yardım ve teşvikiyle ilim öğrenmeye başladı. Bu hususta kendisine en çok annesi ilgi göstermiştir. Annesine, ilim tahsiline gitmek istediğini söyleyince, ona en güzel elbiselerini giydirerek sarığını sarıp; ?Şimdi git oku, yaz!? demiştir. Ayrıca oğluna ?Râbiât-ur-Rey'e git onun ilim edebini öğren.? demiştir. Bu teşvik üzerine Râbiât-ur-Rey'in derslerine devam edip, genç yaşta re'ye dayanan fıkıh ilmini öğrendi. Diğer âlimlerin de derslerine devam etmiş, bilhassa yanından hiç ayrılmadığı hocası Abdurrahman bin Hürmüz'den çok istifâde etti. Genç bir talebe olan Mâlik, hocasına karşı büyük bir hayranlık, muhabbet duyar ve üstün bir edep gösterirdi. O, hocası hakkında şöyle der: ?Abdurrahmân ibni Hürmüz'ün derslerine on üç sene devam ettim. Ondan öyle ilimler öğrendim ki, bunların bir kısmını hiç kimseye söylemiyorum. O bid'at sâhiplerini red bakımından ve insanların ihtilaf ettikleri şeyler hususunda onların en bilgilisiydi.?

İmâm-ı Mâlik, muhitindeki bütün âlimlerden faydalanmış ve ilim uğrunda büyük bir fedakarlık göstermiştir. Bu hususta her türlü zorluğa katlanmış ve herşeyini harcamış, hatta tahsil uğruna evini dahi satmıştır. Kendisi şöyle demiştir: ?Öğle vakti hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah'ın âzâtlısı olan Nâfi'ye giderdim ve kapısında beklerdim. Nâfi, hazret-i Ömer'den nakledilen ilimleri ve onun oğlu Abdullah'ın ilmini biliyordu. Güneşten ve şiddetli sıcaktan korunmak için hiçbir gölge bulamazdım. Nâfi, dışarı çıkınca edeple selâm verirdim ve onu kırmadan arkasından içeri girip, Abdullah bin Ömer şu meselelerde ne buyurmuştur? diye sorardım. O da bu suallerimi cevaplandırırdı.?

İmâm-ı Mâlik, Nâfi vâsıtasıyla hazret-i Ömer'in ve oğlu Abdullah'ın ilimlerini öğrendi. Ayrıca İbn-i Şihâb ez-Zührî'den veSaîd bin el-Müseyyib gibi zâtlardan ilim öğrenmiştir. Bu hocalarından da ders almak için üstün bir gayret ve dep gösterirdi. İmâm-ı Mâlik şöyle anlatmıştır:

Bir bayram günüydü. Bayram namazını kıldıktan sonra, bugün İbn-i Şihâb'ın boş vakti olur diyerek evine gidip kapısının önüne oturdum. Hizmetçisine kapıda kim var, bak, dediğini duydum, o da kumral yüzlü talebeniz var, deyince, onu derhal içeri al, demesi üzerine beni içeri aldılar. Biraz bekledim. İbn-i Şihâb yanıma gelip bana; ?Herhalde evine gitmeden buraya geldin, yemek yemedin değil mi?? dedi. Daha ben, hayır, demeden yemek hazırlanmasını emredince, yemeğe ihtiyacım yok, diye mukâbelede bulundum. Bunun üzerine, öyleyse söyle bakalım ne istiyorsun, dedi. Bana hadîs-i şerîf öğretmenizi istiyorum efendim, deyince, yazı yazacak sayfalarını çıkar, dedi. Ben de çıkardım ve bana kırk tâne hadîs-i şerîf rivâyet etti. Biraz daha rivâyet etmesini isteyince, şimdilik bu kadar yeter, bunları ezberleyip nakledersen sen de muhaddis olursun, dedi.

İmâm-ı Mâlik, Ehl-i beytten Ca'fer-i Sâdık hazretlerinden de ilim almış, onun sohbetinde bulunmuştur. Bu hususta kendisi şöyle anlatır: ?Câfer bin Muhammed'e giderdim, o çok yumuşak ve güler yüzlüydü. Yanında Resûlullah efendimiz anılınca yüzü sararırdı. Onun meclisine uzun zaman devam ettim. Her görüşümde ya namaz kılar ya oruçlu olur veya Kur'ân-ı kerîm okurdu. Abdestsiz hadîs-i şerîf rivâyet etmezdi. Mânâsız sözleri hiç ağzına almazdı. O, takvâ sâhibi, zâhid (dünyâya rağbet etmeyen) ve âbid (ibâdet eden) âlimlerdendi. Yanına geldiğim zaman yastığını alır, mutlaka bana ikrâm ederdi.?

Birgün hocası Ebü'z Zinâd'a hadis rivâyet ederken rastlamış ve halkasına katılmamıştır. Daha sonra hocası; ?Bizim halkamıza niçin oturmadın?? diye sorunca, şu cevâbı vermiştir: ?Yer dardı, oturamadım. Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerini ayakta dinlemek, edepsizlik olur, diye ayakta dinlemek istemedim?

Netice îtibâriyle İmâm-ı Mâlik, ilmini, İbn-i Şihâb-üz-Zührî, Yahyâ bin Saîd, Muhammed ibni Münkedir, Hişâm bin Amr, Zeyd ibni Eslem, Râbia bin Ebî Abdurrahmân ve daha birçok büyük âlimden almıştır. Üç yüzü Tabiînden, altı yüzü de onların talebelerinden olmak üzere dokuz yüz hocadan hadîs-i şerîf aldı. Ayrıca; Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden hazret-i Ömer'in, hazret-i Osman'ın, Abdullah bin Ömer'in, Abdurrahmân bin Avf'ın, Zeyd bin Sâbit'in fetvâlarını ve vahyin gelişine şâhit olan, Peygamberimizi görüp onun hidâyet nurundan aydınlanarak, O'ndan öğrendiklerini nakleden diğer Eshâbın fetvâlarını ve kendisinin yetişemediği Tâbiînin fetvâlarını da öğrenmiştir. Akâide dâir bilgileri ve diğer bütün ilimleri öğrenip, zamanının en büyük âlimlerinden olup, ictihâd derecesine yükselmiştir.

Peygamber efendimiz; ?Öyle bir zaman gelir ki, insanlar her tarafı ararlar, Medîne'deki âlimden daha âlim bir kimse bulamazlar.? buyurmuştur. Süfyan ve Abdullah ibni Ömer'in âzâtlısı olan Nâfi ve Zührî, Medîne'deki âlimden maksad İmâm-ı Mâlik'tir demiştir. Bu hadîs-i şerîfte, onun geleceği ve üstünlüğü bildirilmiştir.

İmâm-ı Mâlik tahsilini tamamlayıp ilimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra ders vermeye, hadis rivâyet etmeye ve fetvâ vermeye başlamıştır. Bu işe başlamadan önce de zamanında bulunan büyük âlimlerle ve faziletli kimselerle istişâre yapıp, onların da muvâfakatını aldı. Bu hususta kendisi şöyle demiştir: ?Her isteyen kimse hadis rivâyet etmek ve fetvâ vermek için mesçide oturamaz. İlim erbabı ve mescidde îtibârı olan kişilerle istişâre etmesi gerekir. Eğer onlar, kendisini bu işe ehil görürlerse o zaman oturup ders ve fetvâ verebilir. Ben, ilim sâhiplerinden yetmiş kişi benim bu işe ehil olduğuma şâhitlik etmedikçe, mesçide oturup ders ve fetvâ vermedim.?

İmâm-ı Mâlik ilk önce Peygamberimizin mescidinde ders vermeye başladı. Hazret-i Ömer'in oturduğu yere oturur ve Abdullah bin Mes'ûd'un oturduğu evde otururdu. Böylece onların yaşadığı yerde ve çevrede bulunurdu. İmâm-ı Mâlik de İmâm-ı A'zâm gibi derslerini mesçitte verirdi. Vâkidî der ki: ?İmâm-ı Mâlik mescide gelir, beş vakit namazda ve cenâze namazlarında bulunurdu. Hastaları ziyâret eder, gerekli işlerini görür, sonra mescide gidip otururdu. Bu sırada talebeleri etrafına toplanıp ders alırlardı. Daha sonra rahatsızlığı sebebiyle evinde ders vermeye başladı.?

İmâm-ı Mâlik'in hadis dersleri ve vukû bulmuş meselelerle ilgili dersleri, yâni fetvâ işleri olmak üzere iki türlü ders meclisi vardı. Günlerinin bir kısmını hadîs-i şerîf öğretmeye, bir kısmını da sorulan meselelere fetvâ vermek için ayırırdı. Derslerini evinde vermeye başladıktan sonra evine ders için gelenlere sordururdu, eğer fetvâ için gelmişlerse dışarı çıkıp fetvâ verirdi. Sonra gidip gusleder, yeni elbiselerini giyer, sarığını sarar, güzel kokular sürünürdü. Kendisine bir de kürsü hazırlanırdı. Bundan sonra gayet güzel bir kıyafetle, hoş kokular sürünmüş olarak, huşû içerisinde derse gelenlerin yanına çıkardı. Hadîs-i şerîf dersi bitinceye kadar öd ağacı yakılır, güzel bir koku yayılırdı. Hac mevsimi hâriç diğer zamanda Medînelilerden isteyen herkes onun dersine gelirdi. Dersleri tamamen evinde vermeye başlayınca hac mevsiminde dersini dinlemek isteyenleri evi almazdı. Bunun için önce Medînelileri kabul eder, bunlara hadis rivâyeti ve fetvâ verme işi bitince, sonra sırasıyla diğerlerini içeri alırdı. El-Hasan bin Rabî' der ki: ?İmâm-ı Mâlik'in kapısındaydım. Onun çağırıcısı önceHicazlılar içeri girsinler, diye çağırdı. Onlar çıkınca Şamlılar girsin, diye çağırdı. Daha sonra Iraklılar girsin, diye çağırdı. Yanına giren en son ben oldum. Ebû Hanîfe'nin oğlu Hammâd da aramızda idi.?

İmâm-ı Mâlik derslerinde vakar ve ciddiyet sâhibi olup, lüzûmsuz sözlerden tamâmen uzak kalırdı. Bu hususu, ilim tahsil edenler için de şart koşardı. Bir talebesi şöyle dediğini nakleder: ?İlim tahsil edenlere vakarlı ciddî olmak ve geçmişlerin yolundan gitmek gerekir. İlim sâhiplerinin bilhassa ilmî müzakereler sırasında kendilerini mizahtan uzak tutmaları gerekir. Gülmemek ve sâdece tebessüm etmek, âlimin uyması gereken âdabdandır.?

Yine bir talebesi şöyle der: ?İmâm-ı Mâlik, bizimle oturduğu zaman sanki bizden biri gibi davranırdı. Konuşmalarımıza çok sâde bir şekilde katılırdı. Hadîs-i şerîf okumaya ve anlatmaya başlayınca onun sözleri bize heybet verirdi, sanki o, bizi biz de onu tanımıyorduk.?

İmâm-ı Mâlik elli sene müddetle ders ve fetvâ vermek suretiyle, insanların müşkillerini çözmüş ve kıymetli talebeler yetiştirmiştir. Onun talebelerinin her biri memleketlerinin mürâcaat edilen âlimleri ve rehberi olmuşlardır.

İmâm-ı Şâfiî'nin İmâm-ı Mâlik'in talebesinden olması, bu büyük imâmın şeref ve üstünlüğüne kâfidir. Kendisinden birçok kimseler ilim öğrenip, içlerinden büyük kimseler çıkmıştır. İmâm-ı Şafiî, Muhammed bin İbrâhim bin Dînâr, Ebû Hâşim ve Abdülazîz bin Ebû Hâzım, Osman ibni Hakem, Abdurrahmân ibni Hâlid, Mâin bin Îsâ, Yahyâ bin Yahyâ, Abdullah bin Vehb gibi talebeleridir ki, bunlardan bir kısmı da, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Ahmed ibni Hanbel, Yahyâ ibni Maîn ve diğer hadis âlimlerinin üstatlarıdır. Celâleddîn Süyûtî, İmâm-ı Mâlik'ten hadis rivâyet eden 993 zâtın isimlerini elif-ba sırasıyla Kitâbü Tezyîn-il-Memâlik bi Menâkıb-ıs-Seyyid İmâm Mâlik adlı kitabında yazmıştır.

İmâm-ı Mâlik, herhangi bir dînî meselenin hükmünü tâyin için, Kur'ân-ı kerîm'e, hadîs-i şerîflere, ümmetin icmâına ve lüzûm olduğunda kıyâsa mürâcaat ederdi. Ayrıca Medîne ehlinin ittifaklarını da, icmâdan başka, müstakil bir delil kabûl ederdi.

İmâm-ı Mâlik'in bu usûllere göre ictihâd ederek çıkardığı hükümlere, Rivâyet Yolu veya Hicaz Âlimlerinin Yolu denir ki, bu yolun imâmı, İmâm-ı Mâlik'tir. O, ictihâdlarıyla Müslümanların işlerinde, amellerinde uyacakları bir yol gösterdi; bu yola Mâlikî mezhebi ve Ehl-i sünnet îtikâdında olan Müslümanlardan, amellerini, yâni ibâdet ve işlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara Mâlikî denir.

Onun mezhebi daha çok Afrika'nın kuzeyinde yayılmıştır. Eskiden Hicaz, Basra, Mısır ve Endülüs'te; Sicilya, Fas ve Sudan'da da yaygındı. (Bkz. Mâlikî Mezhebi)

Mâlikî mezhebinde en meşhûr fıkıh kitabıEt-Tefrî' fî'l-Fürû' ve El-İhkâm-ül-Füsûl kitaplarıdır. Bunlar Arapçadır.

Menkıbelerinden ve sözlerinden bir kısmı şunlardır;

İmâm-ı Şâfiî buyuruyor ki: ?Âlimler anıldığı zaman İmâm-ı Mâlik onlar arasında parlak bir yıldız gibidir. Benim üzerimde minneti ve ihsanı ondan çok olanı yoktur.?

Hazret-i İmâm, ilim bakımından ne kadar yüksek ise, ahlâk, zühd, takvâ ve kerem bakımından da öyle yüksekti.

İmâm-ı Mâlik, ilimde ve dinde çok edepliydi. Din bilgisine hürmet ve tazimi şaşılacak derecede fazlaydı. Bir hadîs-i şerîfi rivâyete, anlatmaya başlıyacağı zaman abdest alır, sarığını ve elbisesini giyer, sakalını tarar, temizler, güzel kokular sürünürdü. Hiçbir şeyle meşgul olmadan edeple, oturduğu yerden, heybetli olarak anlatırdı.

Zehebî, Tezkiret-ül-Huffâz kitabında hazret-i İmâm'ı şöyle anlatır: ?Uzun bir ömür, yüksek bir mertebe, parlak bir zihin, çok geniş bir ilim, keskin anlayış, sahih rivâyet, diyânet, adâlet, sünnet-i seniyyeye uyma, fıkıhta, fetvâda kâidelerin sıhhatinde önde gelen bir zâttı. Fetvâ vermede aceleciliği sevmez, çok kere ?Bilmiyorum!? derdi ve ?İlmin kalkanı bilmiyorum demektir.? buyururdu.

Birgün halife Hârûn Reşîd dedi ki: ?Yâ İmâm senin kitaplarını çoğaltıp, her yere göndereceğim. Herkesin bunlara uymasını ve senin mezhebinde olmalarını emredeceğim.?

İmâm-ı Mâlik hazretleri: ?Yâ halîfe, hadîs-i şerîfte; «Ümmetimin ihtilâfı rahmettir.» buyuruldu. Âlimlerin ihtilâfı Allahü teâlânın rahmetidir. Hepsi hidâyet üzeredir. Müslümanlar bu rahmetten mahrum bırakılamaz.? buyurdu. Bunun üzerine halife bu arzusundan vazgeçti. Hârûn Reşid, İmâm-ı Mâlik hazretlerinden hergün evine gelip, oğlu Emin ile Me'mun'a ders vermesini istedi. İmâm-ı Mâlik hazretleri halîfeye buyurdu ki: ?Yâ halîfe, uygun olanı çocuklarınızın bizim eve gelip gitmesidir. Allahü teâlâ, sizi daha aziz etsin! İlmi azîz ederseniz, azîz olur, zelîl ederseniz zelîl olursunuz. İlim bir kimsenin yanına gitmez, o ilmin yanına gelir. Bunun üzerine halîfe, İmâm-ı Mâlik'ten özür diledi ve hergün çocuklarını imâma göndererek ders aldırttı.

Buyurdular ki:

?İnsan kendisi için hayır işlemez, kendisine iyilik yapmazsa, insanlar da ona hayır ve iyilik yapmaz.?

?İlim, çok rivâyet etmek değildir. İlim bir nurdur. Allahü teâlâ bu nûru mümin kullarının kalbine koyar.?

?Mescide giren münâfıklar, kafesteki serçe kuşlarına benzer. Kafesin kapısı açılır açılmaz uçarlar, kaçarlar.?

?Kendisine hayrı olmayan kimsenin başkasına hayrı olmaz.?

?Bir kimse kendini övmeye başlarsa değeri düşer.?

?Eğer elimde imkân olsaydı, Kur'ân-ı kerîmi kısa aklıyla, kendi görüşüne göre tefsir edenin boynunu vururdum.?

?İlim öğrenmek istiyen kimsenin vakarlı ve Allah'tan korkar hâlde olması lâzımdır.

Eserleri:

Muvattâ adındaki hadis kitabı çok kıymetlidir. Muvattâ'yı kırk senede meydana getirmiştir. Başlangıçta içinde dört bin hadîs-i şerîf varken sonuna doğru bine indirmiştir. Çok âlimler bunu şerh etmiştir. Şerhlerinden en meşhuru El-Müdevveret-ül-Kübrâ adlı eseridir. Muvattâ, aynı zamanda ilk hadis kitabıdır. Bu kitapta ayrıca İmâm-ı Mâlik'in ictihâd ettiği fıkhî mevzûlar da bulunmaktadır. Biri, Yahyâ bin Leysî'nin rivâyeti, diğeri de İmâm-ı A'zamın talebesi Muhammed Şeybânî tarafından yapılan iki rivâyeti vardır. Bu eserinden başka Abdullah bin Abdülhakîm Mısrî tarafından rivâyet edilen Kitâb-üs-Sünen adlı fıkha dâir bir eseri, kadere, kazâî hükümlere dâir ve fetvâlarını bildiren Risâle fil-Fetvâ gibi eserleri vardır.

Çevrimiçi ihvan23@hotmail.com

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 183
Ynt: DÖRT HAK MEZHEP (AMELDE)
« Yanıtla #16 : 24 Ekim 2024, 12:09:59 »
AHMED BiN HANBEL
Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbeli mezhebinin kurucusu. Künyesi, Ebu Abdullah'tır. Babası Mervli olup, ismi Muhammed bin Hanbel'dir. Ahmed bin Hanbel, 780 (H. 164)de Bağdat'ta doğdu, 855 (H. 241)te aynı yerde vefat etti ve Bab-ı Harb Kabristanına defnedildi.

Ailesi Merv'den gelerek Bağdat'a yerleşen Ahmed bin Hanbel, küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başladı. Bu sırada önemli bir ilim merkezi olan Bağdat'ta birçok alimden lügat, hadis, fıkıh, tefsir ve kıraat ilimlerini tahsil etti. Eshab-ı kiram ve Tabiinden gelen rivayetleri öğrendi. 15-16 yaşlarındayken akranları arasında ciddiyeti, çalışkanlığı, haramlardan kaçması, sabrı ve güzel ahlakı ile üstün oldu. İmam-ı A'zam'ın talebesi Ebu Yusuf'tan fıkıh ve hadis ilimlerini öğrendi. Üç sene müddetle zamanın büyük alimlerinden Huşeym'in derslerine devam etti. Basra, Kufe, Mekke-i mükerreme, Medine-i münevvere, Şam ve el-Cezire'ye giderek çeşitli alimlerden hadis ilmini öğrendi. Hadis ravilerini bizzat görerek kendilerinden hadis-i şerif dinledi. Mekke-i mükerreme ve Bağdat'ta İmam-ı Şafii'den ilim öğrendi. Hac yapmak için beş defa Mekke-i mükerremeye gitti. Abdürrezzak bin Hemmam'dan hadis-i şerif öğrenmek için Yemen'in San'a şehrine gitti; iki sene müddetle orada kalıp Abdürrezzak bin Hemmam'dan hadis-i şerif dinledi. Yezid bin Harun, Cerir ibni Abdülhamid, Velid bin Müslim, Veki', İbrahim bin Sa'd, Yahya bin Said Kattan, Süfyan bin Uyeyne gibi alimlerden de çeşitli ilimleri tahsil etti. Kırk yaşına geldiği zaman, ders okutmaya ve fetva vermeye başladı. Hadis ilminde ve fetvada baş vurulan kaynak oldu. Pekçok talebe yetiştirdi. Ondan ders alıp yetişen alimlerin sayısı 900 civarındadır. Hadis ilminde zamanının en büyük alimi olan Ahmed bin Hanbel, üç yüz bindan fazla hadis-i şerifi, rivayet edenlerle birlikte bilirdi.

En meşhur talebelerinden olan oğlu Salih bin Ahmed, babasının ictihadlarını, yazdığı mektuplarla yaydı. Diğer oğlu Abdullah bin Ahmed, babasının ictihadlarını nakletti. Böylece, Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden birisi olan Hanbeli mezhebi kurulmuş oldu.

Ahmed bin Hanbel'in ilmi ve ahlaki üstünlüğünü pekçok alim meth eylemiştir. Hocası İmam-ı Şafii; ?Bağdat'tan ayrıldığım zaman, orada Ahmed bin Hanbel'den daha alim ve fakih, haramlardan ve şüphelilerden onun kadar kaçan bir kimse bırakmadım.? buyurmuştur. Ebu Davud Sicistani; ?İki yüz meşhur alimle karşılaştım, Ahmed bin Hanbel gibisini görmedim. O, hiç bir zaman insanların daldığı dünya işlerine dalmazdı. Ancak ilimden bahis açılınca konuşurdu.? demiştir. Ebu Zür'a da; ?İlmin her dalında Ahmed bin Hanbel'in bir benzerini görmedim. Onun ilimde ulaştığı dereceye kimse ulaşamamıştır.? Menha bin Yahya ise; ?Ahmed bin Hanbel, her hayrı kendisinde toplamıştı. Çok alim gördüm, fakat, ilimde şüphelilerden sakınmada ve zühdde yani harama düşmek korkusuyla mübahların çoğunu terk etmekte onun gibi üstün birine rastlamadım.? demek suretiyle methetmiştir.

Yaşadığı devir, yazılan hadis-i şeriflerin toplandığı bir devir olduğu için, pekçok muhaddis (hadis alimi) ondan rivayette bulundu. Zamanındaki hadis alimlerinin en yükseklerinden olan Ahmed bin Hanbel, otuz bin hadis-i şerifi içine alan Müsned adlı eserini 700 bin hadis-i şerif içinden seçerek yazdı. Büyük bir müfessir (tefsir alimi) olan Ahmed bin Hanbel'in hazırladığı tefsiri yüz yirmi bin hadis-i şeriften meydana gelmiştir. Üstad-ül-Müfessirin (müfessirlerin hocası) unvanıyla anılan Ahmed bin Hanbel'in eserleri müfessirler için feyiz kaynağı olmuştur.

Bağdat'ta mu'tezile bozuk fırkasına mensub olanların; ?Kur'an-ı kerim mahluktur.? sözüne karşı çıktığı için işkencelere maruz bırakıldı. Ehl-i sünnet itikadını bildirmekten bir an bile geri durmayan Ahmed bin Hanbel, Abbasi halifelerinden Mütevekkil zamanında işkencelerden kurtuldu. Yaptığı hizmetlerle zamanındaki ve sonraki asırlardaki insanlara rehber oldu.

Ahmed bin Hanbel'in vefatı yaklaşınca eliyle işaret etti ve diliyle de; ?Hayır olmaz.? dedi. Oğlu; ?Babacığım bu ne haldir?? diye sorunca: ?Şimdi tehlikeli zamandır, cevab zamanıdır. Dua ile imdad eyle; yatağın sağında, solunda oturanlar da dua etsinler. İblis yani Şeytan, yanıma gelip; "Ey Ahmed! Benim elimde can ver.? diyor. Ben de; ?Hayır olmaz! Hayır olmaz!? diyorum. Bir nefes kalıncaya kadar tehlike mevcuttur. Şeytanın aldatmasından emin olmak yoktur.? buyurdu. Vefat haberi bütün Bağdat halkını ağlattı. Cenaze namazında yüz bine yakın kişi bulundu. Cenaze namazı kılınınca, kuşlar tabutun üstünde uçuşup kendilerini tabuta vurdular. O gün bu hadiseyi gören putperest, Yahudi ve Hıristiyanların pekçoğu Müslüman oldu.

Mezhebi: Ehl-i sünnet itikadı üzere amelde dört hak mezhepten biri olan Hanbeli mezhebinin imamı Ahmed bin Hanbel, talebelerinin ve kendisine sual soranların müşkillerini hallederken, ortaya koyduğu ve takip ettiği usuller Hanbeli mezhebinin temel kaideleri olmuştur. Ahmed bin Hanbel, bir meselenin hükmünü önce Kitab (Kur'an-ı kerim) ve sünnette araştırır, Kitab ve Sünnet'te bulamadığı bir meseleyi Eshab-ı kiramın ve Tabiinin icmaında yani bir mesele hakkındaki sözbirliğinde araştırırdı. O işle ilgili icma da yoksa Sahabe kavline (sözüne ictihadına) bakardı. Sahabe kavli varsa kendi ictihadına göre hüküm vermezdi. Sahabenin sözüne göre hüküm verirdi. Tabiinin yani sahabileri görenlerin büyüklerinden olan müctehidlerin ictihadını kendi fetvasına tercih ederdi. Bir mesele hakkında Sahabe ve Tabiine ait bir ictihad bulamazsa, zayıf ve mürsel hadislerle hüküm verirdi. Hadis-i şeriflerin birbirini kuvvetlendirmesine bakarak kendine has bir usulle ictihadda bulunurdu.

Hanbeli mezhebinde birçok alim yetişmiştir. Bu mezheb, Şam ve Bağdat taraflarında yayılmıştı. Şimdi azalmıştır.

Ahmed bin Hanbel hazretleri buyurdu ki:

?İlim, insanlara, ekmek ve su kadar lazımdır. İlim, rivayet ve kuru bilgi çokluğu değildir. İlim; faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.?

?Kulun kalbini ıslah etmesi yani kötülüklerden temizlemesi için iyilerle beraber olması kadar faydalı bir şey yoktur. Yine kulun fasıklarla yani açıkça günah işleyenlerle beraber olup, onların işlerine dikkat ve nazar etmesi kadar zararlı bir şey yoktur.?

?Sizde olmayan meziyetlerle sizi medh eden kimsenin, sizde olmayan kötülüklerle de bir gün kötüleyeceğini unutmayınız.?

?Tevekkül; her şeyi Allah'tan bilmek ve rızkı O'nun verdiğine inanmaktır.?

Zühd nedir dediklerinde; ?Zühd üç türlüdür. Cahilin zühdü, haramları terk etmektir. Alimlerin zühdü, helal olanların fazlasından sakınmaktır. Ariflerin zühdü, Allahü tealayı unutturan şeyleri terk etmektir.? buyurdu.

Ahmed bin Hanbel'in rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları:

Kalbinde hardal tanesi kadar kibir (yani küfür) bulunanı Allahü teala yüz üstü Cehennem'e atar.

Faziletlerin en üstünü sana gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve kötülük edene iyilik etmendir.

İmanın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.

Eserleri:

1) Müsned: Otuz bin hadis-i şerifi içine almıştır. 2) Kitab-üs-Sünne, 3) Kitab-üz-Zühd, 4) Kitab-üs-Salat, 5) Kitab-ül-Vera vel-İman, 6) Fedail-üs-Sahabe, 7) Et-Tefsir, 8) En-Nasih vel-Mensuh, 9) Et-Tarih, 10) Vücubat-ül-Kur'an, 11) Kitab-ür-Reddi ale'l-Cehmiyye vez-Zenadıka, 12) El-Cerhu vet-Ta'dil, 13) Kitab-ül-İlel ve Ma'rifet-ür-Rical.

Çevrimiçi ihvan23@hotmail.com

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 183
Ynt: DÖRT HAK MEZHEP (AMELDE)
« Yanıtla #17 : 24 Ekim 2024, 12:12:17 »
iMaM-I MaTüRiDi
Ehl-i sünnetin iki îtikat imâmından biri. İsmi, Muhammed bin Muhammed'dir. Künyesi Ebû Mansûr olup, Mâtürîdî ismiyle meşhur olmuştur. Doğum târihi kesin bilinmemekte olup, Semerkand'ın Mâtürid kasabasında 852 (H.238) de doğduğu tahmin edilmektedir. 944 (H.333) te Semerkand'da vefât etti. Ebû Mansûr Mâtürîdî'nin soyunun Eshâb-ı kirâmdan Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd el-Ensârî'ye ulaştığı rivâyet edilmektedir.

Küçük yaşta ilim tahsiline yönelen, Ebû Mansûr Muhammed Mâtürîdî, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin naklen bildirdiği fıkıh ve kelâm bilgilerini, kelâm ilminde müctehid olan Ebû Nasr-ı İyâd'dan öğrendi. Diğer aklî ve naklî ilimleri de zamânının âlimlerinden tahsil etti.

Abbâsî devletinin zayıflamaya başladığı ve yeni İslâm devletlerinin kurulup, çeşitli siyâsî güçlerin ve îtikâdî fırkaların birbirleriyle mücâdele ettiği bir dönemde yaşayan Ebû Mansûr Mâtürîdî, kendini iyi yetiştirerek çeşitli kitaplar yazmak ve talebe yetiştirmek sûretiyleEhl-i sünnet îtikâdını yaydı. Hâkim Semerkandî adıyla meşhur Ebü'l-Kâsım İshâk bin Muhammed, Ebû Muhammed Abdülkerîm bin Mûsâ el-Pezdevî, Ebü'l-Leys el-Buhârî ve Ebü'l-Hasan Ali bin Sa'îd gibi ilim ve takvâ yönünden yüksek âlimler, onun tedris halkasında yetiştiler. Ebû Mansûr Mâtüridî hazretleri, böylece İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin, Tâbiînin ileri gelenlerinden ve Eshâb-ı kirâmdan, onların da Peygamber efendimizden naklen bildirdiği îtikat bilgilerini, yâni Ehl-i sünnet îtikâdını nakledenler vâsıtasıyla topladı. Bu bilgileri çeşitli aklî ve naklî delillerle ispat etti.Yaşadığı coğrafî bölge ve zamânın şartlarında, Ehl-i sünnet îtikâdını müdâfaa ve açık bir şekilde îzâh ederek Müslümanların bu doğru yolda kalmalarına çalıştı. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin, El-Fıkh-ul-Ekber, Er-Risâle, El-Fıkh-ul-Ebsat, El-Âlim vel-Müteallim ve El-Vasiyye gibi îtikatla ilgili kitaplarda bildirilen îtikat bilgilerini aklî ve naklî delillerle açıklayarak tasnif etti. Kendine has ispat ve iknâ metoduyla çeşitli sapık fırkaların bozuk fikirlerine cevap verip, reddiyeler yazdı. Böylece temiz müslümanların sapıklıktan kurtulmalarına vesîle oldu. Ehl-i sünnet kelâmıyla ilgili hususlarda müctehid imâm oldu. Onun bildirdiği bu yola tâbi olanlara Mâtürîdî denildi. Ebû Mansûr Mâtüridî'den sonra da talebeleri, talebelerinin talebeleri bu kıymetli bilgileri, yazdıkları yüzlerce kitapla kendilerinden sonraki nesillere ulaştırdılar. Amelde (ibâdette) Hanefî mezhebine tâbi olanların ekserîsi Mâtürîdî îtikâdındadırlar.

Hayâtını ilme ve Ehl-i sünnet îtikâdını yaymaya hasr eden Ebû Mansûr Mâtürîdî'nin, yazdığı çok kıymetli eserlerin başlıcaları şunlardır:

1. Kitâb-üt-Tevhîd: Bu kitapta sapık fırkaların yanlışlığını isbât edip, doğru îtikat olan Ehl-i sünnet îtikâdını çok mükemmel bir şekilde açıklamıştır. Eser, 1970 senesinde Beyrut'ta yayınlandı.

2. Te'vîlât-ül-Kur'ân: Tefsire dâir benzeri az bulunan bir eserdir. Semerkandî bu esere büyük bir şerh yazmıştır. Te'vîlâtü Ehl-is-Sünne adıyla da bilinir. Yazma hâlinde birçok kütüphânede mevcuttur.

3. Reddü Evâil-il-Edille lil-Ka'bi ve Beyânü Vehm-il Mûtezile: Mûtezileyi reddeden ve çürüten bir eserdir.

4. Er-Reddü alâ Usûl-il-Karâmita: Karâmita fırkasını reddeden bir eserdir.

5. Reddu Kitâ b-il-İmâme li Ba'zir-Revâfıza: Eshâb-ı kirâma düşman olanları reddeden bir eseridir.

6. Kitâb-ül-Makâlât fil-Kelâm: Kelâm ilmine dâir bir eseridir.

7. Me'haz-üş-Şer'iyye: Fıkıh ilmine dâirdir.

8. Kitâb-ül-Cedel: Usûl-i fıkıh ilmine dâir bu eserinden başka kitapları da vardır.

Çevrimiçi ihvan23@hotmail.com

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 183
Ynt: DÖRT HAK MEZHEP (AMELDE)
« Yanıtla #18 : 24 Ekim 2024, 12:14:59 »
İmâm-ı Ebü’l-Hasan-ı Eş’arî
Posted on 21 Ekim 2021
Ehl-i sünnetin îtikattaki iki imâmından biri. İsmi, Ali bin İsmâil’dir. Künyesi Ebü’l-Hasan olup, Eş’arî nisbesiyle meşhur olmuştur. Soyu, Eshâb-ı kirâmdan Ebû Mûsâ el-Eş’arî’ye (radıyAllahü anh) dayanmaktadır. 941 (H.330)de vefât etti.

Küçük yaştan îtibâren ilim tahsiline yönelen Ebü’l-Hasan-ı Eş’arî; tefsir, hadis, fıkıh ilimlerini zamânının meşhur âlimlerinden olan Zekeriyyâ bin Yahyâ es-Sâcî, Ebû Halîfe el-Cümeyhî, Sehl bin Serh, Muhammed bin Yâkûb el-Mukrî, Abdurrahmân bin Halef ed-Dâbî’den öğrendi. Ebû İshâk Mervezî’nin hadis derslerine devâm etti. Üvey babası ve Mûtezile kelâmcılarından olan Ebû Ali el-Cübbâî’den kelâm ilmini öğrendi. Kırk yaşına kadar Mûtezile bozuk yolu üzerinde bulundu. Bu fırkanın meşhurları arasındaydı. Yazdığı kitaplarında Mutezilenin fikirlerini müdâfaa etti. Kırk yaşından sonra bozuk yolda olduğunu anladı. Tövbe edip Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine tâbi oldu. Kendini yetiştirip, Ehl-i sünnetin iki imâmından biri oldu.

Bu bozuk yoldan dönmesini şöyle anlatmaktadır:

Üç defâ rüyâda Resûlullah efendimizi gördüm. Her seferinde bana; “Benden bildirilen mezheplere yardım eyle! Çünkü hak olan budur.” Üçüncü rüyâmda Peygamberimizden özür dileyip; “Ben meselelerin tasavvur ve delillerini öğrenmekte otuz yıl harcadığım mezhebi nasıl terk edeyim.” diye arz ettiğimde, Resûlullah efendimiz; “Eğer Allahü teâlânın sana kendi tarafından bir meded-i ilâhî ile imdâd etmesini yakînen bilmeseydim, sana böyle emir etmezdim.” buyurdu.

Ebü’l-Hasan-ı Eş’arî uyanınca; “Haktan öte, dalâletten başka bir şey yoktur.” deyip rü’yet ve şefâat hakkında ve diğer meselelerde olan hadîs-i şerîfleri inceledi. Bundan sonra on beş gün evinden çıkmayıp sonra Basra Câmiinde kürsüye çıkıp; “Ey insanlar! Bu kadar zamandır size görünmez oldum. Çünkü dikkatle inceledim ve insafla düşündüm. Yanımda yeterli delillerim vardı. Bir şeyi diğerine tercih edemedim. Sonunda Allahü teâlânın hakîkatı göstermesi üzerine önceki îtikatlarımın hepsinden çıktım, kurtuldum.” dedi.

Önceden Mûtezile yolu üzere yazdıkları ve bildiklerinin yanlış olduğunu herkese bildirdi. Ehl-i sünnet îtikâdı üzere kitaplar yazıp, dağıttı. Ömrünün sonuna kadar bu doğru îtikâdın yayılması için uğraştı.

Ebü’l-Hasan-ı Eş’arî hazretlerinin Ehl-i sünnet mezhebine geçmesi ile kelâm ilmi, mûtezilenin elinden kurtulmuş oldu. Onların elinde tehlikeli ve zararlıyken, doğru yolda gidenlere rehber oldu. Onun Ehl-i sünnete geçmesi, Ehl-i sünnet îtikâdının yayılmasında büyük bir zafer olmuştur. O zaman tesirli ve zararlı olan Mûtezile yolu mensupları, İmâm-ı Eş’arî tarafından susturuldu. Mûtezile taraftarlarını öyle zorlayıp sıkıştırdı ki, hepsi onun karşısında cevap vermekten âciz kaldı. Üvey babası ve hocası olan Ebû Ali el-Cübbâî ile yaptığı münâzaralarda onu mağlub etti.

Tasavvuftan pay almış olan Ebü’l-Hasan-ı Eş’arî eser yazmak, münâzaralara girmek ve kıymetli talebeler yetiştirmek sûretiyle Ehl-i sünnet îtikâdının yayılması ve böylece insanların saâdete kavuşması husûsunda büyük hizmetler yaptı. Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah, Ebü’l-Hasan-ı Bâhilî, Kâdı Ebû Bekr Bâkıllânî, Ebû Abdullah bin Hafif Şîrâzî, Hâfız Ebû Bekr Cürcânî, Şeyh Ebû Muhammed Taberî el-Irakî, Zâhir bin Ahmed Serahsî, Ebû Abdullah es-Sayrafî gibi büyük âlimler yetiştirdiği talebelerden bâzılarıdır.

Hayâtının kırk yaşından sonraki kısmını Ehl-i sünnetin müdâfaası ve Mûtezileye karşı mücâdeleyle geçiren Ebü’l-Hasan-ı Eş’arî, 935 (H.324) veya 941 (H.330) târihinde Bağdat’ta vefât etti. Basra Kapısı ile Kerh arasındaki kabristana defnedildi.

İmâm-ı Eş’arî, Ehl-i sünnetin îtikatta iki imâmından biridir. Îtikatta diğer imâm da, İmâm-ı Mâtürîdî’dir. Ehl-i sünnetin reisi ise İmâm-ı A’zam’dır.

Eserleri:

İmâm-ı Eş’arî’nin bilinen elli beş kadar eserinden bâzıları şunlardır:

1- Kitâb-ül-Füsûl: Mülhitler (dinsizler), tabiatçı felsefeciler, dehrîler ile zamânın ve âlemin kadîm olduğuna inananlara reddiyedir. Bu kitapta; Brehmenler, Yahûdîler, Hıristiyanlar ve Mecûsîlere de cevaplar vermiştir.

2- Mûcez: On iki kitaptır.

3- Halk-ül-Ef’âl.

4- El-Luma fi’r-Reddi alâ Ehli’z-Zeygi ve’l Bida’ : Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın irâdesi, Allahü teâlânın görülmesi, kader, istitâa, va’d ve va’îd ve imâmet meselelerinden bahseden on bölüm ihtivâ eden kıymetli bir kitaptır. İmâm-ı Eş’arî hazretlerinin bu mevzularda söyledikleri hakkında iyi bir kaynaktır.Yakın zamanda Mısır’da ve Beyrut’ta basılmıştır. Beyrut baskısında, ayrıca Richard J.Mc. Carthy tarafından bir mukaddime ve İngilizce tercümesi vardır. Spitta, bu eseri hülâsa etmiş, Joselp Hell tarafından Almancaya tercüme edilmiştir.

5- Risâlet-ül-Îmân: Spitta Almancaya tercüme etmiştir.

6- Kitâb-ul-Funûn: Mülhitlere (dinsizlere) cevap olarak yazılmıştır.

7- Kitâb-ün-Nevâdir: Kelâm ilminin inceliklerini anlatır.

8- Dehrîlerin (dinsizlerin) Ehl-i tevhide karşı yaptıkları bütün îtirâzlarının toplandığı bir kitap.

9- El-Cevher fi’r-Reddi alâ Ehli’z-Zeygi ve’l-Münker.

10- Nazar, istidlâl ve şartları hakkında Mûtezile âlimlerinden Cübbâî’nin suâllerine verilen cevaplar.

11- Mekâlât-ül-Felâsife: Felsefecilere cevap olarak yazılmış bir eserdir. Kitap üç makâleyi ihtivâ eder. Eserde İbn-i Kays ed-Dehrî’nin bâzı şüpheleri, Aristo’nun semâ (gök) ve âlem hakkındaki fikirleri çürütülmüş; hâdiseleri, saâdet ve şekâveti (kötü durumu) yıldızlara bağlayanlara lâzım gelen cevaplar verilmiştir.

12- Cevâb-ül-Horasâniyyîn: Çeşitli meseleleri ihtivâ eder.

13- Makâlât-ül-İslâmiyyîn: Bu eserinde îtikâdî fırkalardan ve kelâm ilminin ince meselelerinden bahsetmektedir. Mezhepler târihinin temel kitaplarından olan eser matbûdur (basılmıştır).

14- El-İbâne an Usûl-üd-Diyâne: Ehl-i sünnet dışı fırkaların reddi için yazılmış olup, bu husustaki delilleri içinde toplamaktadır. İngilizce tercümesi ile birlikte basılmıştır.

15- Kavl-ül-Cumlât.

16- Eshâb-ül-Hadîs ve Ehl-üs-Sünne fi’l-Îtikâd (Basılmamıştır).

17- Risâlet-ül-İstihsân el-Havdu fî İlm-il-Kelâm: Basılmıştır. İngilizce tercümesi vardır.

18- Îzâh-ül-Bürhân et-Tebyîn alâ Usûliddîn.

19- Kitâb-ül-Ulûm.

20- Tefsîr-ül-Kur’ân eş-Şerh vet-Tafsîl: İbn-i Asâkir’in bildirdiğine göre, Ebü’l-Hasan Eş’arî’nin tefsiri 70 veya 300 ciltti.

İmâm-ı Eş’arî’nin ayrıca Risâle Ketebehâ ilâ Ehli’s-Sugur bi Bâb-ül-Evbâb adlı eseri vardır. Kitap, Kafkas Dağlarının Hazar Denizi ile bitiştiği yerde Bâb-ül-Ebvâb (Demirkapı yâhut Derbend) denilen kasabanın âlimlerine yazılmıştır. Bu eser, Ehl-i sünnet vel-cemâat akâidini geniş olarak anlatmaktadır.

Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 6