Doğru nefes almayı öğrenecekken kendilerini tapınırken buluyorlar

Başlatan İsra, 25 Mayıs 2009, 03:10:40

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Transandantal meditasyon, reiki ve yoga gibi gizemli oluşumlar Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun 'dikkatle izlenmeli' uyarısından sonra yeniden gündemimize girdi.

Açıklamada, son yıllarda artış göstermekle beraber senelerdir birçok merkezde uygulanan aktivitelerin sakıncalı olabileceği belirtiliyordu. Sağlıklı yaşam, doğru beslenme, sevgi, mutluluk gibi pozitif kavramların işlendiği bu aktivitelerde insanları yanlış yola götürecek ne gibi sakıncalar olabilir? Buna en iyi cevabı, yıllardır yoga dersleri veren Yoga ve Sağlık Dergisi'nin sahibi Beklen Dalgakıran veriyor. Kafasındaki sorulara cevap arayan gelir seviyesi yüksek, iyi eğitim almış kişilerin bazı merkezler tarafından sömürüldüğünü anlatan Dalgakıran, "İnsanlar bu tür merkezlere, doğru nefes almayı öğrenmek ve zihinlerini boşaltmak için gidiyorlar. Ancak belli bir seviyeden sonra insanlar kendilerini bir resim önünde tapınırken buluyor." diye konuşuyor.

İÇ DENGESİNİ SAĞLAMAK İSTEYEN YANLIŞ YÖNLENDİRİLİYOR

Maharishi yoga, ananda marg, reiki gibi değişik isimlerde onlarca merkezde uygulanan bu aktiviteler gerçekte insanların ihtiyacı olan manevi açlığı doyurmaya aday. Çünkü günümüz insanı hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın kendini olabildiğince başarılı ve görünür olmaya adamış durumda. Modern dünya bize sürekli mutlu olmanın güçlü olmaktan geçtiğini ve buna ulaşmak için her yolun mubah olduğunu empoze ediyor. Bunun için koşuşturan, rekabet eden iş dünyasının dışında özel hayatında bile kendisi ve çevresiyle mücadeleye giren modern insan, çabasının tersine gittikçe mutsuzlaşıyor. Böylece sesini sürekli bastırdığı iç dünyasıyla günlük hayat içinde sıkışmış olan birey, zamanla birçok sektörün hedefi haline geliyor.

Sağlık veya beden yogasının dışında transandantal meditasyon ve reiki yaptığını iddia eden merkezler, doğrudan Uzakdoğu dinsel öğretilerinden beslendiklerini açıklamasalar da uğraştıkları şey tamamen buna karşılık geliyor. Çünkü yoga, Hinduizm'de 'havas' diye isimlendirilen seçkinlere özgü bir ibadet biçimi. Bu alanda araştırmalar yapmış olan Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ali İhsan Yitik'e göre Türkiye'de doğrudan Hinduizm veya Budizm propagandası yapan kişi veya kuruluşların sayısı yok denecek kadar az. Ancak İstanbul-Taksim ve İzmir'de açılan bazı bürolarda dinsel eğitimden ziyade parayla medyumluk eğitimi verildiğine dikkat çeken Yitik, "Özde Hint veya Uzakdoğu kökenli olan, ancak bize Batı'dan intikal eden bu hareketler daha ziyade düzenledikleri kurslar, seminerler, toplantılar; muhtelif yayınlar ve internet sayfalarındaki reklâmlarla tanınarak taraftar topluyor. Daha sonra da bu dinin propagandasını yapıyorlar." şeklinde konuşuyor.

Ekonomik durumları genellikle iyi veya Türkiye ortalamasının üzerinde olan ve çoğu yükseköğrenim görmüş kentli nüfus arasında bu tür eğilimlerin arttığına dikkat çeken Ali İhsan Yitik, yoganın birtakım jimnastik ve aerobik hareketlerle süslenerek sunulduğunu söylüyor. Mekanikleşen dinî hayatın bu tür oluşumlara kapı araladığına dikkat çeken Yitik şunları söylüyor: "İslam dini ve kurumlarının son yıllarda sürekli terör ve şiddet olaylarıyla birlikte anılır olması ve din konusunda sonu gelmeyen tartışmalar yaşanması ruhsal tatmin arayışındaki insanların geleneksel dinî yöntemlere değil, böyle hareketlere yönelmesine yol açıyor. Dahası, bu toplulukların kendilerini bir çeşit seçkinler veya aydınlar grubu olarak tanımlaması, pek çok insanda var olan sıradanlıktan kurtulma ve elitler arasına katılma arzusunu tatmin ediyor."

İNSANLARA GARİP HAREKETLER YAPTIRIYORLAR

Transandantal meditasyon adı altında insanların yanlış inanışlar içine sokulduğunu söyleyen 14 yıllık yoga hocası Beklen Dalgakıran'ın uyarıları bu konudaki endişeleri doğrular nitelikte. "Öyle merkezler var ki insanlara garip ve saçma hareketler yaptırarak içlerindeki enerjiyi çıkardıklarını söylüyorlar. Ya da Hindistan'da bir akımın öncüsü olan kadının fotoğrafını duvara asarak resmen tapınma hareketlerine zorluyorlar." diyen Dalgakıran, arayışta olan insanların bu merkezlerin tuzağına düştüğünü belirtiyor.

Yoga nedir?

Yoga bugünkü Hint dillerine temellik yapan Sanskritçede 'boyunduruk' etme anlamındaki 'yug' kelimesinden türemiş ve vücudun, duyguların ve zihnin tam kontrolü anlamına geliyor. Yoga ayrıca "birleştirmek" anlamında da kullanılıyor. Yani insanı, evrendeki canlı ve cansız olan her şeyle birleştirmek demek. Bu, bir taraftan vücudun, zihnin ve ruhun uyumu ve bütünleşmesi, diğer taraftan da kişisel ruhun 'evrensel ruh'la bütünleşmesi demek. Yoga felsefesine göre yogayı uygulayan insan vücudunu, duygularını ve zihnini tamamen kontrol edebilir, evrenden kopmaz ve sonuçta 'evrensel ruh'la temasta kalır.

zaman

İsra

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardak- oğlu, Diyanet Dergisi’nin mayıs sayısındaki yazısında önemli bir konuyu ele alıyor. Teknolojinin esiri olan, çevresine ve kendi öz benliğine yabancılaşan, yalnızlaşan, ruhen çöküntüye uğramış, bedenen yorulmuş insanların; yalnızlıklarını gidermek ve ruhen rahatlamak gibi düşüncelerle çeşitli bireysel kurtuluş yollarına yöneldiklerini; bu yönelişin sağlıklı bilgi ve kalıcı değer ekseninde yürümediği için de çeşitli uç ya da çıkmaz sokaklara sürüklendiklerinden bahsediyor. Ve özetle şunları ifade ediyor:

“Günümüzde kitle iletişim araçları tarafından çoğunlukla “kişisel gelişim yolları”, “stres, depresyon, zihinsel sorunlar ve yorgunluktan kurtulma çareleri” olarak cazip şekillerde sunulan transandantal meditasyon, reiki, yoga gibi adlarla anılan bazı yöntemlerin, astrolojik bazı akımların, çeşitli şifa teknikleri ile “şifrecilik”, “ruhçuluk” ve “okültizm/gizlicilik” üçgeninde harmanlanmış diğer gizemli oluşumların revaç bulmasını sadece bu konuda oluşan sektörün çabalarıyla izah etmek yerine, modern insanın yalnızlığıyla ve çaresizliğiyle de ilişkilendirmek gerekir.

HİND FELSEFESİNE YÖNLENDİRME

Bu akım ve çağrılar her ne kadar genelde dinî bir söylem ile sunulmayıp daha çok “sağlıklı yaşam”, “başarı” ve “mutluluk” vaadiyle veya “çevrecilik”, “alkol bağımlılığıyla mücadele” gibi kamu yararına yönelik çeşitli söylemlerle desteklense de, esasen Hint ağırlıklı Uzak Doğu felsefesinden ve dinsel öğretiden beslenmekte, Batı kültürünün hümanistik ve dinî söylemiyle de çok kolay ortak alanlar oluşturabilmektedir.

Henüz dua, tevbe, niyaz, tefekkür ve ibadetin bireyi ne denli güçlü kıldığını ve onu Yüce Yaratana bağlayarak yalnızlıktan, karamsarlık ve umutsuzluktan kurtardığını yeterince fark etmiş veya ettirmiş de değiliz. Kur’anda “Dikkat ediniz! Kalpler ancak Allah’ı sürekli hatırda tutmak ve anmakla huzur bulur” (Ra’d, 28) buyurulması da bu fark edişi sağlamak içindir. “
Evet, tespit doğru, fakat bunu sadece teknolojiye bağlamak ne derece isabetli olur? Bu tür etkinliklere genelde, hiçbir şeyden haberi olmayan “entel” tabir edilen inanç boşluğuna düşmüş kimseler takılıyor. İnsan, yaratılıştan bir şeye inanma ihtiyacını hisseder; doğru veya yanlış bir şeye inanmazsa, huzursuz olur.

Bu tür insanların düşüncesi şu: “Biz iyi kötü bir şeye inanalım, fakat bu inandığımız şey, bizi bazı şeylere zorlamasın. Mesela, namaz kılmak, oruç tutmak, kadınlara örtünme gibi şartlar getirilmesin.” Yine, “şu haramdır, şu yasaktır, mesela, zina, içki, kumar, uyuşturucu haramdır, denilmesin. Biz özgürce istediğimiz gibi yaşayalım, bunlar bizim inancımıza zarar vermesin.”

ANA YOLDAN AYRILANIN HALİ

Her toplumun sosyal faaliyetlerinde sahip oldukları inançtan yansımalar görülür. Gerek kültürel, gerek sosyal her davranışın bir veya birden fazla yerinde inançlarını ihtiva eden motifler görülür. Yani, her zaman inancını mensuplarına hatırlatır; unutmamalarını sağlar.
Herhalde biz istisnayız bu konuda. Özellikle de, aydınlarımızın ve resmî kurumların düzenledikleri sosyal faaliyetlerde halkımızın, inancı ve manevi değerleri ile ilgili hiçbir yansıma bulamazsınız. Aksine acaba tesadüfen böyle bir yansıma var mı diye de tekrar tekrar gözden geçirilir. Medyamız (hepsi değil tabii ki) geçmişimizi karalayan, dinimizi küçümseyen, hatta açıkça din düşmanlığı içeren haberleri bulur manşete veya birinci sayfaya çeker.

Bir milleti ayakta tutan kendi milli manevi değerleridir. Bugün tarihe mal olmuş, unutulmuş milletler, kendi orijinal değerlerini muhafaza edemedikleri için yok oldular. Tanzimattan beri, öz değerlerimizden uzaklaşıp yabancıların değerlerine özenti hastalığına yakalandık. Bu özenti her yıl ilerleyerek, taklitten de çıkarak, dinleri de dahil artık tamamen onlardan olma şekline yöneldi.
Kendi öz değerlerimiz olmasın da ne olursa olsun anlayışı hakim. Dün Batı idi, bugün buna ilave Uzak Doğu. Yarın ne olacağı belli değil; çünkü yoldan çıkan arabanın nereye gideceği belli olmaz!

Mehmet Oruç