Cenâb-ı Hakkın râzı olduğu kul!
Muhammed
Ma'sûm-i Fârûkî Serhendî hazretleri buyurdu:
İyi, kötü,
herkese, güleryüz göstermeli, fitne çıkarmamalı, düşman kazanmamalıdır.
Hâfız-ı Şîrâzî hazretlerinin, "Dostlara doğru söylemeli,
düşmanları güleryüzle ve tatlı dil ile idâre etmelidir." sözünü
unutmamalıdır. Özür dileyip, af dileyenleri affetmelidir.
Herkese
karşı iyi huylu olmalıdır. Kimsenin sözüne karşı gelmemeli, münâkaşa
etmemelidir. Herkese yumuşak söylemeli, sert söylememelidir.
Şeyh
Abdüllah Bayal hazretleri, "Tasavvuf, namaz kılmak ve oruç tutmak ve
geceleri ibâdet etmek demek değildir. Bunları yapmak, her insanın kulluk
vazîfesidir. Tasavvuf, insanları incitmemektir. Bunu hâsıl eden, vâsıl
olmuştur, kavuşmuştur" buyurdu.
Muhammed
bin Sâlim hazretlerinden sordular:
- Evliyâyı
başka insanlardan nasıl ayırt edebiliriz?
Şöyle
cevap verdi:
-
Sözlerinin yumuşak olması ve huylarının güzel olması ve yüzünün güler
olması ve ihsânının bol olması ve konuşurken i'tirâz etmemesi ve özür
dileyenleri affetmesi ve herkese merhâmetli olması ile diğer insanlardan
ayırt edilir
Ebû
Abdüllah Ahmed Makkarî, "Tasavvuf, gücendiğin kimseye iyilik etmek,
sevmediğine ihsânda bulunmak ve sevmediğin kimseye güler yüzlü olmaktır."
buyurdu.
Her işte
Allahü teâlânın rızâsını, sevgisini aramalıdır. Yahyâ bin Mu'âz-ı Râzî
hazretleri, (Allahü teâlâyı sevdiğin kadar, herkes seni sever. Allahü
teâlâdan korktuğun kadar herkes senden korkar. Allahü teâlâya kulluk
ettiğin miktarda, herkes sana yardımcı olur) buyurdu.
Hakiki
müslüman, müslüman kardeşinin menfaatini, kendi menfaatine tercih eder.
Kendi çıkarlarının arkasında koşmaz.
Ebû
Muhammed Abdüllah Râsibî hazretleri, "Allahü teâlâ ile insan arasında
olan en büyük perde, kendi nefsini düşünmesidir ve kendisi gibi âciz olan
bir kula güvenmesidir. İnsanların
değil, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmağı düşünmelidir"
buyurdu.
Âilesine
ve çocuklarına karşı tatlı dilli ve güleryüzlü olmalıdır. Onların
haklarını yerine getirecek kadar aralarında bulunmalıdır. Onlara
bağlanmak, Allahü teâlâdan yüz çevirecek kadar olmamalıdır.
Din
işlerinde, câhil, fâsık ve günâhkar olan din adamlarına danışmamalıdır.
Dünyaya düşkün olanlarla, bütün gâyesi dünya olanlarla birlikte
bulunmamalıdır. Her işte, sünnete uymalı, bid'atten sakınmalıdır.
Neşeli
zamanlarda, islâmiyetin dışına taşmamalı, sıkıntılı anlarda, Allahü
teâlâdan ümmîdi kesmemelidir. Her güçlük yanında kolaylık bulunduğunu
unutmamalıdır. Neşede ve sıkıntıda hâli değişmemeli, varlıkta ve yoklukta
aynı hâlde olmalıdır. Hattâ, yokluktan rahatlık duymalı, varlıkta
sıkılmalıdır. Olayların değişmesi, insanda değişiklik yapmamalıdır.
Kimsenin
ayıbına, kusuruna bakmamalı, kendi ayıplarını görmelidir. Kendini hiçbir
müslümandan üstün bilmemelidir. Her müslümanı kendinden üstün tutmalıdır.
Her müslümanı görünce, kendi saâdetinin, onun duâsını almakta
olabileceğine inanmalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Üç
şeyi yapan müslümanın îmânı kâmildir: Âilesine hizmet etmek, fakîrler
arasında oturmak ve hizmetçisi ile birlikte yimek.)
Bu üç
şeyin, mü'minlerin alâmeti olduğu, Kur'ân-ı kerîmde bildirilmiştir.
Muhammed
bin Alyana hazretlerine,
- Allahü
teâlânın râzı olduğu nasıl anlaşılır? dediklerinde,
- Tâat
etmek, ibâdet etmek tatlı ve günâh işlemek, acı gelmesinden anlaşılır,
buyurdu.