Ey nurların nuru,
Ey nurları nurlandıran,
Ey nurlara suret ve şekil veren, Ey nurları yaratan,
Ey nurları idare eden,
Ey bütün nurlardan evvel olan nur,
Ey bütün nurlardan sonra da varolan nur, Ey bütün nurların üstünde olan nur,
Ey hiçbir nurun kendisine benzemediği nur,
Bugün bütün vücudumuz ve avuçlarımız Senin o nurdan hazinene nurdan dergahına yönelmiş, Senden gelecek bir ihsanı, bir nuru ümit etmektedir. Her zamankinden daha çok Senin nuruna bugün muhtacız.
Biliyor ve inanıyoruz ki; “Gözün nuru, iman nuru ile ışıklanırsa ve kavileşirse bütün kainat gül ve reyhanları ile süslü bir cennet şeklinde görünür.” Fer’i sönük gözlerimize nur, hasretimize yanık gönüllerimize nur yağdır. Ey nurların nuru olan Allah’ım!
Ne yazık ki kulların arasına her zamankinden daha çetin, her zamankinden daha derin bir ayrılık ve düşmanlık girmiştir. Sen alim ve habirsin Rabbim! İşte, sözler ve sınırlar pervasızca ihlal edilmiş, zorba ve nankör olan kulların, zayıf ve imanlı kullarını kırıp geçmişler. Bunu kendi kusur ve günahlarımızdan olduğunu biliyor; ve ama bir çare de bir çözüm de bulamıyoruz; ancak Sana yöneliyor, ahvalımızı Sana arzediyoruz. Ey nurları nurlandıran Allah’ım!
Biliyor ve inanıyoruz ki; eğer bir göz, nurundan nasibini almamışsa bir gönül nurundan sağanak sağanak ıslanmamışsa küfür ve zulüm, karanlık perdeleriyle basiret ve fıkhı alınmışsa artık onun için “dünya, genişliğiyle beraber bir hapishane şekline girer. Kainatın bütün hakikatleri,
(O’nun) nazarında gizlenir.” O halde Rabbim! Bütün acziyetimizle Senin nurdan olan dergahına yöneliyor, kapına en pejmürde bir dilenciden daha pejmürde, daha miskin ve daha muhtaç olarak yüz sürüyoruz. Ey nurlara suret ve şekil veren Allah’ım! Nurunla halimize şekil ver. Nurunla yolumuza suret ver ki daha beter olmayalım. Selamet sahiline çıkabilelim.
Yeryüzünün her tarafında kan, gözyaşı, talanlar ve virane ocaklar başını alıp gitmekte,eşi görülmemiş bir vahşet bir dehşet yaşanmaktadır. Bunu yapanlar her zaman olduğu gibi yine kullarından azgın ve haddi aşmış olanlardır. Sen Basir ve Latifsin Rabbim. İşte! Yeryüzünün mülküne göz koymuş bu zorba tağutlar tarafından ülkeler bir bir düşmekte, her düşen ülkeyle beraber, her düşen şehirle beraber binlerce insan; çocuk, kadın ihtiyar; yani bir halk kıyılmakta, halklar kırım kırım kırılmakta, toptan yok edilmektedir. Tağutlar azdıkça takatlardaki nur zayıflıyor Rabbim. Sen bu azgın tağutlara ve onların yerli ortaklarına karşı bize nurundan bir nusret, bir fetih gönder ey nurları yaratan Allah!
Ya İlahel Alemin!
Bu gün vereceğin bir parça nur’a her zamankinden çok daha muhtacız Medyen beldesine sığınan kulun Musa (as)dan çok daha fakiriz. Harun (as)dan çok daha çaresiziz. Yusuf (as)dan çok daha köleyiz. Sen Nasir ve Fatihsin Rabbim. İşte! İfade etmede zorlandığımız ahvalimiz bu. Ya da ifade edebildiğimiz bu. Çünkü bundan çok daha vahim bir durumda olduğumuzun idrakindeyiz. Ve zaten sen her şeyin Alimisin. O halde Rabbim, nurundan bize bir parça fetih, nurundan bize bir parça fırsat tanı ki düşmanların ve düşmanımız olan şu sınır tanımayan, şu söz bilmeyen azgınları kahr u perişan edelim, izninle.
Bugün yeryüzünün herhangi bir beldesinde Salih kullarından biri yoktur ki her an ve saatte “Allah’ım! Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim” diye çaresizlik içinde dergahının nuruna yönelik dua halinde bulunmasın, için için gözyaşı dökmesin.
Şu mübarek günlerimizin arefesinde Sevgili Dostunun ayak bastığı beldelerin halkından her an ve her yerde muzdarib bir gönül yoktur ki, “Allah’ım! Gazabına uğramaktan. Rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilahi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvvet, her kudret ancak sendendir, Ya Rabbi!” diye korku ve ümid içinde sana dua halinde bulunmasın, için için kendini davana kurban etmesin.
Ey Nurları İdare Eden Rabbim!
Şu zaman diliminde Beyt’ine komşu beldelerin her hangi birinde Senin Sevgili Dostunun dostları “Bir Ümid! Belki bir ümid!” diye medet umdukları ve bunun için yöneldikleri çağdaş Taiflerde, oranın yerli-yabancı zorba ve müstekbirleri tarafından teknolojinin en yeni, en akıllı taşlarıyla taşlanmaktadırlar. Hangi beldeyi söylesem ki Ya Rabbi! Hangi katliamı saysam ki! Ey kalblerin özüne Alim Allah’ım! “Bir Ensar! Bir Ensar!” diye arşa yükselen feryadımızı, çoluk-çocuklarımızın parçalanmış el-ayaklarını, annelerimiz, bacılarımızın ayaklar altına alınmış iffetlerini bizden bir yakarış olarak kabul et! İcabet olunan dua olarak kabul buyur.
Senden gelecek bir ihsana ne kadar da muhtacız. Senden yansıyacak bir Nur’a ne kadar da hasretiz. Senden inecek bir yardıma, bir emin’e, bir mü’mine ne kadar da acız. Ey nurları idare eden Rabbim! Dualarımızdaki ihlas kaçmış diye bizi öyle orta yerde kime bırakacaksın! Kusurlarımız, günahlarımız bizi kuşatmış diye bizi öyle mi bırakacaksın! Bize acımayacak mısın! Bize fırsat ve imkanlar tanımayacak mısın!? O halde biz ne kadar biçare, ne kadar aciz, ne kadar fakiriz. İlahi! Bizim Senden başka sığınacağımız hiçbir sahibimiz yok. Sensin ancak mevlamız. Sahibimiz ve Rabbimiz! Bizi rahmetinle kuşat ey nurlardan evvel olan Nur!
Üzerimize hüzün rüzgarları geliyor. O gittikten sonra hüzün yıllarımız hiç bitmedi. Hiç sonu gelmedi hüzün yılımızın. Asırlar sürüyor ki biz bu hüzün yılı ile hemhalız. O’nun gideceği Medinesi oldu. Onun Ensar Kardeşleri oldu. O’nun Sıddikleri, Farukları, Zinnureyn ve Kerrarları (r.anhum) oldu. O’nun acı günleri de oldu, biliyoruz. Ama ey bütün nurlardan sonra da var olan Nur! Bizim onlar kadar nurumuz hiç olmadı ki! İmanla yoğrulmuş nurlarımız hiç olmadı ki! O halde ey merhametlilerin merhametlisi! İmtihanımızı kolaylaştır! İmtihanımızda önümüze nur koy!
İmanımızda nehirdeki suya takılıp kalanlardan değil, geçip harb meydanlarında zafer ve nusret suyunu içenlerden eyle! Her birimizi nurunun aşığı, her birimizi Medine yolundaki davetçi Mus’ab kıl!
O’nun o günkü duasına bugün ne kadar da muhtacız. “Ey merhametlilerin merhametlisi! Herkesin zayıf görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi Sensin! Sensin benim Rabbim! Beni kime bıraktın. Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı?”
Allah’ım!
Eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin merhametin bunları göstermeyecek kadar geniştir.
Amin velhamdu lillahi Rabbil Alemin
Bizde Yusuflar Bitmez Senin Varsa Zindanın.İbrahimleri Yakmaz Dünyaca Olsa Ateşin...
(alıntı)
--------------------------------------------------------------------------------