Bi aralar Hüseyin Üzmez diye biri vardı...

Başlatan thenaksi, 13 Haziran 2008, 23:38:18

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

thenaksi

Yaw arkadaşlar noldu bu hüseyin üzmeze ?  e52)) hakkındaki haberler çıktıktan sonra kimse sözetmez oldu isminden
Yazılarının yayınlandığı sitede bile ismiyle arattırma yapınca bişey çıkmıo.
  Olaylar gerçek heralde . Merak ettim yani ?
Gam değildir gide dünya kala din,
  Gam odur ki kala dünya gide din..!

muhibban

Üzülenler Üzmez’i Ne Yapsın?

Hüseyin Üzmez’in korktuğu başına geldi. Hüseyin Üzmez, üzdü. Kimleri üzdü peki? Söylenenleri yaşayan bir insanın, (doğruysa) üzüleceği bir şey yoktur. Allah’tan utanmayanın kulundan çekineceği bir şey olamaz. Üzülen, ahlaki yozluğun ayyuka çıktığı bu zamanda ahlak iddiası ile duruşlarını sağlamlaştırmaya çalışan insanlar oldu.

Dinin ve dindarların üzerine garip saldırılar var. “Her halt bunlarda” varsayımını her an doğrulatmaya hazır bilinçler kin dolu çıkarımlarıyla sonuç almaya çalışıyorlar. Ahlaksızlıklarına, ben ahlaklıymışım zaten dedirtecek haberlerle, psikolojik savaş senaryolarıyla durmaksızın devam ediyorlar. Dini, kültürünün bir öğesi olarak algılaması istenen, pratiğinde gösterdiği zaman yobaz yaftası takılan, seküler yaşamın hiçbir alanında inancını yaşamasına izin verilmeyen kitlelere sunulan bu tür örnekler ile dinden olmanın bilinçaltını ifşa etmişçesine, dinini yaşama savaşını verenler töhmet altında bırakılıyor.

Nasıl ki çağdaşlık, demokrasi, hümanizm gibi kavramlar bu zaman da her söyleme ahlaki bir renk katıyorsa din de benzer şekilde bu insanların düşüncelerine renk katıyor. Kimse (bilinçli seçimler hariç) kendisini dinin dışında tanımlamıyor. ‘Allah inancı’ ontolojik gerilimlerden kurtaran bir kavram/inanış olduğundan olsa gerek “en Allah’lı biziz, gerçekte müslümanlar bizleriz” teraneleri ile töhmet altında bırakılan mütedeyyin insanlar medyaya yansıyan sapkınlık olaylarıyla ilişkilendirilip, ithamlar doğrulanmaya çalışılıyor.

Hüseyin Üzmez olayıyla yaşananlar, dindar kesimin çokça konuşulduğu ve gündemi meşgul ettiği bu zamanda iktidar alanında istenmeyen dini, ahlaki alana taşıdı. Ahlaksızlık, Hüseyin Üzmez üzerinden İslam ile kendisini tanımlayan kimliklere saldırıya dönüştü. Peygamberin evliliğinden, şeyhlerin cinsel güçlerindeki kerametine, çok kadınlı İslamcı patronların özel yaşamlarına ve medyadaki din savunucularının ahlaki zaafları biranda gündemin konusu oldu. Sapkınlıkları haber yapmakta usta olan medya, bu tür eylemlerin içine dinin ruhsatlarını dahil ederek, siyasi parti liderlerinin bile üzerinden muhalefet yaptığı bir alana taşıdı.

Toplumun ilgisini yoğunlaştırdığı, ‘acaba bu insanlar ne diyorlar’ dediği bir zamanda bu tür kişiler üzerinden geleneği ve inançları sorgular hale getirmek, toplumun genelinde görülen ahlaki yozlaşmaya gözlerini kapatarak İslam’ı suçlamak ve bunu yaparken iktidar alanları oluşturmak, yaşanan bu olaylar kadar iğrenç ve kazancı da bir o kadar mide bulandırıcıdır.

Medeni olamamış gruplar ötekileri çok zaman sokak ağzı küfürlerine karşılık gelecek örneklerle itham eder. Kendi inancının dışındaki hizipleri sapkın davranışların odağı olarak göstermeye çalışır. Toplumda yolsuzluk varsa, adam kayırmacılık alıp başını gittiyse kabahati biraz da olsun kendi örgütlenişinde bulmaz. Muhalif olmayı, aklın ve eleştirinin üzerinden değil ahlakın üzerinden karşı tarafı ahlaksızlaştırarak yapar. Bu anlamda toplumsal sapkınlıkları dinle ilişkilendirip ve onun dinamikleriyle açıklamaya çalışanlar, kendi iktidar alanlarının sonucunda oluşan bu tür örnekleri yükleyebilecekleri bir erk aramaktadırlar. Aslında bu, kabahatten saklamanın başka bir yoludur.

Genelin müslüman olduğu ve asıl dindarlığın kimseye bırakılmadığı bir anlayışta hiçbir müslümanın bu saldırılardan uzak tutulmaması gerekmez miydi? Çağdaş kriminoloji, suçu kişinin eylemi saydığı kadar toplumsal yapının bir ürünü olarak da görmüyor mu? Toplumda ortaya çıkan sapkınlıklardan iktidar olmasına izin verilmeyen din neden sorumlu olsun? Herkes bir başkasından dindarsa ve din herkesin dini ise, dini kesim gibi tabakalaştırmalarla ne yapılmak isteniyor? Dini kesimlere bırakılmayan dindarlığı ya da onlara öğretilmeye çalışılan ahlakı, düşmanlık yapmadan ve düşman olduklarına inandırmadan yapmaları gerekmez miydi? Dinli olanları dinsizce vurmaları ve yine dinli taraflarıyla çelişkilerini göstermeleri, bu insanları insan olarak göremediklerinin de bir göstergesi değil midir? İğrendikleri insanlara,
“hani siz melektiniz” muamelesi ahlaksızlığın, art niyetin başka bir şekli olmasın!...

Her türlü din dışı olgunun yaşanmasına izin verildiği ve kamusal alanda dinin emirlerinin yasaklandığı, özgürlüklerin olabildiğince serbest bırakıldığı bir yönelişte, her gurubun içinde olabilecek sapkınlıkların bireysel eylemler olarak görülmesi gerekirdi. Türbanlı kızların bar görüntüleri, parklardaki sarmaş dolaş halleri, şehir eğlencelerindeki göbek atışları herkesin dindar olduğu ve dinin herkes tarafında sahiplenildiği bir ortamda sapma olarak algılanmaması, ‘müslümanım’ diyerek kendini tanımlayan diğer insanlar gibi davranışları normal karşılanmalıydı.

Hüseyin Üzmez kendisini İslam inancın temsilcisi gibi göstermezken ve “ben bu inancın ancak iti olabilirim” derken, İslamcı kesimin sesi ve temsilcisi konumuna getirilivermesi ve bütün İslami birikimin töhmet altında bırakılması ve yaşananlara dini nüveler aranması İslam düşmanlarının İslam’ı sindirme ve hayat dışı bırakma çabasının başka bir şeklidir..Üzmez diğer gazetelerdeki yazarlar gibi köşesi olan ve günü birlik siyasi olayları kendince yorumlayan, yazarlığı meslek haline getirmiş sadece bir kişidir. Yaşadıklarıyla yaşattığı çelişki ancak kendisine çok inanmış okuyucularını üzebilir.

Yapılması gereken bir inancın sorgulanması değil meslek etiği ve kamu hukuku açısından sorumlu olduğu alanlara hesap vermesidir. Keyfini nasıl yaşıyorsa aynı şekilde cezasını çekmesidir. Okuyucuların okudukları yazarların özel hayatlarını bilmesi ne kadar mümkündür. Üstelik bilebilmelerinin imkanı var mıdır?

İslami düşüncenin şekillenişine katkısı olmuş öyle şahsiyetler vardır ki bu insanlar erdemleri ve yaşama şekilleriyle örnek olmuşlar, hayatları ile bizlere nasıl müslüman olunacağının önderliğini de yapmışlardır. İmam-ı Şafi’nin yaşadığı zorluklar, İmam-ı Azam’ın zindanlarda kamçılanarak şehit edilmesi, darağaçlarında verilen canlar… Örnek olacaksa eğer, peygamberlerin çilesine eş değer çileleri yaşayan terbiye abidelerinin yaşamları bu topraklardaki inanmış insanlara örnek olabilir.

Günümüz medeniyetine yön veren düşünce insanlarının hayatları, düşünceleri kadar bizlere örnek olacak olsaydı ve yaşamları bir baskıya dönüşseydi halimiz nice olurdu!... Bir Salvador Dali sanatıyla insanları aydınlatırken yaşamı ile bize örnek olabilir mi? Picasso’nun yaşamı hangi insana ahlaki bir yaptırım aracına dönüşebilir. Andre Gide’nin özel yaşamında nasıl bir sapkın olduğunu bilmeyen var mı? Nietzsche’nin kadın düşkünlüğü büyük filozofun düşüncelerine zeval getirmiş midir? Balzac kadar içki müptelası olsak dünyanın en fazla karakterini yaratan roman dehası olabilir miyiz? Dostoyevski’nin kumarda kaybetmeden yazamadığını bilen var mı? Yine Ahmet Hamdi Tanpınar’ın günlüklerini okumanızı salık veririm. Bir vekil ve Türkçe’yi en iyi kullanan ve kendi zamanının sanat dehası olan bir yazarın günlüklerine düştüğü ahlaki zaafları görün!!!... Onca zaman yayınlanmamasını ve neden sakıncalı görüldüğünü anlarsınız.

Hiçbir insan aşırılıklardan uzak değildir ve yaşamın insanı sürüklediği sınırda yenilen ve zaaflarına yenik düşen insanlar olacaktır. Basına yansıyan haberlerden hayata biraz bakabilenler çevresinde sapkınlıklara bulaşmış insanları bulmakta zorlanmayacaktır. Böyle bir zamanda dinle kendi yaşamına şekil vermeye çalışan insanları inançlarını referans göstererek suçlamak, ahlaksızlığın düşmanlığından öte inancın düşmanlığını yapmaktır.

Dindar olmanın ve ahlakla yükümlü hissetmenin insanı her daim kurtaran tarafı var mıdır? İşte buna hiç kimse evet diyemez. İnsan iyi olmaya meyilli olduğu kadar kötü olmaya da eğilimli bir varlıktır. İki durum arasında ki kötü olana sapmamak ve insanın otokontrol mekanizmasına sahip çıkması en büyük erdemliliktir.

İnsanlar, büyük insanların iyiliklerine ve ahlaklarındaki sanata bakarak o inancın neferleri olurlar. İsa’nın Havarileri kötü olsaydı insanlar ne kadar Hıristiyanlıktan bir kurtuluş bekleyebilirlerdi. İslam’ın Peygamberi bir kötülükle insanlara görünseydi bu dini insanlar ne kadar yaşanır görebilirdi?İslam’ın büyük şahsiyetleri kendi zamanlarının yozluğuna hayatlarını ortaya koyarak inançlarının fedaileri olmuş insanlardır. Hikmet olgusu ile insana yakın olmuşlar, insandaki aşırlıkların, kötülükleriyle iktidar olanların karşısında savaşmışlardır. İnananların davalarında sembol haline getirdikleri de bu insanlardır. Yoksa toplumdaki iyilik dolu inançlardan nemalanan, taraftar toplamak için rüzgarı arkasına alarak koşanlar değildir.

okan şahin
Elimize, dilimize, gözümüze ve kalbimize sahip olalım...

thenaksi

#2
Teşekkürler .
Gam değildir gide dünya kala din,
  Gam odur ki kala dünya gide din..!

korkmaz

slm alk millt,,Tarihde peygamberlere s.a.v  hanimlarina ne cirkin ifdira ne hain tuzaklar kurulmadigi bu bazisi münafik  bazisida müsrikler tarafindan handa kalmiski  su  20 asrin  devrinde bu  neki hüseyin üzelmezin basina gelenler kim bilir daha kimlerin basina gelecek böyle afat musibet ifdiralar.
       Bazen olaylar hicde duyuldugu  göründügü  gibi olmuyabilir cok  insanlarinda hüsnü zani  sui zana dönebilir bu nedenle bu insan kurban gitti bir kompoya neden bu  adamin ismi  öne cikdi  daha mahkemeye bile gitmeden hemen infaz sehbasini  kurdular oysaki  bu  söyledikleri  isi kendileri  günde kac sefer yapiyor serefsiz  medya yöneticileri ve sahiplerinin cogunlugu isdisnalar kaildeyi bozmaz saygi ve sevgilerimle

sade vatandaı

Kusura bakmayın ama içimizden biri diye bu yapılanları sineye çekeçek halimiz yok.Kol kırılır yen içinde kalır buna hiç gelemem.İftiraysa Allah yardımcısı olsun,ama değilse Allah onu ve onun gibileri ıslah eylesin.İslami bir camiaya mensup olması yapılanları hoş görüceğimiz anlamına gelmiyor.Hepimizin ciğerpareleri var,onları gözünüzün önüne getirin ve ona göre davranın.Ayrıca hapisten çıktığı gün televizyonda pişkin pişkin konuşmak ayrıca düşünülmesi gereken bir durum.Oyaşta ve o konumdaki bir insanın başına bence yerden kaldırmaması gerekir.şayet suçsuzsa

Fatihan

#5
Bu konuda konuşmamak en güzeli.Neyin ne olduğunu kesin olarak bilenimiz var mı? Bu nedenle bu konuda söylenenler ya yalana ya gıybete giriyor.